Galatasaray’ın şampiyonluğunu belirleyen Başakşehir maçı; gerilim filmlerine taş çıkartacak cinstendi. Tekmeler, tokatlar, yumruklar, küfürler, su şişeleri, çakmaklar havada uçuştu, 22 futbolcu kızgın boğalar gibiydi. İstanbul BŞB’nin HalkEkmek gelirlerinden de beslenen, “Akbilspor”, “Başakcity” diye tanımlanan, proje/imtiyazlı takımın Ay-Yıldızlı’da da kaptanlık pazubandı takmış topçusu, her pozisyonda Şampiyonlar Ligi finali yönetmiş hakeme posta koydu. Yine her pozisyonda topçuların itirazları hiç bitmedi. VAR yine sahnedeydi!
İki takımın Milli takım apoletli hocaları maç içinde ve sonrasında kapıştı, TV kulübelerin birbirine girişini verip durdu. “Kim daha delikanlı” tartışması yapıldı. Maalesef; bunların hiçbiri spor alanlarımıza yakışmayan görüntülerdi! “Maç mıydı, ölüm/kalım savaşı mıydı?” dedik ya futbol dışı herşey tekmil TT Arena’ydaydı! Net olan; 19 Mayıs’ın 100.yılında Sarı-Kırmızılı takım 22. şampiyonluğu elde etti, kutluyoruz!
***
Liglerimizde futbol yok, futbolsuzluk var! Gerginlik var, vukuat var! Futbol ne yazık ki ‘ayak oyunu’ olmaktan çıkmış durunda! Neredeyse her futbol maçı ekonomiden, eğitimden, sağlıktan daha fazla gündem oluşturuyor. Futbolumuz siyasetin kucağında!.. Şike, teşvik, doping, şiddetle; hakem rehin alıp kadınlara hakaret edenlerle, futbolcusuna tokat adam antrenörüyle, hakeme kırmızı kart gösteren kahraman topçusuyla (!) gazeteci döven milli futbolcularla, kafaya/ayağa kurşun sıkacaklarla…
Dedikoducu, yöneticilere/futbolculara/teknik direktörlere “sallayan” medyadaki yorumcularıyla… Tahrik demeçlerini benimsemiş kulüp yöneticileriyle anılıyor kısır futbolumuz. Futbol dünyamız bataklık adeta bataklık!..
***
Peki hiç mi iyi bir şey yok futbolumuzda, güzel bir örnek? Var; Altınordu ve Teknik Direktörü Hüseyin Eroğlu! Centilmenliği, sosyal projeleri benimsemiş “İyi Birey, İyi Vatandaş, İyi Futbolcu” mottolu, liglerin -yabancısız oynayan tek- takımı, 4. kez playoff dışı kalıyor yine. Bakın maçtan sonraki sözlerine: “Karşımızda gerçekten sezonun en coşkulu, en tempolu, en agresif futbolunu oynayan bir Giresunspor vardı. Ligin son maçının nasıl oynanması gerektiğini herkese gösterdiler. İddian yoksa bile böyle oynaman gerekiyor. Son hafta play-off dışında kaldık. Çok istiyorduk, yine son noktaya kadar geldik ancak başaramadık. Çok ama çok üzgünüz!”
Hakemlerin her maç sonu mutlaka kutladığı hoca; ne federasyona, ne rakibe, ne de hakemlere filozof geçinenler gibi tek laf etmiyor, bahane üretmiyor. Devam Hocam; bir gün sen de “özlediğine” kavuşacaksın!..
***
Spor barıştır, dostluktur, sevgidir, bir kültürdür. Sporda amaç insandır ve insanlık için insandan daha büyük bir amaç yoktur. Ölüm-kalım meselesi de değildir futbol! Dünya şairi Nâzım’ın; “futbol potinleriyle kurşunkaleminden öğrendiği zanaattır!”
Çağdaş anlayışta futbol, izleyicinin de hoşlanacağı zevkli ve estetik futbol, netice futbolu, centilmence oynanan futbol olarak bütünleştiğinde güzeldir!
Korku politikalı, kamplaşmadan, sansürden beslenen düşünce iktidar oldukça; “futbolumuzda da bu anlayışın yansıması”; doğal görüntü olmaktan öteye gidemeyecektir Futbolda kaos, ülkede kaos! Kırmızı kart; kaostan beslenenlere! Statlarda, salonlarda holiganizm bitirilmeli, ayrışma sonlandırılmalı!..
TT Arena’daki gerilimli 98 dakika; Türk futbolunun 'ülkenin aynası', uçurumda olduğunu gösterdi bir kez daha.
***
“Sevmek..İnsanı sevmekle başlar her şey” diyor Sait Faik. 1984 Los Angeles Olimpiyatları’nın şarkısı, İtalyan Söz Yazarı Giorgio Moroder’un “Take Someone’s Hand”di. Yani; 'Birinin elini tut' diyordu Olimpiyat Stadı’nda toplanan yüzbine yakın insan.
1988’de Kore’deki Seul Olimpiyatları’nda da 'Hand in Hand'i, 'Elele'yi bestelemişti sanatçı. Ancak birin elini tutarsan, spor alanlarında her yerde dostlukla elele tutuşması gerçekleşebilir Onurluluk, erdemlilik için elele vermemiz gerekmez mi? Ülkenin aynası Türk futbolu olmasın artık! Kazanmak her şey değildir ama kaybetmek hiçbir şeydir. Sporda 'sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar' insan olursun. Spor sevmeyi bilmektir!..
‘Şairoğlu Şair’ Hüseyin Avni Dede yazdıydı; “Ölüme çare buldum/ İnsanları sevmek/ Hiç ölmemektir!”