Şu karantina günlerini “fırsata” çevirmenin bin yolu var. Kimi hamasetle iktidarını pekiştirmenin, kimi iktidar güçlerine yakınlaşarak ikbalini sağlama almanın, kimi her işi reklama dönüştürmenin, kimi goygoyculukla bir halt olduğunu kanıtlamanın peşinde. Kanıtlanmamış deva pazarlamacısından, salgını bile mülkiyetleştirip, hayrına yapılan işleri bile engellemeye kalkanına, millet canıyla uğraşırken ahlaksızca kadınlara dil uzatarak inanç pazarladığını sananlara, ilkeden ve mantıktan uzakta düşünce ve işlerini matahmış gibi dayatanlara, bu liste uzayıp gidiyor. Adalet duygusunun, inceliğin, bilimin, etiğin, estetiğin, vicdanın canına okunuyormuş, ne beis. İnsanların rakama, gerçeği dillendirenlerin şeytana, doğruya çağıranların düşmana çevrilmesi, işbu fırsatçılara armağan edilen zehirli bir iklimdir. Bu iklime nasıl direneceğiz, yetmez, bu ölümcül salgından kurtulduğumuzda ne yapacak, ne eyleyeceğiz? Bu soruya spotlarla, reklam filmleriyle yanıt arayanlar var. İki kelam edelim ki, “Karantina Günlüğümüz” eksik kalmasın, ilerde biri çıkıp “kimse bu konuda yazmadı mı?” diye düşünmesin.
Şu kamu spotlarının, bankaların, şirketlerin salgını konu alan reklam metinlerini yazan arkadaşlara, “Memleketten yüz yıllarca ve milyonlarca kilometre uzaktaydınız, salgın çıkınca geri gönderildiniz sanırım” diyesim var. “Hoş geldiniz ve memlekette iş ve ekmek derdinin ayyuka çıktığı günlerde, hemen ajanslarda metin yazarı olarak iş bulabildiğiniz için şanslısınız. Lakin hangi memlekete geldiğinizin farkında mısınız?” diye sorasım var.
Hiç kuşkusuz umudu kışkırtmanın, dayanışmayı güçlendirmenin, bu uğurda çalışanları –mesela belediyeler- alkışlamanın ve yüreklendirmenin, gidenlerimizin hüznü ile geleceğe dair beklentilerin sevinç ve neşesini “bir gün mutlaka” özlemiyle harmanlamanın şart olduğu günlerden geçiyoruz. Ama doğru, ama namuslu, ama gerçeği gizlemeden, ama hayatı gölgelendirmeden! İşte bu nedenle bu metinlerin yazarlarına iki çift sözümüz, birkaç sorumuz var.
Siz hangi memleketin dününden söz ediyor, bugününe işaret ediyor ve hangi yarınlara hazırlanmamızı istiyorsunuz? Bu tek tip ve sıradan metinleri, topluma ruh vereyim derken ruhsuzlaştıran, coşku vereyim diye arabeskleştiren şey nedir? Bilinç sağlayayım derken hepimizi şizofreninin kıyısına bırakan, laf ola beri gele hamaset yapıyorum derken aslında yabancılaştırıp sığlaştıran zihniyet nasıl bir şeydir? Sizi “Dün nasıl yaşadınızsa, salgın geçince de aynı biçimde yaşayacak, her şeyin aynen sürmesini sağlayacaksınız” subliminal algısının taşeronluğuna iten şey nedir?
Temelsiz, dayanaksız, “Ver gazı!” çabasının içi boş kabak gibi sallandığı, hiçbir sözün somut “mertçe ve Türkçe” öngörülere, temennilere ve kamusal paylaşımlara dönüşemediği, üçüncü sınıf kompozisyon fukaralığına boğulmuş metinlerden söz ediyorum. Uzatmayalım. Coşkusuz, kuru, yalınkat, inanmadan yazıldığı ve ısmarlama olmanın sırıtıp döküldüğü bu “fotokopi karalamalar”, elbette aferini hak etmiyor. Korkarım, sığlıktan fırsat devşirenleren ve bu işler (?) sayesinde para demetleyenlerden başka da, kimsenin işine yaramıyor.
Yarından sonra 23 Nisan. Bakalım bu metinleri yazanlar ile pazarlayanların 23 Nisan’ı nasılmış, izleyip göreceğiz.
Bu arada TBMM, son ana kadar her türlü yasa için mesai yapıp, “fiziksel ve sosyal mesafe”ye aldırmadan çalışıp, 100. yılında açık olmayacak da ne zaman açık olacak sorusu bile düşünülmeden, 45 günlük karantinaya mı alındı? Bugünleri “turnusol” olarak adlandırırken , “Hepimiz yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan sorumluyuz” derken, işte bu “gerçeklerden” söz ediyoruz. 23 Nisan’ı özel olarak yazacağız.
Köy Enstitüleri’nin 80. kuruluş, 66. katlediliş yılını yaşıyoruz. Kinyas Ağalar ile “Kapatmazsanız Marshall Yardımı yok!” diyenlere boyun eğenlerin mahvettiği, 15 yılda 17 bin 341 öğretmen, 8675 eğitmen ve 1599 sağlıkçıyı ülkeye armağan eden bir “fırsattı” bu mucize.
Sığlıkta fırsat safarisine çıkanlara inat, 23 Nisan’ımız kutlu olsun, Köy Enstitülerini yaratanlara selam olsun! Bizim fırsatımız, ülkemizin sağlığı, bağımsızlığı, laikliği, demokratik ve çağdaş ilerleyişi uğruna bıkmadan çalışmaktır.