Akdeniz'in en uzun sahil şeridine sahibiz. Dünya haritasına baktığımızda insanlığın merkeziymiş gibi duran uygarlıklar denizinin, binlerce yıldır sonsuz dalgalarıyla durmaksızın taşıdığı tarihi ve kültürel birikime işte bu yüzden en çok biz sahip çıkmalıyız. İngiliz tarihçi David Abulafia, beş kronolojik dilimde kurguladığı Büyük Deniz'inde bizim Akdeniz'imizi de anlatıyor.
Kıyılarında 25 ülkeyi barındıran Akdeniz, çağlar boyunca sayısız uygarlığın var olup dünya sahnesinden çekildiği bir coğrafyanın iç sınırlarını çizer. İngiliz tarihçi David Abulafia, kitabında öngörülebilir nedenlerden ötürü bu ülkelerin sayısını 22 olarak belirtmiştir.
YENİ BASKIYA YENİ ÇEVİRİ
David Abdulafia'nin ilk kez 2011 yılında yayımladığı Bizim Deniz, MÖ 20000'den bugüne, Akdeniz'in beş farklı döneminin sosyal, siyasi, antropolojik tarihini dikey bir anlayışla ele alan önemli bir çalışma. Özgür Umut Hoşafçı çevirisiyle Epsilon Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap, daha önce 2012 yılında Gül Çağalı Güven'in çevirisiyle Alfa Kitap tarafından basılmıştı.
İKİ FARKLI TARİHSEL YAKLAŞIM
Akdeniz denince, ilki savaş yıllarının esaret günlerinin meyvesi İkinci Filip Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası adlı ikonik kitabıyla - ki bu kitabın ardından yine Akdeniz konulu önemli çalışmalar ortaya koymuştur- dünya çapında kabul gören Fernand Braudel gelir. Böyle güçlü bir yazarın kültleşmiş yapıtlarının ardından yazılacak yeni bir Akdeniz tarihi, ancak farklı bir teknik ve anlayışla ele alınmalıydı. David Abulafia da öyle yapmış. Braudel'in yatay anlatımına karşılık Abulafia Akdeniz tarihini beş ana bölümde aktarmayı kurgulamış. Abulafia bu denizin tarihinin başlangıcını MÖ 20000 yılından itibaren şöyle kurgulamış:
Birinci Akdeniz (MÖ 20000 - MÖ 1000)
İkinci Akdeniz (MÖ 1000 - MS 600)
Üçüncü Akdeniz (MS 600 - MS 1350)
Dördüncü Akdeniz (MS 1350 - 1830)
Beşinci Akdeniz (MS 1830 - 2010)
HERKESİN AKDENİZ'İ KENDİNE GÖRE
Batısında Atlas Okyanusu (Cebelitarık doğal sınırdır), kuzeyinde Avrupa kıyıları, güneyinde Afrika, doğusunda Asya topraklarıyla üç kıtanın kucakladığı bir denizdir Akdeniz. Çanakkale Boğazı ile Marmara'dan, Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz'den ayrılan bu kadim denizin kıyısında sayısız uygarlıklar ve halklar yükselip zaman içinde tarihe karışmıştır.
Akdeniz, kıyılarında konuşulan yüzlerce dilde ve halkların belleğinde farklı isimlerle anılmıştır. Mesela biz yüzlerce yıl boyunca ona Bahr-i Sefîd ve Bahr-i Mutavassit demişiz. Romalılar, -ki emperyal çağlarında bu denize çok borçlanmışlardır- sınırsız istilacı düşleriyle doğru orantılı olarak Akdeniz'e 'Bizim Denizimiz / Mare Nostrum' diye seslenmişler hep.
Akdeniz'in kadim halklarından İbraniler, 'Yam Gadol / Büyük Deniz' demişler. Sanırım Musevi tarihçi de, köklerine duyduğu sevgi ve saygının ifadesi olarak kitabına Büyük Deniz demeyi uygun görmüş.
Akdeniz belleğinde yaşayan birçok ismin sahibi Grekler ise ona Mesogeios demiş, yani Akdeniz. Araplar da yaklaşık anlamı çağrıştıran bir isime anmış onu: El Bahre-l Ebyedu'l Mutavassıt! Kısaca Ortadaki Akdeniz anlamında.
Hasılı, 'ak' birçok dil ve kültürde bu deniz için belirleyici sıfat olmuş.
Koca Akdeniz caoğrafyasında isimler biter mi! Mısırlıların Yeşil Deniz dediği Akdeniz, çağlar boyunca İç Deniz, Çevrili deniz, Dost Deniz, Ayartıcı Deniz, İman Denizi ve Acı Deniz gibi isimler de taşımış Akdeniz.
EN BÜYÜK AKDENİZLİ
David Abulafia, kitabı ve Akdeniz için şunları söylüyor;
“Akdeniz tarihi birçok anlama gelebilir. Bu kitap Akdeniz çevresindeki toprakların değil, Akdeniz’in tarihidir; daha doğrusu bu denizi geçen ve adalarında ya da liman kentlerinde yaşayan insanların tarihi..."
Akdeniz tarihi ile ilgili kitapları, diğer insanlık tarihi kitapları arasında ayrıcalıklı yapan önemli bir ayrıntıya da değinmek gerek.
Her şeyden önce Akdeniz coğrafyasının en uzun kıyı şeridine sahip ülkesiyiz. Sadece Muğla'nın Akdeniz'e kıyısı bin 100 kilometredir. Ege'yi katmazsak 1577 tilometre kıyımız var Akdeniz'de. Bu da bizim topraklarımızda yaşayan ulusların ve halkların Akdeniz'den çok daha fazla yararlanmış, onun taşıdığı siyasi, ticari, tarihsel ve kültürel dalgalardan en çok bizim etkilenmiş olmamız anlamına gelir. Toplumsal hafızamızda hâlâ yaşamakta olan bu etkilenimlerin günlük hayatımıza sonsuz etkisi vardır. Bu bakımdan Akdeniz'i bilmek aynı zamanda kendimizi daha iyi tanımak demektir.
Büyük Deniz / David Abulafia / Epsilon Yayınları
2. Üç kuşağın gözünden Filistin direnişi
Arap köyü, el Burayj, ilk Arap - İsrail savaşının ardından boşaltılmış, sakinleri farklı mülteci kamplarına göçe zorlanmıştır. Beyaz Atlar Zamanı'nın yazarı İbrahim Nasrallah, acılara gözünü açtığı bu köyden sonra çocukluk ve gençliğini Ürdün'de bir mülteci kampında geçirmiş. Yazar, bu romanı dahil pek çoğuna esin veren olaylara bu kampta tanıklık etmiş.
İki buçuk yüzyıllık Filistin tarihini edebiyata taşımaya karar vermiş, Filistin Komedisi adını verdiği seriden bugüne kadar on üç roman yayımlamış. Aynı zamanda, şair, oyun yazarı, fotoğrafçı ve gazeteci kimliğiyle tanınan yazar kırk civarında farklı dillerde de yayımlanmış eserin sahibi.
Çok yönlü bir sanatçı
Dört yüz milyona yaklaşan Arapça konuşulan coğrafyaların tanınmış yazarı, on yıl kadar önce bir sosyal proje çerçevesinde Klimanjaro Dağı'na tırmandı ve bu deneyimini Klimanaro'nun Ruhu adıyla romanlaştırdı.
2018 yılında yayımlanan İkinci Köpek Savaşı ile Uluslararası Arap Romanı Ödülü'ne (Arabic Booker) layık görülen yazarın Türkçede yayımlanan ikinci yapıtı Beyaz Atlar Zamanı, olaylar üç kuşağın yaşanmışlıkları üzerinden aktarılıyor.
Gözlem ve tasvir gücüyle dikkat çeken yazar, Hadiye Köyü'nde yaşayan kahramanları Mahmud, Halid ve Naci ile önce Osmanlı, ardından İngiliz ve Yahudi birliklerine karşı verilen bir direnişin öyküsüne götürüyor okurlarını.
Beyaz Atlar Zamanı / İbrahim Nasrallah / Bilgi Yayınevi
3. Özgürlüğün bedelleri
Özgürlüğün nasıl bir bedel ödettiği meselesi, Trinidad & Tobago asıllı Nobel ödüllü V.S. Naipual'un bu romanını okumak için yeterli çekim gücü sağlıyor. Yazar, Özgürlük ile 1971 yılında Man Booker'ı kazanmıştı. Özgün adı In a Free State / Özgür Bir Ülkede olan romanda, Mısır feribotundaki anlatıcının bize aktardığı olaylar üç ana öyküyle şekillenir.
İki Hintlinin ABD macerası
Romanın ilk öyküsünde, Hintli efendi, evinin ve hayatının vazgeçilmezi Mumbaili hizmetçisiyle ABD'ye gitmektedir. İki Hintli Washington DC'de ceplerindeki değersiz Hint parasıyla şaşkına döner. İlk kırılma uşakta yaşanır. Kendisine büyük para teklif eden mekan sahibinin peşine takılıp efendisini terk eden uşak, kendisinin her an sınırdışı edileceğinden habersizdir. Etrafı akıl verir, bir ABD'li kadınla evlenebilirse ülkede kalabilecektir. Ama utangaç mizaçlı Hintli için bu hiç de kolay değildir.
Güney Asyalı kardeşler
İkinci hikayede Batı Hint Adaları kırsalında yaşayan Güney Asyalı geniş aileye mensup oğullarından biri mühendislik okumak için İngiltere'ye gider. Abisi de kardeşi rahat okuyabilsin diye peşinden gitmiştir. Fedakar abi, kurduğu işte başarılı olsa da kardeşinin derslerine çalışmadığının üzüntüsünü yaşarken restoranını holiganlar basar. Saldırıda hayatını kaybeden saldırganlardan birinin kardeşinin arkadaşı olması felakete bambaşka bir boyut katar.
Kaos zamanlarının yabancıları
Üçüncü hikaye ise bağımsızlığını yeni kazanmış bir Afrika ülkesinde geçer. Sömürgecilerin kuklası kral kaçmıştır ama yeni başkan duruma hakim olamadan kırsalda ve şehirde şiddet olayları tırmanır. Bu kaotik ortamda bir otel lobisinde gizli eşcinsel Bobby ve meslektaşının karısı Linda ile karşılaşırız. Boby, kadına gideceği yere doğru arabasıyla götürmeyi teklif eder. Yolculuğa çıktıklarında önce Linda'nın kendi planları olduğunu öğreniriz. Sonrasında karakterlerin gizli niyetlerine tanık olduğumuz bir hayli olaylı yol hikayesine eşlik ederiz.
RESİMALTI
Man Booker ve Nobel ödülü sahibi Trinidad & Tobagolu yazar V. S. Naipaul 2018 yılında hayata veda etmişti.
4. Kumsaldaki kadının başlattığı hikâyeler
Edebiyat alemimizin içinde bir hayli etkili bir isim Yekta Kopan. Seslendirme sanatçılığı, medyadaki işleri ile daha çok tanınma fırsatını bulmuşsa da kendi sesini söyleyebilmiş, kendi sözünü inşa edebilmiş verimli, çalışkan ve usta bir öykücüdür Kopan.
Yeni öykülerini topladığı kitabında ise macera kitabın kapağında başlıyor; kalın fırça darbeleriyle şekillenmiş resimde elinde can simidi taşıyan mayolu bir kadın yürümekte. Öykülerin devamı ise belki kilidi kırık bir hatıra defterinde belki de bir annenin anlattığı masalın satır aralarında.
Kendini sunabilen bir öykü kitabı bu, okumak lazım.
Belki Yaz Erken Gelir / Yekta Kopan / Can Yayınları
5. Gezegenimiz can çekişirken
Günlük hayatımızın bir anında durup bir dakikalığına etrafımıza bakalım. Basit bir pipetten açık kalmış musluğa, o suyu o musluğa taşıyan enerji üretimi ve tüketimine her şey artık pek de yavaş denmeyecek bir hızla gezegenimizi öldürüyor. Eduardo Galeano, yıllar öncesinden insanları da doğayı da tüketen kapitalist sistemin açgözlülüğüne dair yıllar öncesinden uyarılarda bulunmuştu. Kullan-At, Uruguaylı gazeteci yazar Galeano'nun hem daha önce çeşitli kitaplarında yayınlanan hem de bu antoloji için kaleme aldığı bütün "yeşil" metinleri bir araya getiriyor.
Kullan-At: Gezegenimiz, Yegâne Evimiz / Eduardo Galeano / Sel Yayıncılık
6. Tilki mi daha sinsi yoksa insan mı?
Ünlü İngiliz yazarın novelasının konusu şöyle... Savaşın gölgesinde banliyo hayatını geride bırakıp taşrada yeni bir hayat kurmaya çalışan iki kadın yalnızlık ve özgürlüklerinin sınavını verirken çiftlik hayvanlarına dadanan tilki huzurlarını kaçırır. Uzaklardan gelen ve hayatlarına sinsice süzülen Henry de tilki gibi iki kadının hayatını allak bullak edecektir.
Tilki / D. H. Lawrence / İthaki Yayınları