Hafta başında sona eren TAKSAV’ın 6. Uluslararası Tiyatro Festivali, “Cesaret” teması üzerine odaklanmıştı. “Başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunanların, bir arada yaşayabileceğimize inananların, eşit, özgür, adil bir dünyanın temel insan hakkı olduğunun kavgasını veren cesur insanların vakfı” TAKSAV’a ne kadar teşekkür etsek az. Tiyatronun salt bir eğlence olmadığını, bir direniş aracı olduğunu anımsattıkları ve “cesaretin en yalın hali sanat”ı hep gündemlerinde tuttukları için.
Festival kapsamında, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde sergilenen “Timsah”tan söz etmek istiyorum bugün. Dostoyevski’nin 1860 yılında yazdığı ama tamamlamadığı “Timsahın Midesindeki Adam” adlı fantastik öyküyü Haldun Taner oyunlaştırmış ve sahneleme olanağı bulamadığı için radyo tiyatrosu biçiminde TRT’de yayınlatmış. 1960 İhtilali sonrası üniversiteden uzaklaştırılan 147 akademisyenle dayanışmak adına…
Tam 57 yıl sonra, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Selçuk Erez, “Timsah”ın bugün için de söyleyecek sözü olduğunu düşünmüş ve Orhan Alkaya’dan eseri sahnelemesini rica etmiş. İlk kez “147’ler” için sergilenen oyun, bu kez KHK ile görevlerinden uzaklaştırılan binlerce akademisyene ithaf edilmiş. En anlamlı yanı da, KHK mağduru akademisyenlerce sergilenmesi.
Oyun, ailesi ile birlikte gittiği hayvanat bahçesinde bir timsahın ağzına düşen 39 yıllık devlet memuru Ivan Ivanoviç’in öyküsünü anlatıyor. Ivan’ı on beş gün süreyle karnında taşıyan timsah, bu süre içinde ziyaretçi akınına uğrar. Meraklılar ‘timsahın karnındaki adam’ı soru yağmuruna tutadursun, Ivan memur arkadaşlarının, hatta akrabalarının ilgisizliğine, çıkarcılığına tanık olur. “Bu düzende artık senin yerin yok” diyenler, timsahın karnından çıkıp gelemeyeceğini düşünenler kadar, hala insanlığın ölmediğine inananlar da vardır.
Ivanoviç’i en fazla mutlu edenler ise, onu bir kahraman olarak gören çocuklardır. Timsahın karnı yarılıp, Ivan dışarı çıkartıldığında, “Timsahın karnındaki yolculuğum bana insanlarıyla birlikte tüm ülkemi tanıttı. Bu maceranın hiçbir anından pişman değilim…Pişman değilim yaptığım hiçbir şeyden” der.
Kendisi de benzer bir yazgının sahibi olan -80 darbesi sonrası 1402 sayılı kararname ile İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan uzaklaştırılan- yönetmen Orhan Alkaya, çoğunluğu tıp doktorlarından oluşan oyuncu kadrosu (İTO Oyuncuları) ile çok iyi bir iş çıkartmış. Metni, okuma tiyatrosu biçiminde sahneleyen yönetmen, oyunculara eşlik etmek üzere sahneye -tıpkı bir radyo ya da dublaj stüdyosunda olduğu gibi- tüm sesleri yaratan bir efekt sanatçısı ile bir müzisyen yerleştirerek ve oyuncuların görüntüsünü arkadaki ekrana yansıtarak oyuna müthiş bir dinamizm kazandırmış. Akademisyen-oyuncu dostlar da, bu etkileyici eseri profesyonellere taş çıkartan bir ustalıkla yorumlamışlar.
Oyun bitip de, sahneye “Akademi her yerde, Sanat her yerde, Barış her yerde” yazılı pankart geldiğinde salon alkıştan inliyordu. Etkinlik, İstanbul’dan gelen akademisyen-oyuncuların sahneye davet ettikleri İzmirli KHK mağduru akademisyenlerle kol kola girmeleri, Orhan Alkaya, Selçuk Erez, ve Ali Çerkezoğlu’nun dayanışmayı vurgulayan konuşmaları ile sona ererken, hepimiz yüreklerimizde açan cesaret çiçeklerinden birer buketle evlerimize dönüyorduk.
Ertesi gün, Alkaya ile birlikte Konak Belediyesi’nin Türkan Saylan Salonu'nda “Direnen Sanat” başlıklı bir söyleşi yaptık. Sanatın kitleleri etkileme gücünden söz açtık; tarihten ve günümüzden örnekler vererek… TAKSAV’ın Tiyatro Festivali programında yer alan dört yabancı, otuz yerli tiyatro topluluğunun sergilediği oyunlar arasında, “Timsah”ın yanı sıra, B Planı’nın “İstila”sı, Çolpan İlhan&Sadri Alışık Tiyatrosu’nun “Bir Hayvanat Bahçesi Hikayesi”, Yan Etki’nin “Çıkmaz Sokak Çocukları” ve Semaver Kumpanya’nın “Mağrur Fil Ölüleri” öne çıkıyordu. Festivalin Emek Ödülü, tiyatromuza yayıncı olarak büyük katkısı olan Yılmaz Öğüt’e, Festival Onur Ödülü yönetmen-oyuncu dostumuz Ayşe Emel Meci’ye, Festival Cesaret Ödülü ise 6 Ocak KHK’sı ile işine son verilen tiyatro doçenti Süreyya Karacabey’e verildi. Hepsini yürekten kutluyorum. Tabii, festivali yaratan, ona omuz veren tüm dostları da… Onların cesareti, timsahın midesinin karanlığında bizi biraz daha güçlü kılıyor.