Bir sokakta kıstırdılar.
Bir değil en azından dört kişi vardı.
Ne kadar kinlenmişlerse,
Ne kadar aşağılanmış, içlerinde pislik biriktirmişlerse,
Var güçleriyle vurdular...
***
İsmail, bağırdı mı bilinmez.
Sessizce izledik görüntüleri.
Sonra kararttılar bir süre, sakladılar.
Ortaya çıkınca, “gereğini yaptıklarını” söylediler.
***
İstanbul'a sığamadı,
Koca devlet koruyamam dedi,
Davayı taaaa Kayseri'ye attılar.
Kimse gitmesin, izlemesin, kalabalıklaşmasın diye muhtemelen.
Yine de gitti insanlar.
Yağmurda çamurda, karda kışta gittiler.
***
Annesi oğlunun resmine sarılıp,
Katillerinin yüzüne baktı.
O da ağladı, tıpkı oğlu gibi sessizce...
Gözyaşları çare olmadı yüreğindeki hasrete.
***
Dün yaşandı filmin son sahnesi.
Adalet denen adaletsizliğin,
Demokrasi denen faşizmin,
Daha bir gece öncesi,
Hırsızları aklayan parlamentonun aynısını yaptılar.
Aynı kararı verdiler.
Bir yanda hırsızlar aklanırken,
Diğer yanda da katiller affedildi.
***
Daha önce de görmüştük bu filmi.
Alilerde, Ahmetlerde, Metinlerde, Berkinlerde...
Tıpkısının aynısını yaşadık yine.
Devlet, kendisi için öldürenin sırtını sıvazladı.
Daha kötüsü akladı.
Daha daha kötüsü de “benim için öldürdüler” dedi.
***
Şaşırmadık değil mi?
Ali İsmail de şaşırmamıştır eminim.
Zaten bu iğrenç kutsama törenleri bitsin diye,
Atmadı mı bedenini ateşlere?
***
İnlerine gireceğiz demekle,
Faizleri indirin demekle,
Benim söylediğim doğrudur demekle,
Benim hırsızım ise aklayın demekle,
Ne demek istediğini daha iyi anladık...
***
Bunca kargaşada, gürültüde ve ahlaksızlıkta,
Tam da hakim kararını açıklamışken,
Şöyle seslendi Ali İsmail Korkmaz:
“Siz endişe etmeyin. Ben sessizce ölürüm, katillerim gülerken...”
Duydunuz mu?