İnci Aral, yapıtlarında işlediği kadın sorunları konusunda bir arpa boyu yol kat edemediğimiz gibi eski yılların da gerisine gittiğimizi ifade etti, “Ölü Erkek Kuşlar'ı yazdığım dönemler kadınlar daha donanımlı ve bilinçliydi!”

İnci Aral, 24 öykü ve romanıyla Türk edebiyatına damgasını vurdu. Ölü Erkek Kuşlar gibi kimi yapıtları hala ilk günkü gücünü koruyor, kadın duyarlığını yansıtmadaki başarısıyla yeni kuşaklar tarafından da büyük ilgi görüyor. Hemen her yapıtında olay örgüsünün merkezine kadın kahramanları yerleştirse de, özellikle kadınların sorunlarını dile getirse de kendisini feminist olarak nitelendirmekten özenle kaçınan sanatçıyla 9 Eylül okurları için söyleştik.

Adsız-54

            Günümüzde yazar profili de değişti, okur profili de... Kimse okumuyor, herkes mümkünse yazar olmak istiyor. Bu konuda sizin gözleminiz nedir?

            Ben yazmaya yoğun edebiyat ve kitap sevgisi, okuma tutkusu ve duygularımı yazarak anlatma isteğimle heves ettim. Yazmak okuyarak öğreniliyordu. Para kazandırmasa da çok değerliydi. Bugün yazarlık neredeyse pop şarkıcı olmakla bir tutuluyor. Bir kitapla köşe dönülecek rahat, bol kazançlı, kolay bir iş gibi algılanıyor. En önemlisi okumadan yazar olma hayali. Oysa yüzlerce kitap okumamış olanı hiçbir kurs yazar yapamaz.

            Nedir yazarlığın ana malzemesi?

            Yaratma güdüsü ve yazarak kendini keşfetme arzusu başlangıçtır. Çıtanın üzerine çıkabilense yüzde iki üçtür. Bunlar da çabucak. İşin çilesini, sisteme dahil olmanın zorluğunu görüp çekilirler. Yazarlık duygusu, sezgisi ve bilgisi insanın içindedir. Sistemli bir okuma yazma, gözleri açık tutup biriktirme, tutarlı bir görüş açısı edinme ve disiplinli çalışmayla yol alınabilir ama yine de yazar olma rüyası uzun sürer.

İnci Aral3

            - Onlarca yıl boyunca sayısız kadın kahraman yarattınız, aralarından gönül yakınlığı duyduklarınız oldu mu?

            Var tabii. Ölü Erkek Kuşların Suna'sı, Yeni Yalan Zamanlar’ın Melike Eda'sı, Taş Ve Ten’in Ulya’sı. Öylesine hayatıma karıştılar ki hala bir yerlerde yaşıyorlardır diye hayal ediyorum.

            - Aradan geçen yıllar içinde yazar pişmanlıklarınız oldu mu?

            - Kitaplarımı, konularımı uzun bir birikim ve kararla oluşturuyorum. Özellikle romanlarım yazılmadan önce kafamda en az 10-15 yıl beklemiş ve olgunlaşmış oluyor. Yazma aşamasında ise ince eleyip sık dokuyorum. Bugüne kadar yazdığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım.

İnci Aral4 (1)

            - Çocukluğunuzda çizgi romanları çok severmişsiniz. Hâl devam ediyor mu o tutkunuz?

            - Beş ile on yaşlarım arasında çok okudum çizgi romanları. Sonra Orhan Kemal, Jules Verne vs. okumaya başladım. Günümüz bilgisayar oyunlarıyla çizgi romanları ilgi alanıma hiç girmedi. Yeterli bilgim yok. Reklamlarda zombi maceralarına rastlıyorum. Zavallı çocuklar!

'BAZEN SUSTUM'

            - Son 50 yılın siyasi macerası ortada. Bu yıllar boyunca hiç baskı hissetti mi kaleminiz?

            - 12 Eylül döneminde 'Kıran Resimleri' ödül de aldığı halde uzun zaman yayınlanamadı. Ankara’daydım. Çalıştığım yüksek okuldan sürülmüştüm, Dilekçe Davası’ndan yargılanıyordum. İstanbul’a taşındım. Ülkedeki hava soluk almayı zorlaştırıyordu. 'Sevginin Eşsiz Kışı'nda topladığım aşk öykülerini yazarken kontrolüydüm. Sonradan 12 Eylül döneminin acılarını fazlasıyla anlattım. Bazen susmak dışında kendimi hiç sınırlamadım.    

 İnci Aral7

            - Bugünler için yorumunuz nedir?

            - Özellikle gazeteciler ve medya, düşünce ifade etme ve sistemi eleştirme konusunda yoğun baskı ve kontrol altında tutuluyor. Kişi hak ve özgürlükleriyse güvence altında değil.  Bu arada yazarlar oto sansür ya da kayıtsızlık kıskacında suya sabuna dokunmayan kitaplar üretiyorlar. Baskı toplumunda sözün, düşünceyi açıkça ifadenin ve edebiyatın özgür olması mümkün mü?

   - Çocukluğunuz farklı şehirlerde geçti. Ruhunuzda en çok hangi şehrin etkilerini hissediyorsunuz?

            - Denizli doğum yerimdi, orada yaşamadım. Manisa’da zor yıllar geçirdim. Çocukluğum ve ilk gençliğim beni en çok etkileyen kent olan Bursa da geçti. Oradaki acı tatlı anılarım üzerine kapsamlı, ayrıntılı, o eski güzel Yeşil Bursa’yı anlatan bir yazım, 'Anlar İzler Tutkular' adlı kitabımda yer alıyor.

            - Yazarlar medyanın katkısı ve gücüyle bir yerlere gelmek istiyor. Bu yeterli mi?

            - O genç elde ettiği o gücü önce iyi şeyler yazmak için kullanıyor mu? Yazar medya yaldızıyla kalıcı olamaz. Belki de ben dinozorum. Çağım geçmiş. Çok iyi başlangıçlar yapmış, etkili edebiyat adamları tarafından kollanıp öne sürülmüş birçok genç yazar gördüm. Bugün hiçbiri ortada yok.

            - Edebiyat eserlerinin filmlere ve dizilere uyarlanmasına nasıl bakıyorsunuz? Ara ara bu konu çok tartışılıyor çünkü...

            - Aslında dünya çapında çok başarılı yönetmenlerin çektiği son derece güzel ve yapıtın aslından daha etkili sinema filmleri ve diziler var. Kötüler ve yetersizler de var tabii. Edebiyat ve sinemanın ayrı kuralları ve olanakları var. Senaristinden kameramanına, oyuncusundan rejisörüne iyi kurulmuş bir ekip eserin ruhuna sadık kalarak sinema için yeniden yaratabilir.

Ölü Erkek Kuşlar

İFŞA VE DEŞİFRE DEĞİL

            - 'Ölü Erkek Kuşlar' hala çok okunuyor, sizce özel bir sebebi var mı?

            - Onu bitirdiğim gece düş kırıklığı yaşamıştım. Evrensel bir bölünme yakaladığımı kitap yayınlandığında farkına vardım. Çünkü çok ses getirdi ve benim okurumla buluşmamı sağladı. Hâlâ çok sayıda kadının hayatıyla özdeşleşiyor. 30 yıl öncenin kadını, kadınlık bilinci bakımından belki de bugünün kadınından daha donanımlı ve öndeydi. Kadın kavrayışımızda geriye gitmiş bile olabiliriz. Yine de roman hala gündemde ve Suna çoğunlukla hala günümüz kadınının temsilcisi.

İnci Aral6

            - Okurlar, romanın baş kahramanı Suna'yı sizinle özdeşleştirdi hep...

            - 'Ölü Erkek Kuşlar', ilk roman olarak otobiyografik ögeler içerebilir. Oysa roman hayat öyküsünden farklı kurguyu gerektirir. Yaşamı boyunca yalnızca kendini yazan çok başarılı yazarlar da vardır. Nitelik iyiyse tehlike içermez. 'Ölü Erkek Kuşlar' çıktığında erkek karakterlerin kimlikleri üzerine garip dedikodu ve yakıştırmalar yapıldı. Oysa ben öykülerimde olduğu gibi bu ilk romanımda da birebir gerçek insanlar yerine çoğullaşabilen kişiler yarattım. Yazarlık insanları ifşa ve deşifre etmek değildir. Kendi özelimi açmada da sınırlarım değişikliklerim olmuştur. 'Unutmak' ise bu romandan yirmi yıl sonra yayımlandı. Bu 20 yılda kendini kanıtlamış, okurunu oluşturmuş sevilmiş, yazdıklarıyla genel geçer kabullere karşı çıkmış başarılı bir yazar var. Utanacak bir şeyi yok ki korkacak şeyi olsun!

İnci Aral5

  -'Yukarlarda En Uzaklarda' fantastik bir romandı ve herkesi şaşırtmıştı. Bu tarzın devamı gelecek mi?

            - Doğru, bir ilkti. Kuantuma dayalı fantastik ögeler içeren ve varlık yokluk sorunu üzerinde gezinen bir çalışmaydı. Gerçekle gerçeküstünün, distopya ve ütopyanın yumuşak geçişleriyle örülmüş bir hikâyeydi. Genç yaştaki kızlarının ölümüyle sarsılan, dağılan bir göçmen ailenin dramı çok şaşırttı ama çok da sevildi.

   - Zihninizde, kaleminizin ucunda yeni öyküler, yeni romanlar var mı?

            - Olmaz mı?.. Yazar düşleyerek ve yazarak yaşar. Yeni bir roman üzerimde çalışıyorum. Umarım bahar aylarında bitmiş olur.

 

Kadının özgürleşmesine ışık tutuyor

İnci Aral, ilk öykü kitabı Ağda Zamanı’nı 1979 yılında yayınlamış, yıllar boyunca öykücü kimliğiyle edebiyatımızda yerini sağlamlaştırmıştı. Yazarın zorlu uğraşlardan sonra yayımlatabildiği ilk romanı olan Ölü Erkek Kuşlar, beklentilerin aksine büyük ses getirdi. Aynı yıl Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Ölü Erkek Kuşlar, ilk yayımlandığı tarihten başlayarak her zaman çok satan ve çok ses getiren bir roman olmayı başardı. Geleneksel karı-koca ilişkilerine ve evlilik kurumuna zarar verdiği gerekçesiyle muhafazakâr kesim tarafından sert bir biçimde eleştirilse de bu eleştiriler romanın daha büyük ilgi görmesine sebep oldu. Yazarın Su ve Na olarak iki aykırı ruh haliyle yarattığı karakteri Suna, Türk kadınlarının özgürleşmesine ışık tuttu.

ROMANIN KONUSU

Suna; gençlik yıllarında severek evlendiği, bir de çocuk yaptığı eşiyle birlikteliğini yürütemez ve boşanır. İkinci evliliğini kendi çevresinden Ayhan’la yapan Suna’yı aynı hüsran beklemektedir. Çünkü eşi, her ne kadar modern görünümlü olsa da farklı yöntemlerle Suna’yı evine ve evliliğine hapsetmek istemektedir. Bu dönemde aniden başlayan son bir umut olarak sarıldığı yasak aşkı Onur, Suna’nın beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Suna’nın özgürce, kendince yaşayabilmesi için çok daha fazla yol kat etmesi gerekecektir.