Bugün İspanya'da da İngiltere'de de spora karşı yapılan saygısızlığa en küçük bir tolerans yok. Peki son Avrupa Futbol Şampiyonası'nda finali kim oynadı? "İspanya ve İngiltere".. Ya biz?
Tarihler 29 Mayıs 1985'i gösteriyordu. Daha sonra adı "Kral Baudouin" olarak değiştirilen, Brüksel'deki Heysel Stadı'nın tribünleri Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalini izlemek üzere Liverpool ve Juventuslu taraftarlarla doluydu..
Daha ilk düdük çalmadan İngiliz Holiganların rakip takım taraftarlarına saldırmasıyla başlayan olaylarda 32 İtalyan, 4 Belçikalı, 2 Fransız ve 1 İrlandalı olmak üzere 39 kişi hayatını kaybetmiş ve bu final tarihe "Heysel Faciası" olarak yazılmıştı.
Kanlı finalin ardından UEFA, Liverpool'un başı çektiği İngiliz takımlarına sınırlı sürelerde cezalar verdi. Ancak bu cezalar dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ı tatmin etmedi. 'Demir Leydi!' ülkesine verilen cezaları az(!) bularak artırılmasını isterken, Liverpool'un süresiz men edilmesinde ısrarcı oldu. Buna karşılık, UEFA yetkilileri İngiltere Başbakanını 5 yıllık cezaya güçlükle ikna edebildi.
Sonra ne mi oldu; İngiltere son derece katı önlemlerle futbolunun marka değerini zirveye taşıdı ve bugün Premier Lig dünyanın zirvesinde... İngiltere'de 3. Lig maçları bile kapalı gişe oynanıyor.
Dönüyoruz İspanya'ya.. İspanyol Kulüpleri bütün kupalarda her sene zirveye oynarken, Milli Takımın kazandığı 4 Avrupa ve 1 Dünya Kupası İspanya Futbol Federasyonu'nun müzesinde gururla sergileniyor.
İspanyolların başarılarında en önemli etkenlerden biri ne peki? Hepimizin Avrupa Kupaları maçlarından aşina olduğumuz, takımların sağ kollarına taktığı "respect" yani "Oyuna saygı" prensibi.
Pazar günü oynanan Atletico Madrid-Real Madrid derbisinin hakemi konuk takımın golünden sonra Atletico taraftarları sahaya yabancı madde atmaya başlayınca, dikkatinizi çekerim "başlayınca" hemen oyunu durdurdu.
İki takım oyuncularını soyunma odasına gönderen Hakem Ferrer, yaptırdığı anonsta bir yabancı madde daha gelmesi halinde maçı tatil edeceğini duyurdu ve karşılaşma 20 dakikalık duraklamanın ardından yeniden başlayıp sağ salim tamamlandı.
Yani bugün İspanya'da da İngiltere'de de sporun ruhuna karşı saygısızlığa en küçük bir tölerans yok. Peki son Avrupa Futbol Şampiyonası'nda finali kim oynadı: "İspanya ve İngiltere"..
Gelelim bize.. Geçen sezonki Trabzonspor-Fenerbahçe randevusunu hatırlayalım; Sözüm ona Türkiye'nin 1 numaralı hakemi Halil Umut Meler, patlayıcı dahil sahaya atılmadık madde kalmayan ve sonunda az daha facia yaşanacak maçı bırak tatil etmeyi durdurabildi mi?
Göztepe maçında bir anda sahaya giren Fenerbahçe Başkanı ile o sırada Ali Koç'a arkadan gelip saldıran taraftar mı, görevli mi ne olduğu belli olmayan şahsa vicdanları soğutacak cezalar verilebildi mi?
Basketbolda bir hazırlık maçından sonra Türkiye A Milli Takımı Koçu Ergin Ataman geçmişte yaptığı hadsizlikleri zirveye taşıyarak aleni şekilde Fenerbahçe ile dalga geçti. Ülke basketbolunun başında gerçek bir spor adamı olsa ağzından küfür eksik olmayan ve yakın geçmişte Türkiye aleyhtarı pankart açan Rumlara tepki koymak yerine kendini salondan attırmayı tercih eden Ataman, bugün halâ o benchte oturabilir miydi?
Son olarak sahasında aleyhine penaltı veren 25 yaşındaki hakemi, "O penaltıyı çalarsan, bir daha bu sahada maç yönetemezsin" diye tehdit eden Teknik Direktör Okan Buruk, Avrupa Kupaları'nda gözünün yaşına bakmayan UEFA hakemleri ve yöneticileri Türkiye'de olsa özellikle son iki sezon ki, kadar cüretkar olabilir miydi?
Ülkemizde bu örneklerin sayısını artırmak hiç de zor değil.
Sözün özü dostlar, gelecek hafta İzmir'de yine bir "Spor Zirvesi" var... Gidip izleyeceğiz elbette. Ancak sporda "zirveye" ulaşmak için "zirve" yapmak değil, Margaret Thatcher gibi, hastalıklı organı tereddüt etmeden kesip atabilecek yüreğe sahip spor yöneticileri lazım.
Yoksa biz evin salonunda daha çok İngiltere-İspanya finalleri izleriz.