“19 Şubat 2022 gecesi. Saat 04 suları. Gecenin bu saatindeki telefon nasıl çalar? Acı acı… Öyleydi. Bir baktım şair dostum Doktor Coşkun Şimşekli… Eyvah dedim, kötü bir haber var mutlaka. ‘Sina abi…’ deyince, anladım kötü gidişi! Sarsıldım, yıkıldım! Sözüm kilitlendi!”

Evet Sina Akyol’un ölüm haberini 9 Eylül Gazetesinde 23 Şubat 2022 tarihli yazımı böyle paylaşmıştım.

Bugün yine 19 Şubat. Bugün yine içimde acının katmanları!

1967’den 2022’ye dek süren gençlik, olgunluk, yaşlılık boyu can dostum, arkadaşım, kardeşim Sina’nın yokluğunun 3. yılı!

Ölüm ona hiç yakışmadı; daha önce yitirdiklerime de… Hüsnü Züber, Ergun Evren, İsmail Yılmaz, Arkadaş Z. Özger, Aydın Karasüleymanoğlu, Abdullah Neyzar Karahan, Yaşar Durak, Hüseyin Atabaş, Zülfikar Sezen, Doğan Doğancıoğlu, Aykut Poturoğlu… gibi değerli dostlarıma da…

***

Şair dostum Ahmet Günbaş unutulmasın, belleklerde kalsın diye genç ölümlü, iki değerli şairi Ender Sarıyatı’yı, Ali Rıza Ertan’ı belgeledi, kitaplara taşıdı.

Geçtiğimiz hafta bu iki şairin de ölüm yıldönümleriydi.

15 Şubat 1976 Ender Sarıyatı’nın, 12 Şubat 1979 ise Ali Rıza Ertan’ın…

Sevgili Günbaş, sanal ortamda paylaştığı “Yaralı Şubat” başlıklı yazısında yine onları andı, anımsattı, anlattı.

Vaktiyle ‘Ben yaralı şubatımı bilirim,’ diye yazmıştım bir kenara!

Doğrudur, şubat benim en uzun ayımdır! Kanaya kanaya bitmez!..

Bir yanım Ali Rıza Ertan'sa bir yanım Ender Sarıyatı'dır!” diye başladığı yazısını, haklı sitemi ile şöyle bitiriyor:

Bu satırları tekrar tekrar taziyede bulunasınız diye yazmadım, bilesiniz!

Yapmayın lütfen, yıllar sonra alışıldık sözlerle rahmet okumaktan vazgeçin artık!

Bize düşen onları anlamaya çalışmak olmalı. Anlamak, yaşatmaktır kuşkusuz!

Bir kez de "kopyala-yapıştır" mantığından sıyrılıp kitaplarına, şiirlerine uzanın! Çağdaş bir şiir okuruna da bu yakışır.”

Haklı söze ne ekleyebilirim ki?

***

Çabuk unutuyoruz. Oysa yazına, sanata, ekine, bilime emek veren, düşünce üreten, kafa yoran, yaşamımıza yapıtlarıyla dokunan bu güzel insanları bu kadar çabuk unutmak ne acı!

Ne diyordu Ender Sarıyatı “Gezginci” şiirinde?

giderken / yalnızlığımla dolduruyorum kenti / elimde kirli bir valiz eski tarihli / birkaç mektup / ve çizemediğim gök / tuz kokusuyla dolu yüreğim / içimden yaralı bir kuş uçarak dağlara / duyduğum buruk acı gitmek”

Peki Ali Rıza Ertan’a kulak verirsek, bir DÖRTLÜK’ten nasıl seslenmişti?

Ölümün azgın fırtınası / Eserken gençliğin üstünde, / Zamanıdır sormanın şimdi, / Bu ölülerle nereye?”

Ey Sina, seninle çok oturduk, çok konuştuk, çok içtik, çok dertlendik. ÇAYIRKUŞU ZATEN HEP kitabında “Memleketi Dertlenmek” şiirinde de birlikte dertlenmişiz, kaygılanmışız!

Oğuz’la oturduk / aşk konuşuyoruz, meşk konuşuyoruz / sonunda memlekete geldi laf / kaygılıyız elbet, nasıl olmayalım.. / Sahi, hiç mi bırakmayacak kaygı bizi? / Sahi, ülkemin hali?”

ÖMÜR’SÜN OLGUNDEMİR!

Bizim de büyüğümüz, ağabeyimiz TRT’nin muhabirlerinden Erol Olgundemir’le evliydi Ömür abla.

TRT İzmir Haber Müdürlüğü’nde kısa bir süre birlikte çalıştık. Erken yaşta yitirdik Erol ağabeyi.

Ömür Olgundemir’le TARİŞ Basın Danışmanlığı yaptığı süreçte çok iyi dost olduk.

Emekli olduktan sonra da görüşüyorduk, şiirlerini paylaşıyordu benimle. SOLGUN İMBİK adıyla bir şiir kitabı yayımlamıştı.

Ayraç kapandı: (1942-2025)! Aydınlığı eksilmesin Anısına saygıyla…

Son söz Enver Gökçe’den: ÖLÜM ADIN KALLEŞ OLSUN!