Sır şimdi gözyaşları saadet dilekleri
Bize gelen yüzyılların hikayesi sır
Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği
Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır
(Necati CUMALI)
Bir yeri, bir şehri anlatmaya, oranın adının anlamını açıklamaya çalışarak başlamayı severim. Söz temsili, İzmir'de yaşayan biri, şehrinin adının nereden geldiğini anlamının ne olduğunu nasıl merak etmez?
Ben şimdi bu yazıya böyle başlasam, en az yedi söylence veya öykü aktarabilirim. Bu güzel adının “mersin”le ilgili olduğunu belirten kaynaklar var. Bunların en eskisini, kıyasıya özetleyerek anımsayalım: Kıbrıs Kralı Kniras'ın veya Syria Kralı Theias'ın güzeller güzeli bir kızı vardı, adı Smyrna. Bu kızın aklını şeytan çaldı; dadısının kurduğu düzenle, yasak aşkının koynuna girdi. Bu birliktelikten bir süre sonra, kızın karnı şişmeye başladı. Günahı temizlemeye çalışan baba kovaladı, kız kaçtı. Bir an geldi ki; kovalayıcının soluğu, kızın ensesinde duyulmaya başladı. Bunun üzerine kız, Zeus'a ve öbür tanrılara yalvar yakar oldu:
-Beni zalim kovalayıcıdan kurtarın da, gerekirse beni bir ağaca çevirin.
Kızın duası kabul oldu kız, bir mersin ağacına dönüştürüldü; Aradan yeterli süre geçince dünya yakışıklısı bir oğlan doğdu: Attis (ya da Adonis). Güzel şehrimizin adının bu söylenceden dolayı “Smyrna”, yani “mersin” olduğu görüşü yaygındır. Bu konuyu tartışmayı bir yana bırakarak, gerçek bir polyglot (çok dil bilen) ve Luwice uzmanı Prof. Dr. Bilge Umar'a göre “Smyrna” adının “Kutsal Yüce Ma İli” demek olduğunu belirtmekle yetinelim. Herkesin, “bastığı yeri toprak deyip geçme”mesi gerektiğini görüşümüzü belirtmekle yetinelim.
Bugün yaşadığımız, “Asya'nın incisi, “İyonya'nın süsü” İzmir'in tarihçesine değin doyurucu bulgular içeren bir kitap var elimizde: “Smyrna/İzmir, Kazı ve Araştırmaları”.
Kitabın editörleri Hakan Göncü, Akın Ersoy ile Duygu S. Akar Tanrıver. (Övünerek belirteyim: Bu değerli eser, naciz şahsıma ithaf edilmiş...)
Kitap, “Sunuş” ve “Teşekkür”den sonra; “Erken Tunç Çağı, Arkaik Klasik”, “Helenistik, Roma ve Bizans”, Osmanlı ve Erken Cumhuriyet” dönemlerine ilişkin her biri o konunun uzmanı ve kazıcısı uzman tarafından kaleme alınmış 31 raporu içeriyor. Bu makaleler arasında “İzmir'de 5 bin yıllık yerleşim alanı Yassıtepe'de yeni buluşlar” “Eski İzmir'de ele geçen sikkeler”, Eski İzmir'de ele geçen çeşitli tarihsel eserler, mezar taşları, Grek ve Roma heykelleri, Altınpark buluntuları, Basmane Garı çevresi araştırmaları, Antik çağdan Osmanlı dönemine kadarki mezar alanları, Agora çevresindeki yapılar, Mezarlıkbaşı'ndaki Yahudi mezarlığı izleri, Cumhuriyet'in ilk yıllarında İzmir Arkeoloji fotoğrafları ile Cumhuriyet dönem, heykellerinden bir seçki özellikle yeni bilgiler içeriyor. Eserin editörlerinden İzmir Kazı Kurulu Başkanı Doç. Dr. Akın Ersoy ile Çağdaş Yılmaz'ın çalışması, konuya değin yeni ve ilginç bilgiler, özgün fotoğraflarla desteklenmiş. Her bölümün sonunda zengin kaynakça yer alıyor. Kitabı karıştırırken benim gözümden mi kaçtı bilmiyorum ama, özellikle Agora'nın kuzeyi altındaki kripto portikteki grafitti örnekleri ile ilgili bilgi ve görsellere rastlayamadım. Rehberliğimden biliyorum, alt koridorun duvarlarını süsleyen bu çizim yazılar, yerli ve yabancı turistlerin fazla ilgisini çekiyor. Bu arada, Agora'nın güney doğusunda yer alan, özellikle Türk-İslam mezar taşları da önem taşıyor. O kadar ki; UNESCO'nun yayını “Görüşler” dergisi, bu eserlerle ilgili özel sayı çıkarmıştı.
Her biri ayrı ayrı taze bilgiler içeren makalelerin teknik yönleri bir gazete yazısının kapsamı dışında tutulabilir. Ben bir örnek olmak üzere, iki ayrı fakültede birlikte görev yaptığımız Doç. Dr. Ahmet Uhri'nin yazısını ele alayım. Bu yazıda ilk olarak Ege Üniversitesi Rektörlük ve Zir. Fak. Dekanlığı olarak kullanılan tarihsel binanın bahçesinde bulunan önemli bir Atatürk büstü ele alınıyor. Ben Çeşme Turizm Yüksekokulunda görevliyken, yere yatmış durumda görmüş ve hayli ilgilenmiştim. Bu bağlamda, Rektörlüğe başvurarak Ankara Ulus'taki ve Samsun'daki Atatürk heykellerini yaratan Heinrich Krippel'in eserini gerçek yerinde bulunan kaidesinin üstüne koydurmuş; yazıtını bir levhaya yazılıp, büstün yanına dikilmesini sağlamıştım. Türkiye'de Latin harflerine geçilme öncesine ait olan yazıt şöyledir:
“Türkiye'nin büyük dahi ve halaskarı, Türk çiftçisinin ulu rehberi, Cumhurreisimiz, büyük Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin İzmir Ziraat Mektebi'ne teşrifleri hatıra-i şükrandır. İzmir 1926.”
SÖZLÜKÇE: Dahi: Öke, halaskar: Kurtarıcı, Cumhurreisi: Cumhurbaşkanı. Teşrif: Şereflendirme, Hatıra-i Şükran: Teşekkür anısı. Uhri yazısında bu büstün, Türkiye'deki ilk Atatürk heykeli olabileceğini ileri sürmektedir. Ahmet Uhri kardeşimiz ayrıca, büyük Türk heykeltraşı Şadi Çalık'ın “Kültürpark'ın yapımında çalıştırılıp ölen 168 atın anısını canlandıran, bir yalaktan su içen üç at başı heykel grubunu anlatmaktadır. Yazıda ayrıca, İzmir'in çeşitli yerlerinde bulunan Tankut Öktem, Ferit Özşen, Cahit Koççoban, Bihrat Mavitan gibi sanatçıların eserlerinden yazıda söz edilmektedir. Bunlardan, Konak'taki Hasan Tahsin Anıtı'nın Turgut Pura'nın, Kültürpark Montrö Kapısından girişindeki Halikarnas Balıkçısı büsbütün de Bihrat Mavitan imzasını taşıdığını anımsatmaktadır. Şair Eşref'in, adını taşıdığı caddedeki büstü, İzmirlilerce bilinmektedir. Değerli araştırmacı Ahmet Uhri'nin bunca emek vererek sayıp dökmesine rağmen İzmir'in heykel fakiri olduğu bir gerçektir. İzmir'deki Atatürk heykellerinden en görkemlisi, kuşku yok ki; Cumhuriyet Meydanındaki, İtalyan heykeltraşın şahaseri Gazi Heykeldir. Bu anıtın kısa ve anlamlı yazıtı:
“BÜYÜK KURTARICI'YA İZMİR'İN MİNNET VE ŞÜKRANI”
Aynen öyle...