Adam caddede yürürken vitrininde oldukça büyük, ayaklı bir saat bulunan dükkana girer. Bakar ki içeride saat falan yok. Bir adam masa başında oturmakta;
''Siz saatçi değil misiniz?
''Hayır'' der masa başında oturmakta olan;
''Ben sünnetçiyim.''
''Ama vitrininizde koca bir saat var.!''
''Peki sizce ne olmalıydı ?''...
Böyledir vitrinler... Her zaman içerideki mallar sergilenemez. Yine de çoğunlukla içeride satılan malların ya da verilen hizmetlerin en iyi örnekleri sunulmaya çalışılır vitrinlerde...
Son günlerde de bir vitrin polemiği sürüp gidiyor.
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Cuma namazı çıkışı yaptığı açıklama gündemde oldukça fazla yer aldı.Şöyle demişti Erdoğan;
''Oy almak için bazı yerlerde başörtülü birkaç kişiyi adeta vitrin mankeni
gibi getirip koymak kimseyi aldatmıyor. Geçti o işler... Bay Kemal yanına 2 tane başörtülü alıp milleti aldatma sürecini de bıraksın...''
Konuşma CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanında yer alan başı örtülü bir kadın partiliyi hedef almaktaydı.
Erdoğan açıklamasında ''Geçti o işler'' diyor. Doğrudur... Şimdi isterseniz o işlerin geçmediği günlere gidelim. Yayını gerçekleşmeyen üçüncü kitabımdaki bir bölümde bakın 'o işler' nasıl anlatılmış;
'1980'li yılların sonu... Recep Tayyip Erdoğan, Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na hazırlanmakta, propaganda çalışmalarını da bizzat yönetmekte. Seçimleri kazanmak için her yolu denemekte kararlıdır. Bu seçimlerde Milli görüş tarihinde ilk kez kadınların çalışmalarına yer verilmektedir. Erdoğan seçmenden nasıl oy alınacağını şöyle açıklamakta:
'Kadınların görev alanlarını belirlerken, bölgede yaşayan insanların dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını dikkate almak zorundaydık. Beyoğlu dediğimiz zaman homojen bir yapıdan söz edemeyiz. Okmeydanın'da faaliyet gösteren ve başarılı olan çarşaflı kardeşlerimizin, İstiklal Caddesi ya da Cihangir, Tophane gibi semtlerde aynı ölçüde başarılı olması mümkün değil. Dolayısıyla o bölgelerde başı açık kardeşlerimizi görevlendirdik. Keza aynı düşüncelerle, sakallı-şalvarlı kardeşlerimizin mezkur bölgelere çıkaracağımız konvoylarda yer almamasını söyledik.''
İnsanları vitrin mankeni olarak nitelemek elbette hoş bir davranış değil , ancak AKP'nin özünü oluşturan o günkü Refah Partisi'nin bu çalışmasının bir sonuç vermediğini ve Erdoğan'ın başkanlık seçimlerini kaybettiğini belirtmekte yarar var.
Erdoğan CHP'yi vitrin mankeni kullanmakla suçluyor ama, AKP'nin bugün bir vitrin çalışması var mı acaba? Bilemiyoruz. Ancak böyle bir vitrin çalışması yapmak isterse kendilerine birkaç öneride bulunabiliriz; Örneğin sahte diplomalı pehlivan bu vitrine konabilir.Peki adı bin türlü yolsuzluğa karışan makaracı büyükelçi bu vitrinde yer alamaz mı? Vitrin büyükse Madımak'da aydınları yakan canilerin avukatlarını da bu vitrine koyabilirler. Daha çok fazla obje var ama hangi vitrin bu kadar çok objeyi sergileyebilir ki?
CHP'ye gelince bilemiyorum, başı örtülü partiliye ihtiyaç var mıdır? Ama İzmir'de büyük bir özveriyle çalışan Tunç Soyer, İstanbul'da her türlü engellemelere karşı mücadele vere Ekrem İmamoğlu,yalnızca Ankara'nın değil bütün Türkiye'nin hayranlığını kazanan Mansur Yavaş,İstanbul seçimlerinde AKP'ye atılan tokadın faili Canan Kaftancıoğlu bu vitrinde yer alabilirler gibi...
Aslında bütün bunlar AKP'nin gündem değiştirme çabaları...AKP, dağılan ve uzaklaşan kitlesini toparlamayı ve zinde tutmayı amaçlıyor. Yüksek fiyat artışlarını, sıkılan kemerleri, küçülen maaşları, ücretleri, çığ gibi büyüyen işsizliği, yoksulluğu, kapanan dükkanları, her gün yapılan zamları, aşı beceriksizliklerini gündemden uzaklaştırmak çabasında...
Esnaf 'Battık' diyor.
Bunlar 'Başörtüsü' diyor.
İşsiz 'Açız' diye bağırıyor.
Bunlar 'Camide bira içtiler ' diyor.
İşçi,emekli , memur 'Geçinemiyoruz' diyor.
Darbe çağrıştırıyorlar ' diyor.
Köylü 'Bittik' diye haykırıyor.
Bunlar 'Teröristler ' diyor...
Halkın önüne gelecek sandık ,gündemin ne olduğunu bir tokat gibi hatırlatacak bunlara....