Alaçatı’yı ilk keşfedenler kadınlardır.
Yıkık dökük Rumlardan kalma bir köyden Türkiye’nin en önemli tatil beldelerinden birini yaratan, kadın elidir.
Dışarıdan gelip, o evleri tarihi dokularını bozmadan ayağa kaldıran, köyün (en azından) merkezini betonarmeye ve plastik doğramaya teslim etmemek için mücadele edenlerin başını hemcinslerim çeker.
Bu hafta sonu yapılacak Alaçatı Ot Festivali'nin de en önemli mimarlarından biri de Tülin Onaner'dir mesela.
2015 yılından itibaren eliyle özene özene büyüttüğü bu organizasyon elinden alınmış ve tamamen Belediye'nin bünyesinde gerçekleşmeye başlamıştır.
Üzerine bir tuğla konulmayan, o eski ruhunu asla yansıtmayan bir festivale dönüşmüştür.
Bir kere nerede çokluk orada sıkıntı atasözü gerçekten çok doğru.
Son senelerde bir otobüs kiralayan herkes "ben tur rehberiyim hadi sizi Alaçatı'ya götüreyim" deyip insanları buraya taşımaya başladı.
Özelikle geçen sene yaşananları asla unutmuyoruz.
Zeytinler girişinden itibaren araç konvoyu öylece kaldı.
İnsanlar Alaçatı merkeze yürüyerek ulaşmak zorundaydı.
Yani o hengamede nasıl bir festival olacaksa o oldu işte.
Festival denilen de işte kasabanın yerli halkına verilen plastik masalarda son derece sıradan ikramlıkların satılması.
Benzeri stantlar Sığacık, Seferihisar ve Urla'da her hafta sonu zaten kuruluyor.
Umarım bu hafta sonu yapılacak organizasyon beni şaşırtır.
***
Gerçi şöyle de bir şey var, bu festivalin konukları genelde kadınlar ve çocuklar olduğu için ne kadar kalabalık olursa olsun yine de ortama bir neşe ve pozitif hava hakim oluyor.
Ama işte insan yine de istiyor ki böyle önemli ve gözde bir lokasyonda düzenlenecek festivalde adına yakışır yemek kültürüne dair farklı ve kaliteli aktiviteler de bulunsun.
Konserler verilsin, danslar edilsin vs.
Neyse yine de siz gelin...
Hava hafta sonu yağışlı ve soğuk görünüyor ama bunu da dert etmeyin.
Yazın cayır cayır yandığınız sahilleri bir de bu havada yaşayın. Kim bilir belki böyle daha çok seversiniz.
Bizim gibi...
Her zaman söylüyorum; hayatımda aldığım en doğru karardı; büyükşehirden kaçıp bu kasabaya yerleşmek.
Üstelik çocukluğumdan beri yazları geçirdiğim, tanıdığım, bildiğim Çeşme-Alaçatı gibi bir dünya harikasına. Şükretmediğim tek bir gün yok...
Size 'Gözünüzü seveyim şuraya yazın kalabalığında değil, ilk ya da sonbaharda gelin' diye yazıp duruyorum. Bu yarımada sadece güneşlenmek ve denize girmek dışında da sizi çok mutlu edecek inanın.
Memleketin karışık durumlarından kaçıp bir nefes alın.
Ajandanıza şu iki önemli notu şimdiden düşüp planınızı yapın:
1- Ruhu tazelemek, kışın ve siyasetin kirini pasını atmak için Alaçatı'ya doğru yola çıkılacak.
2- İki el kanda olsa oy kullanılacak.


Serçe gibi bekliyoruz


Sizin de içinizde "şu 16 Nisan bir an önce gelsin bitsin" hissi var mı?
Bunun bir parti değil memleket ve rejim meselesi olduğunu bilen herkesin içinde ince bir tedirginlik.
Hala bu işi parti düzeyine çekmek isteyenler var ve başarılı da oluyorlar.
Kadına soruyorum oyun ne olacak diye? Ben Erdoğan'a vereceğim diyor.
Sabırla anlatıyorsun, burada başbakan, cumhurbaşkanı seçmiyoruz ablacığım bak şunu şunu oylayacağız diyoruz, o yine bakışlarındaki sabitlikle tamam ama ben Erdoğan'a vereceğim diyor.
İşte bunlar hep makarna!
Anketler her ne kadar HAYIR'ın az farkla da olsa önde olduğunu gösterse bile bu ülkede son yıllarda yaşadığımız seçim tecrübeleri hiçbir şeyin garanti olmadığını hatırlatıyor.
Tek istediğimiz adil, hilesiz ve huzur içinde geçecek bir referandum oylaması.
Sonrası "bütünün hayrına olsun" diyelim ve sabırla bekleyelim.