9 Eylül’ün 100. Yılı etkinliklerinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer’in, amacı günün anlam ve önemine işaret etmek olan, bilinenlerin yinelenmesinden oluşan konuşması, iktidar yelpazesinde ve tedarikçilerinde infial yarattı. Kelamın şehvetine kapılıp, cengâverlik şampiyonluğu yarışına girenlerin beyanları, şaşırtıcı olmaktan çok, çıtanın artık nerelere düştüğünün hazin örneklerini oluşturdu. “Atina Belediye Başkanı” diye başlayıp, “İzmir işgal altındadır” hezeyanlarına ulaşan bu kelam yığını, saygısızlıktan cehalete ve “ağzın ne dediğini kulağın işitmemesine” sayısız örnek oluşturdu. Kuşkusuz kopartılan şamatanın amacı, ne tarih bilinci, ne bellek temizliği, ne de gerçeklerin peşine düşme kaygısı taşıyordu. Ülkeyi neo Osmanlı iklimine sokmak, kul ve ümmet odaklı bir topluma geri dönmek, bütün bunları geçmişte bırakan Türkiye Cumhuriyetini, kurucu iradesiyle ve gerçekleştirdikleriyle birlikte suçlamak, hedef tahtasına oturtmaya çalışmak ve mahkûm etmek isteyenler, Soyer’in sözlerini fırsat olarak gördü. Bütün bunları başarmak için, önce tarih algısını ters yüz etmek gerekiyordu. Bunun için de akla, bilgiye, belgeye, kanıta ve yaşanmışlığa gerek yoktu. Her alanda görülen bu davranış biçiminden, elbette herhangi bir entelektüel tavır da beklenemezdi. Yaşasın popülizm ve onun nimetleri! Ama bir de gerçekler var.

O “Nev Tarih” asla yazılmayacak, kabul göremeyecek, safsata niteliğinden sıyrılamayacak. Bilim dışılığını, hakaret soslu hamasetlerle gizlemek mümkün olamayacak. Hele ki tarihin çarkı geri çevrilemeyecek, yeniden kurgulanamayacak. Önce bunun iyi bilinmesi gerekiyor.

Çünkü gerçek tarihin mürekkebi henüz kurumadı, o tarihi yazanların mezarları hala tütüyor, dahası bugün tarihe takla attırmak isteyenlerin sayesinde, bu ülkenin nelere ve kimlere rağmen yaratılıp bugünlere geldiği bir daha görülüyor. Bu açıdan çok yararlı bir iş yaptıklarını söylemeliyiz. Umalım ki sayelerinde, bu ülkenin insanları gerçek tarihlerini öğrenme ihtiyacı duymaya başlamıştır.

Bu tarih çarpıtmasından, zorlamasından ve dayatmasından hiçbir şey çıkmaz. Tarih böyle yazılmaz, anlatılmaz. Dahası tarih, övünmek ya da reddetmek adına yazılamaz, okunamaz. Tarih, dün-bugün-yarın diyalektiğini kurmanın bilimsel yollarından biridir. Nesnellik ister, kompleksleri reddeder, gerçekle yüzleşebilme erdemini talep eder. Ötesi havanda su dövmek, daha beteri bugünkü yetersizliklerin üstüne örtülecek şala çevirmektir. Bunun böyle olmaması için örneğin Türk Tarih Kurumunu oluşturacak iradeniz, böyle bir iradeyi besleyecek entelektüel duruşunuz olmalıdır. O irade bu ülkede Gazi Mustafa Kemal Atatürk vizyonuyla gösterilmiş, onu anlamayan mesela 12 Eylülcülerin yaptığı ilk işlerden biri TDK’nu mahvetmek olmuştur. Bugün tarihi kendince yazmaya çalışanların başarılı olması mümkün değildir, çünkü onu geleceğin önsözü olarak görebilme, okuyabilme ve içselleştirme yetenek ve birikimleri mevcut değildir. Düşünsel birikim ve nesnellik cesareti yok, buna niyet de yok. E o zaman da, yoktan yonga devşirmek hayaldir.

Tarih algısının bu hale gelmesi, örgütlü ve taammüden çabalarla olabilirdi, oldu. Belki de işe önce, tarihi –sistemin de işine geldiğince- sağın sığ ve kurnaz tekeline bırakan zihniyetlerden başlamak gerekir. Sağın –dinle beraber- en büyük propaganda malzemesine dönüştürdüğü bu tarih anlayışı, geçmişi bilmeyen-okumayan-çıktığı yumurtayı beğenmeyen civcivler ile geçmişi küçümsemeyi ve değerlerini aşağılamayı entelektüel erdem sananların katkısıyla, iyice gericileştirildi, şovenliğin kuyusuna itildi, faşistleştirildi. 

Bugün şamata koparanların amacı, elbette tarih değil, her zamanki gibi kendilerine alan açmak, yaşanan sorunları kamufle etmek ve güdüleri okşayarak kabul görmektir. Her veri, bilgi, kanıt söylediklerini çürütüyormuş, ne beis? Bu beklentiler uğruna hakaret ve şiddet dilinden, düşmanlıklardan, bir ülkenin varlığını sorgulatmaktan medet umuluyormuş, onlara ne? Ölmüş bir geçmişten, işine geldiğince gün yaşamak ve gelecek yaratmak uğruna, hatır ve hatıralar çiğneniyormuş, ne önemi var?

Bilmem ki, tarih bunları nasıl yazacak? Siz tarihinizi nasıl alırsınız?