“En önemli derbi maça çıkarken santrafor olarak, önceki dokuz maçta gol atamamış oyuncuyu mu seçersiniz, yoksa son maçlarının tümünde, çok zor pozisyonlarda bile golleri sıralamış oyuncunuzu mu?” diye sormuştum, ‘Erdoğan aday olabilir mi’ başlıklı 9 Ocak yazımda. “6’lı Masa Kılıçdaroğlu’nun adını açıklayarak, Macaristan’daki 6’lı Masa’nın hatasını tekrarlamaz, umarım” diye de eklemiştim.
Kılıçdaroğlu santrafor değil, teknik direktördü, aslında. Ve elinde İmamoğlu ve Yavaş gibi iki başarılı golcü vardı. Ama tüm uyarılara kulak tıkayarak, kendini sürdü sahaya.
Seyircinin tümünü kucaklayan İmamoğlu’ndan çekinen rakibin teknik direktörü, Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulu’na baskı yapıp, sudan bir bahane ile ceza verdirerek, sahaya çıkmasını engelleyebilirdi. Ama bu durumda, seyircinin büyük bölümü haksızlığa karşı çıkarak, takımımızı desteklerdi; tıpkı haksız biçimde maç tekrarı kararı verilen İstanbul derbisinde olduğu gibi. Bu seyirci desteğiyle sahaya sürülecek Yavaş, rakibi bir kez daha hezimete uğratırdı.
Atamadığımız gölü kalemizde gördük ve yenildik. Son dakikada yıldız oyuncular, oynamaya alışık olmadıkları bir bölgede de olsa, oyuna dahil olmasalar, sonuç daha da kötü, hezimet olurdu.
Evet hakemler taraflıydı ve rakip 12 kişi ile oynuyordu, ama seyircinin çoğunu yanımıza alabilsek, kazanırdık.
Biz ‘Cumhuriyet’e ve devrimlere bağlı, Halk’ın takımıyız. Üzülmek, karamsarlık bize yakışmaz.
Bir takımda işler kötüye gittiğinde düzeltmenin yolu, oyuncuları değil, teknik direktörü değiştirmektir; yoksa seyirci küser. 10 ay sonra önümüzde önemli bir kupa finali var ve teknik direktör değişmediği sürece kazanma şansımızın bulunmadığı çok açık. Teknik direktörümüz umarız en kısa zamanda kendi isteğiyle görevinden çekilir, çünkü bize bu yakışır.
Aksi halde bırakın kupa kazanmayı, küme bile düşebiliriz.
Olay bu kadar basit.
NOKTA!