Tarih 7 Aralık 2011...

O zaman çalıştığım Sabah gazetesinde yazmıştım bu satırları:

***

"Sevgili Demet Akbağ'ın eşi Zafer Çika benim tam olarak adlandıramayacağım 'bir şeyim'dir! 'arkadaş' zaten çok hafif kalır da, ama 'dost' da yetmez durumu anlatmaya.

Dosttan öte, canım ciğerimdir o benim.

Yıllaaar önce Demet'le aşklarının ilk tanıklarından biriyim.

O zamanlar evliydim.

Ve bu iki deli aşık haftalarca İzmir'de bizim evde kalmışlardı.

Evi adeta içinden sürekli kahkahalar yükselen bir öğrenci evine çevirmiştik.

Ne günlerdi ah!

***

Zafer öyle bir adamdır ki; aramızdaki yaş farkı onu aslında abi mertebesine eriştirecekken, küçük bir oğlan çocuğu enerjisi ve neşesiyle bizleri her zaman şaşırtmıştır.

Bir de bilgeliği vardır ki... Fikir sahibi olmadığı konu yoktur.

Onunla dertleşmek, insanda bir avuç sakinleştirici içmiş etkisi yapar. Sanattan, yemekten, spordan, ticaretten, toprağı ekip biçmekten vs. her bir şeyden anlar O.

***

Sanat camiasından bir kadınla evlenen adamların çuvallamasıyla ilgili genellemelere de Çika hiçbir şekilde uymaz. 

Çünkü kendisinin şöhreti o çevrede, neredeyse Demet'in şöhretini bile aşmıştır.

Girdiği her ortamda insanları hoş sohbeti ve espri yeteneğiyle kısa sürede tavlayıverir.

Hiçbir şey canını kolay kolay sıkmaz.

Olayları hep iyi tarafından görür. Kalenderdir.

***

Hep güler, hep neşelidir ama ifadesine oturmuş hiç gitmeyen, sadece onu yakından tanıyanların gördüğü, bildiği derin ve acı bir kaybın izlerini taşır.

Çok ama çok yufka yürekli, iyi kalplidir benim arkadaşım.

Fakat işte o iyi kalbini yormuş olmalı ki önceki gün fena tekledi.

Hepimizin yüreğini ağzına getirdi. "Zafer Çika kalp krizi geçirmiş" dediklerinde neredeyse ben de gidiyordum. Bir süre telefon elimde numaraları bulamadım. Şimdi gelen haberler ise çok şükür iyi.

Bir daha böyle saçma sapan işler yapmasını yasaklıyorum kendisine...

Kalp krizi falan... Olacak iş mi Çika?"

***

Bu yazının üzerinden sekiz yıl geçti.

Kalbi ona bir daha ihanet etmedi ama kaçırılan bir uçak ve bağlanmayan bir kemer onu hiç beklenmeyen bir zamanda, hiç beklenmeyen bir şekilde başka diyarlara uçurdu gitti.

Son 5-6 yılımız gönül kırgınlıkları içinde geçse de ben senin özünü bilirim Çika... Sen de benim. 

Kaza haberini alınca "O'na bir şey olmaz merak etmeyin, bundan da kolayca yırtar, Onun adı Zafer Çika" dedim ama ciğerime de bir taş oturdu hani.

Sonra o konuşmadan sonra telefonumu bir tesadüf sonucu fırının içinde buldum!

O şok haliyle haberi aldıktan sonra gidip telefonu fırının içine koymuşum.

Sanırım ikinci ve kötü haberi öğrenmemek için bilinçaltım 'En iyisi sen bu telefonu sakla' dedi, başka izahı yok çünkü.

***

Sonra sabaha karşı o kötü haber bir şekilde geldi ne yazık ki...

Şimdi, perşembe sabahı yani, erken saatlerden itibaren Alaçatı, İzmir'den gelen takviye ekiplerce pırıl pırıl temizleniyor.

Mezarlık derlenip toparlanıyor.

Çeşme, kendisine meftun olan adamı sonsuza kadar bağrında saklamaya hazır, bekliyor.

Birazdan burada olacaksın. Yazıyı gönderip seni beklemeye gidiyorum.

***

Zafer Çika... Gençliğimin, sonrasının, kısaca hayatımın en önemli tanığı... 

Seni tanıdığım 25 sene süresince benden yana ne varsa, elimden içtiğin bir bardak su dahil:

Helal olsun.

Helal olsun.

Helal olsun.