Aşina olduğumuz bir coğrafyaya tutunuyor ve zamanla onu öz mülkümüz sanıyoruz. Oysa gezegen hepimizin, hatta ona reva gördüklerimizi hesaba katarsak en az insanın. Yaşadığımız evi, sokağı, semti ve şehri bizim zannederken, yorganı gökyüzü, yatağı uçsuz bucaksız topraklar olan pek çok insan yaşıyor bu âlemde. Anthony Satten, Göçebeler / Dünyamızı Şekillendiren Gezginler adlı kitabında, ezeli ve ebedi göçebelerin izini sürüyor.
İlgi alanları Orta Doğu ve Afrika, özellikle de Mısır olan İngiliz gazeteci, yayıncı ve seyahat yazarı Anthony Sattin, yıllar boyunca bu cağrafyada uzun süreler yaşamış ve İran'dan Mısır'a pek çok şehir arasında mekik dokumuş.
Hatta, kimi otoriteler onu modern seyahat yazımına damgasını vurmuş yazarlardan biri olarak kabul etmiştir. Anthony Sattin'in adını andığımız topraklara dair sevgisi de başta Göçebeler olmak üzere pek çok kitabında ifadesini bulmuştur.
POTANSİYEL TEHLİKE OLARAK GÖÇEBELER
Kitabının girişinde yönelttiği,
"Nereden çıkıp geldiler?
Niçin buraya geldiler?
Ne zaman çekip gidecekler?
Nasıl bir yaşam sürüyorlar?
Kimin nesi bunlar?"
sorularıyla aslında göçebeliğin kendileri dışındaki tüm süreçleri özetliyor Anthony Sattin.
Göçebe topluluklar, tanınmamış, tanımaya da değer bulunmamış, tekinsiz, huzur kaçıran istilacı topluluklar olarak kabul edilir. Her göçebe grubu, Marquez'in çılgınlık eseri Yüzyıllık Yalnızlık romanının baş kahramanı Jose Arcadio Buendia'nın akıl hocası, piri fanisi Melquiades ve obası kadar sempatiyle karşılanmıyor.
Oysa Melquiades'in obası gibi göçebeler, insanların yaşadığı en ücra köşelere son haber ve yenilikleri, uğradıkları yerlere farklı adet ve gelenekleri götürürler. Yerleşik hayatın monotonluğunu kırarak bir köşeye sıkışıp kalmış insanların kabuklarını kırmalarına önayak olurlar.
Hazır göçebelik ile edebiyat ilişkisinden söz etmişken, aslında bizlerin de birer göçebe olduğunu hatırlatan, "İnsan yaşlandı mı hayatı paylaşmaktan el çeker, artık yalnız anılarla beslenir. Gönderilmiş mektuplara benzeriz: Görevimiz bitmiştir, yollandığımız adrese gelmişizdir. Üzerimizde yazılı şeylerle ister sevinç, ister keder yaratalım, istersek hiçbir etki bırakmamış olalım, böyledir bu. Minnettarız hayata, güzeldi yaşamak!" sözleriyle gönlümüzde taht kuran Knut Hamsun'un Göçebe'sini de hatırlatmak, okumayanlara da yeri gelmişken bu üç kitaplık seriyi tavsiye etmek isterim.
GEZEGENE HAFİF İZLER BIRAKMAK
Anthony Sattin, ilginç anekdotlar, alıntılar ve farklı bağlamlara göterin örneklemeleriyle bir roman kıvraklığıyla rahatça okunabilen kitabında göçebeliğin evrelerini, insanlığın on iki bin yıllık saptanabilmiş yerleşiklik tarihinden, dolayısıyla da Göbeklitepe'den alarak günümüze kadar getiriyor. Bunu yaparken de bu çalışmasını Dengeyi Bulma Perdesi, Yayılma Perdesi ve Toparlanma Perdesi olarak üç ana başlık altında şekillendiriyor.
Bu anlamda Göçebeler'i okuma uğraşı, insanlık tarihine farklı bir perspektif ile panoramik bir bakış geliştirme vaadini de içeriyor.
Öte yandan "İran'ın Zağros Dağları'nda" başlıklı giriş yazısında aydınlanma çağından bu yana bize belletilen yaşam biçimlerinin insanın tek gerçeği olmadığını, artık gezegende daha hafif izler bırakmamız gerektiğine vurgu yaparak, hammaddelerin, suyun ve doğal kaynakların giderek azaldığını hatırlatırken alternatif hayat kabul ve biçimlerini ciddi ciddi düşünmeye başlamamız gerektiğini öğütlüyor.
Son bir eklemem de yazarın kitabında Deleuze'den alıntıladığı "Göçebelerin tarihi yoktur, sadece bir coğrafyası vardır" sözüyle ilgili olsun:
Peki ya tarihin sonunu getirmiş biz yerleşiklerin artık nesi var?.
Göçebelik çağlar boyunca bazı toplulukların hayat tercihiydi. Ancak, tahmin edilenden çok daha az bir zaman sonra bir ucu, hayat olduğunu umduğumuz başka gezegenlere göçmeyi hayal ettirecek kadar küresel bir zorunluluk haline gelecek.
BEYAZ PERDEYE YANSIYAN GÖÇEBELİK
Ünlü maceracı Bruce Chatwin, kadim dostu Alman yönetmen Werner Herzog'a ölmeden önce dünyayı kendisiyle birlikte dolaşah seyahat çantasını armağan etmişti. Herzog da bu duygu yüklü veda nesnesinin esiniyle, zaten tutkunu olduğu göçebe yaşamın izlerini sürmeye karar vermişti. Kayıp kabileler, gezginler ve hayalperestlerin hikayelerine dair müthiş bir proje tasarlayan Herzog'un kaleminden ve kamerasından unutulmaz bir belgesel ortaya çıkmıştı:
Göçebe: Bruce Chatwin'in izinde!
Göçebeler / Anthony Sattin / Yapı Kredi Yayınları
Mutlu çift polisiyesi
Finlandiya'nın ödüllü yazarları Aki Ollikainen ve Milla Ollikainen çifti polisiye klasiği olmaya aday romanları Kargo'yu birlikte yazdı. Çift bu işbirliği için isimlerinin baş harflerinden A.M. Ollikainen adında yepyeni bir yazar yarattı.
Mutluluğu inşa etme ve koruma biçimi kişiden kişiye değişiklik arz eder. Özellikle de çiftler söz konusuysa. Ancak mutluluğu ve hayatın ışığını edebi işbirliğinde bulan çifte ilk kez rastlıyorum. Finlandiyalı yazarlar Aki Ollikainen ve Milla Ollikainen, tek başlarına ülke edebiyatlarında ödüllerle taçlanmış bir kariyere ulaştıktan sonra kalemlerini birlikte oynatarak yepyeni bir kişilik ve marka yaratıp yeni ödüllere ve başarılara ulaşmaları sıra dışı bir başarı örneğidir.
A.M. Ollikainen adı kendi bireysel eserlerinin dışında ortaklaşa yazdıkları / yazacakları kitapları için adlarının baş harfleriyle oluşturdukları yepyeni bir yazar.
A. M. Ollikainen, yani Aki ve Milla Ollikainen.
Onların ilk romanları Kargo'ya geçmeden önce bu ilginç edebi çifti tanıtayım.
Kendi adıyla üç roman yayımlayan Aki Ollikainen, 2012 yılında Helsingin Sanomat Edebiyat Ödülü'nü kazanmış, 2016'da Man Booker Ödülü ve Prix Femina için kısa listeye girmişti.
Üç suç romanı çıkaran Milla Ollikainen ise 2012'de Finlandiya Dedektif Derneği’nin düzenlediği Suç Romanı Yarışması’nda birinci olmuştu.
İki çocukları ile birlikte Lohja'da yaşayan edebiyatçı çift, birlikte yazdıkları Kargo ile ilk roman ve Ulusal Suç Romanı Yarışması'nın kazandılar.
KONTEYNIRDA İNCELİKLİ İNFAZ
Olayların başkent Helsinki’de, bir konteynırın içinde bulunan cesetle başlayan Kargo'nun konusu şöyle...
Kıvrak zekası ve empati gücüyle tanınan Paula Pihlaja ile meslektaşı Aki Renko, olay yerine gelir, koruyucu giysilerini giyer ve konteynerin etrafında bir tur atarlar. Görünüşe göre anormal hiçbir şey yoktur. Dedektifler, neredeyse gıcır gıcır ve bakımlı konteynırın ne üzerinde ne de zemininde anormal bir şeye rastlayamaz. Ancak bir süre sonra konteynırın ön cephesindeki kilitli kapının alt köşesinde tür vanayı fark ederler. İçeriye bu vana ile pompalanmıştır. Vananın hemen önünde, yerde ayak izlerinin yanı sıra sürüklenmiş bir kütlenin izlerini görürler.
“Bu çok saçma,” der Renko ve keşfi kendince yorumlar:
“Birini öldürmek için aşırı derecede karmaşık bir yol. Bir insan neden bu kadar zahmete girer ki?”
Emperyalizm ve Avrupa'nın yayılan kangreni ırkçılığa da değinen Kargo, aralarındaki makas giderek artan yoksullarla zenginlere, insan haklarına, aile içi sorunlara, sanata ve zehir saçan iş alemine dair oldukça modern ve sürükleyici bir roman.
Kargo / A.M. Ollikainen / April Yayıncılık
İş ve işçinin hayatına filozofça yorumlar
Çalışmak, hayatımızın en yoğun eylemlerinden biri. Tembellik hakkımızı kullanırken kalkıp kendimize bir kahve yapmak da çalışmak, uzun saatler boyunca üç kuruş için ter dökmek de. Hatta madden ve manen hiç gerekmediği halde işimizin kölesi olup bütün hayatımızı çalışmak üzerine kurgulamak da çalışmanın farklı bir biçimi.
İsviçreli yazar ve felsefeci Alan de Botton, Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı adlı kitabında 'çalışma' eylemi üzerine yoğunlaşmış.
Bunun için ünlü belgeselci Richard Baker'ın titiz objektifini de yanına katarak farklı türden çalışma gerektiren fabrikalara, işyerlerine, ofis ve atölyelere uğramış. İşleri ve o işlerin bir araya getirdiği insanları ve ortamı anlatmak için emek sarfetmiş.
Botton bu deneysel kitabında işlere karşı tavrımızın sonsuz bir çeşitliliğe sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Alain de Botton'un 'çalışma' konseptli gezi ve gözlemleri bir kargo gemisinde başlıyor, ardından lojistik, bisküvi üretimi, kariyer danışmanlığı, roket bilimi, iletim mühendisliği, muhasebe, girişimcilik ve havacılık gibi meslek, iş ve üretim alanlarıyla devam ediyor.
Yaptıklarımız, ürettiklerimiz hayatımızı, hayata bakışımızı doğrudan etkiliyor. Bunun iyi tarafları olduğu gibi bizi yabancılaştıran, ömrün sayılı günlerini heba etmenize yol açacak tehlikeleri de barındırıyor
Yazarın bize söylemek istediği aşağı yukarı işte böyle bir şey...
Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı / Alain de Botton / Everest Yayınları
Dışarıdan bakılan, içeride yaşanan!
Horacio Castellanos Moya için bir Latin Amerika gezgini diyebiliriz. Honduras'ta doğduğu, sonrasında ailesiyle taşındığı El Salvador'da büyüdüğü, bir başka mesleğini, gazeteciliğini icra ederken Kosta Rika ve Meksika gibi ülkelerde de yaşadığı için kuşkusuz. Bu ayrıntı, onun gezginliğinin sosyalist düşüncesini ve edebiyatını etkilediği için de ayrıca kıymetlidir.
El Salvador'un yetiştirdiği en büyük edebiyatçılardan olan, roman ve kısa öyküleriyle tanınan Moya'nın kısa ama yoğun novelasının konusu ise şöyle...
Kanada’da yaşayan sanat tarihi profesörü Edgardo Vega, vefat eden annesinin cenazesine katılmak ve miras işleriyle ilgilenmek üzere yıllar sonra ülkesi El Salvador’a gider. Edgardo Vega, bu zorunlu dönüşte ülkesindeki yegane dostu Moya ile bir birahanede bir araya gelir. Vega, bu buluşmada ülkesine ve orada gördüğü her şeye âdeta ateş püskürür. Eleştiri bombardımanından ordudan siyasetçilere, cahil ve aptal halktan içtikleri biraya, hatta kardeşine, onun ailesine varana kadar herkes payını alır. Ne de olsa dışarıdan bakıp eleştirmekten kolay bir iş yoktur. Ancak bütün bu yaylım ateşi, Moya’nın usta ve gerçekçi dil işçiliğiyle bir öfke kasırgasından hiçlikle sarmalanmış bir farsa dönüşür.
Tiksinti / Horacio Castellanos Moya / Jaguar Kitap
Füruzan Olayı tamamlandı
Çağdaş edebiyatımıza iz bırakmış yazarlarımızdan Füruzan'ı iki yıl önce yitirmiş ve sanatçı, ölmeden önce son eseri Akim Sevgilim ile okurlarına veda etmişti. Geçtiğimiz günlerde raflarda yerini alan Gece Yarısı Mavisi ise sanatçının 1971'de yayımlanan Parasız Yatılı kitabındakilerden önce dergilerde yayımlanmış ilk öykülerini kapsıyor. Kitap, o dönemin Seçilmiş Hikâyeler, Yenilik, Türk Dili, Pazar Postası, Yeditepe ve Dost gibi belli başlı edebiyat dergilerinde yer almış on altı öyküden oluşuyor. Öte yandan edebiyatseverlerin yakından bildiği 'Füruzan olayı' yani külliyatı bu kitapla tamamlanmış oluyor.
Gece Yarısı Mavisi / Füruzan / Yapı Kredi Yayınları
Mayalar bugünün insanına ne anlatır?
Robert J. Sharer'in bu çalışması, en erken dönemlerinden 16. yüzyıldaki İspanyol işgali ve fethine kadar Maya uygarlığındaki günlük hayatı gözler önüne seriyor. Mayaların siyasi hayatı, ekonomisi, sosyal yapısı, dini, yazısı, savaşı ve bilimsel yöntemlerine ışık tutan kitapta Maya takvimini, sayma sistemini, avlanma ve toplama yöntemlerini, dilini, aile rollerini ve ilişkilerini de keşfedebilirsiniz. Birçoğu yeni arkeolojik alanlardan olmak üzere 60'ın üzerinde fotoğraf ve illüstrasyonla zenginleştirilmiş kitabın son bülümü, Mayaların modern dünya için ne ifade ettiğine odaklanıyor.
Maya Uygarlığında Günlük Hayat / Robert J. Sharer / Alfa Kitap