"Kafam uğulduyor. Utancımdan elimi yüzüme kapıyorum. Ruhi Su, elinde sazı ile gelip oturuyor mikrofonun önüne. Çalıyor, söylüyor. Bir ses, bir yiğit ses ki, süslü püslü salona sığmıyor. Buralık değil bu ses. Söyleyen Ruhi Su değil. Onun ağzında bütün bir yurt dile gelmiş." "Mizahın Boyu Kadar Kitap Yazan" simge ismi Aziz Nesin, Akşam Gazetesi 'nde yazdı bu satırları. 18 Ocak 1960'tı tarih ..
Goethe der ki;
“Yaşamak, zeka ve bilgiyi kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır.”
Sanki Ruhi Su'yu tarif etmiş!
Olanaksız bir varoluştan kendi kendini inşa ederek tam bir şaheser yaratandır Ruhi Su.
Bu kadim coğrafyada, çok sevdiği Anadolu'da halkın acılarından, sevinçlerinden, mutluluklarından hep üretmiş bir halk ozanıdır.
Müzik insanı Ahmet Say (Fazıl Say'ın da babasıdır), “Müzik Üzerine” kitabında "Ruhi Su" bölümüne bu sözlerle giriş yapmıştır;
"Küçük yaşta özel dersler alarak piyanoya başlayan, ilerleyen yıllarda müzikolojiye ilgisiyle türkü, ağıt, masal ve destanlar derleyen özel bir aydınımız Ruhi Su..."
Ruhi Su...
Gürsesli...
Bas Bariton...
Hayat öyküsünde hep acıklı ayrıntılar, anne ve babadan yoksun yaşanmışlık, trajik olaylar mevcuttur.
Kendi ifadesi ile; "1.Dünya Savaşı'nın ortada bıraktıklarındandı."
Küçük yaşta keman çalmayı yuttu adeta.
Müzik Öğretmen Okulu ve Ankara Devlet Konservatuarı Opera Bölümü'nü bitirdi.
Konservatuara alınış öyküsünü;
"Halikarnas Balıkçısı'nın Manevi Oğlu" merhum
Prof.Dr.Şadan Gökovalı şöyle aktarır:
"Ahmet Kutsi Tecer ve Sabahattin Ali, Sivas yakından geçerken arabaları bozulmuş.
O arada, bir saz/türkü duyulmuş: 'Ayın şavkı vurur sazın üstüne / Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne / gel ey hilal kaşlım dizim üstüne / ay bir yandan sen bir yandan sar beni!'
Çalıp çığıran; Ruhi Su'dur!
Tecer onu Konservatuara alır."
Aynı okulda görev yaptı, sonra siyasi nedenlerle ayrıldı.
En çok halk türkülerimize ilgi duydu, hep türkü çığırdı..."
Otoritelere göre;
Ruhi Su,
"Nâzım Hikmet´in edebiyat dalında tuttuğu yerin, müzik alanındaki seçkin temsilcisiydi."
O, müziğin ulaştığı çağdaşlığı derinliğine bilen, türkülerin gizine varmış, toplumcu-gerçekçi sanatın temsilcisiydi.
Türkülerini söylediği halkından hiç bir zaman kopmamıştır.
Her defasında halkın dili, sesi, kulağı olmuştur.
Onların özlemlerin türkülerinde dile getirmiştir...
Bir söyleşisindendir şu sözleri:
"Nâzım Hikmet neyi seviyorsa, onu anlatıyor değil mi?
Onun dünyaya bir bakış açısı var.
O açıdan, ağaca
ağaca da bakıyor, insana da.
Ortak olan şey söz güzelliği, fikir güzelliği, şiir gücü..."
**
1951 yılında ‘’Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı’’ olarak ün salmış tevkif yıllarında birçok aydın, işçi gibi bir yıl işkenceden geçirilip eşi Sıdıka Su’yla 5 yıl hapis yattı. Konya- Çumra ve Ankara- Etimesgut'ta da sürgünlüktü…
Bütün bu baskılar, çileler, sorunlar Ruhi Su’yu devrimci mücadelesinden asla vazgeçiremedi.
İnandığı doğrultudan zerre kadar ödün vermeden kavgasını sürdürdü.
12 Eylül'un faşist darbecileri ve onun yancıları, yakalandığı hastalıktan kurtulabilmesi için Avrupa´ya tedaviye gitmesi gerekirken, Usta'ya pasaport vermediler...
Bir anlamda "zamansız" ölümünü hazırladılar.
Nâzım Baba'nın "onlar türkülerimizden korkuyorlar" dizesine uyumlu olarak(!)
20 Eylül 1985'te cenazesinde
"Ruhi Su'lar Ölmez" diye slogan atan 160 kişi gözaltına alındı...
Yani; öldükten sonra bile onu rahat bırakmadılar...
**
Yine Aziz Nesin,
Ruhi Su´nun mezarı başında yaptığı konuşmada;
"Sesi güzel, işi güzel, kendi güzel, içi güzel bir insanı yitirdik.
Kendisinden geriye dünyamızda durmadan su gibi akacak güzellikler kaldı.
Şeyh Galip´in
Nefi için söylediği (Eyvah ki, bir çorak vadide akıp gitmişsin) dizesindeki gibi, Ruhi Su da çorak yönetimlerin çölünde akıp gitti.
Ama gönüllerimizde yerini alarak!" demiştir...
Ruhi Su; Türkiye için çok büyük bir değerdir...
Türküleriyle yaşayacak, türkülerimizde yaşayacaktır!..
Müziğe adanmış bir yaşam, sesinin üstüne titreyen sanatçı!
İşte Ruhi Su!
38 yıl önce bugün yitirdiğimiz sanatçının anısına saygı ve özlemle...