AKP’ye destek veren kadın ve gençlerin sayısı hızla azalırken, işsizlikten bunalan yoksul kesim ile seçtikleri insanların yerine kayyum atanan Kürtler de AKP’den hızla kopuyor. Erdoğan’ın yeniden seçilebilmesi için tek bir şansı kalıyor; o da Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olması. Erdoğan bu olasılık için yanıp tutuşuyor, defalarca alt ettiği Kılıçdaroğlu’na CHP içinden bile oy vermeyeceğini ifade eden çok sayıda insan, “Bir kez daha tıpış tıpış gidip, oy vermeyeceğiz” diyorlar.
Hızlı oy kaybını durdurmak amacı ile Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş aracılığıyla laikliği hedef alan Erdoğan’ın bu çabaları ters tepti; kutuplaşmadan bıkan ve Gerçek İslam’ın ruhunun katledildiğini fark eden seçmenin AKP’den kopuşu, daha da hızlandı. Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri’nin temel amaçlarından biri ‘dinin devlet yaşamına müdahalesini kesinlikle bertaraf etmek’ idi. Ali Erbaş’ın eylem ve söylemleri, hem bu amaçla hem de birleştirici ‘Gerçek İslam’ ile taban tabana zıt.
‘Gerçek İslam’ da, ‘Gerçek Demokrasi’ de, ‘Gerçek Cumhuriyet’ de ancak ve ancak laikliğin varlığında olası. “Laiklik gebelik gibidir; ya vardır, ya da yoktur” diye yazmıştım, bir zamanlar. İçinde laiklik olmayan demokrasiyi ise rahmin dışında gerçekleşen dış gebeliğe benzetmiştim: “Adet görmeyen anne adayı gebe olduğunu sanır; oysa hem hayatı tehlikededir hem de bebeğinin yaşama şansı yoktur…”
Olaylar, Erdoğan’ın unutulmaya yüz tutan “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu!”, “Hem Müslüman hem laik olunmaz; ya Müslüman olacaksın, ya laik”, “Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına. Bir tarif edin diyorsun, tarif etmiyor” sözlerinin hatırlanmasına yol açtı. AKP’nin ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı’ haline geldiğinin, bir zamanlar Anayasa Mahkemesi’nin tüm hukukçu üyeleri tarafından tescillendiği de geldi akıllara... Üstelik o tarihlerdeki eylem ve söylemler, bugünkülerin onda biri bile değildi. Anlaşılan ne Erdoğan’ın ne de AKP’nin laikliğe bakış açıları değişmemiş.
Laikliğin tarifinin yapılmamış olduğu ise tam bir safsata. Örneğin, Cumhuriyet’in 15. Yılında, Atatürk’ün direktifiyle hazırlanan 611 sayfalık ‘On Beşinci Yıl Kitabı’nda laiklik şöyle tanımlanmış: “Türkiye Cumhuriyeti, dinlerden ve dinlerin koyduğu dogmalardan değil, hayatın kendinden ve onun müspet lüzum ve ihtiyaçlarından esinlenerek işleyen bir devlet mekanizmasıdır. Devlet ve dünya işlerinde dinin hiçbir tesiri yoktur. İşte bu prensibe laiklik derler.”
“Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi, saygı ve özlemle anıyorum…