Oy sayımları, YSK kararları, seçmeli ders tartışmaları derken Nobel ödüllü matematikçi John Nash'in şu sözü aklıma geldi: İyi matematik bilmeyenler toplumlarda adalet yoktur.
John Nash, bu sözü 2012'de ülkemize geldiğinde Türkiye’nin matematikte dünyada sondan ikinci olduğunu öğrenince dile getirmişti.
Bir ülkede adalet yoksa hiç bir şey yolunda gitmiyordur.
Hele ki böyle bir ortamda tünelde bir ışık gördüğünüzü düşünüyorsanız, bilin ki o üzerine gelen trenin ışığıdır.
Halk olarak trenden kaçmaya çalıştıkça birileri bizi "ışık belirginleşti" diyerek rayların üzerinde ezmeye çabalıyor.
Bu, sadece bugüne has olan bir durum değil.
Geçmişte olduğu gibi bugün de var ve yarın da olacak.
Böyle durumlarda halka doğru yolu gösteren gerçek demokrasiye inananlar, aydınlar ve medyanın güvenilir isimleridir...
Bugün Türkiye'de yabancı TV kanallarının, haber ajanslarının daha etkin hale gelmek için yatırım yapmasını eleştirenler, neredeyse tek bir sese hatta tek bir kişinin sesine dönüşen Türk medyasının bu durumuna herhangi bir şey söyleyebiliyorlar mı?
***
Neyse ki bu ülkede hala halkın güven duyduğu gazeteciler var...
Hala işinden olma pahasına tepkisini ortaya koyan, tehditlere rağmen haksızlıklara boyun eğmeyen, parayla pulla satın alamayacağınız yüzler görebiliyoruz.
Onlardan biri duayen televizyon habercisi ve usta gazeteci-yazar Uğur Dündar...
Geçtiğimiz günlerde Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde, meslekte 50. yılını dolduran Uğur Dündar için hazırlanan belgeseli izledim.
Mesleğe başlarken özendiğim, takip ettiğim birkaç isimden biriydi Uğur Dündar.
İmza attığı haberleri, unutulmaz televizyon programlarını ve kırdığı reyting rekorlarını bir kez daha anımsarken, ülkemizin yakın tarihine yeniden göz atmış olduk.
Bugüne bıraktığı izlerle birlikte halkta yarattığı güven duygusu ve sevgi sanırım bir gazetecinin alabileceği en büyük ödül.
Ona karşı oluşan sevgi selini, belgeseli izlemek için gelenlerin oluşturduğu kuyruğu görünce bir kez daha gördüm.
Adaşım ve sevgili meslektaşım Gökmen Ulu, Kadir Çankaya ile birlikte çok güzel bir iş çıkarmış. Tarihe bir not düşerek gelecek nesillerin de izlemesi ve örnek alması için güzel bir çalışma ortaya konmuş.
82 dakika süren belgeselde Uğur Dündar’ın kısa kesitlerle çocukluğu, gençliği ve okul yılları, ağırlıklı olarak mesleki nitelikleri ve karakteristik özellikleri anlatılıyor.
Filmde Dündar’ın çarpıcı haberleri ve televizyon yayınlarından örnekler serpiştirilmiş.
Belgeselde, Fazıl Say’ın “Kumru” ve besteci Can Atilla’nın “İnanç ve Zafer” isimli eseri kullanılmış.
Müjdat Gezen, Haluk Şahin, Yılmaz Özdil, Metin Akpınar, Bekir Coşkun, İlker Başbuğ, Aziz Yıldırım, Halit Kıvanç, Güneş Tecelli, Emin Çölaşan, Ferda Öngün, Mustafa Hoş, Sedef Kabaş, Mine Özbek, Orhan Baykal, Murat Ergün, Umur Bugay, Yalçın Pala, Atilla Köprülüoğlu, Şaban Sevinç, Ayşenur Arslan, Türel Büyükizgi ve Mete Ongan'la röportaj yapılmış.
***
“Ben Uğur Dündar’ın öğrencilerinden biriyim.
Ustamın belgeselini yapmak benim için onur ve mutluluk verici" diyen Gökmen Ulu dışında belgesele emeği geçenlerin oluşturduğu uzun bir liste var.
Kendi adıma hepsine teşekkür ederim...
Belgeselin, televizyoncu ve gazeteci olmak isteyenlere bir umut ve ilham kaynağı olacağından kuşkum yok.
Ülkemizin meslek aşkıyla yanıp tutuşan, halkının iyiliği için çalışan, cesur ve güvenilir gençlere ihtiyacımız var.
Aynı Uğur ağabey gibi...
Eminim böylece her şey çok güzel olacak.
Not: Bugün, Sözcü TV'de saat 21.00'de başlayacak "Halk Arenası" ile yeniden ekranlara dönecek olan meslek büyüğüm Uğur Dündar, pek çok insan gibi beni de sevindirdi. Kendisine başarılar dilerim...