Orhan Veli, bir şiirinde "Beni bu havalar mahvetti" der. Güzel havalarda başına gelenleri sıralar şiirinin içinde. Ünlü şair haklı ne geliyorsa havalardan geliyor. Soğuk da sıcak da yokluk da bolluk da ...
İnanılmayacak sıcaklar yaşanıyor. Facebook'ta insanlara aynı sözü yazdırıyor: Bundan sonra soğuklardan şikayet etmeyeceğim...
Soğuk da özleniyormuş.
Havaların bunaltan sıcaklarına bir de yangınlar eklendi. Dört yanımız cayır cayır yanıyor. Ormanlar, evler, köyler, yerleşim yerleri yangınlardan payına düşeni fazlasıyla aldı. Köyler boşaltıldı, yangının yanı başlarına gelmesinden korkan sayısız insan, korkulu gözlerle alevleri izliyor. Orman içinde yitip giden canlara da üzülüyorlar. Kim üzülmez ki...
Ormanlar yanarken içimiz yanmıyor, diyen çıkar mı acaba? Dökülen gözyaşları sarı canavarı yok etmeye yetmiyor.
Ormanlarda yaşayan binlerce canlı yok oluyor. Alevler ağaçlarla birlikte onları da yutuyor. Geriye sadece kömürleşmiş orman canlıları kalıyor. Yavrularını alevlerden korumak için kendilerini sarı canavarın kollarına atıyor güzelim doğanın canlıları. Kuşlar çığlık çığlığa bırakıyorlar yangının içine kendilerini.
Yangınları küresel ısınmaya bağlayanlar da var. Yüksek, alçak basıncın da yangınlarda etkili olduğunu dile getiriyor hava uzmanları. Sabotajlar da ağır basıyor. Geçenlerde internette ormanı yakıp kaçan birinin görüntüsü vardı. Bunlar da ne kadar inandırıcı, o da şüpheli ...
Seferihisar'ın Orhanlı köyünden görüntüler yer alıyor gazetelerde.
Yangından önce ve yangından sonraki insanın içini burkan simsiyah bir dağ. O köyün önceki halini iyi bilirim. Türk Koleji'nde Okul Aile Birliği Başkanı iken o köyü kardeş köy seçmiştik. Öğrenciler, öğretmenler, okul idaresiyle birlikte yüzlerce kişi köye gitmiştik. Geçek köy yaşamını bir günlüğüne de olsa iliklerimize kadar yaşamıştık. Yemyeşil dağların doruklarında gözlerimizle gezinmiştik. Kentte solumadığımız havayı solumuştuk. İnekleri, kuzuları, buzağıları nasıl da sevmiş , bol bol fotoğraflar çekmiştik. Türk Koleji kurucusu rahmetli Bahattin Tatiş, köye büyük yardımlar yapmıştı. Okulda yapılan kermeslerden elde edilen geliri de köye eşya, okul araç gereçleri , giysi olarak götürüp teslim etmiştik.
Gözlerim nemli haberleri izlerken bunlar geldi aklıma. Şimdi o köyde içe çekilecek hava kaldı mı? İs, duman, yanık kokusundan başka ne var ki acaba o güzelim köyde. İnekler, kuzular, buzağılar oğlaklar yine sevimli mi, hiç sanmıyorum. Yangın hepsini alıp götürdü. Ne neşeden, sevinçten bir eser kalmadı.
Yangından geriye sadece kül ve duman kalmıştır, buna eminim. Yangın her yerde Foça, Bornova, Payamlı, son olarak da Çeşme. Yazarken bile üzüntümden ne diyeceğimi bilemiyorum.
Günlük yaşamda yangın çarşıda, pazarda alış- veriş merkezlerinde.
Her şey el yakıyor. Yazın ortasına geliyoruz. Şeftali 150- 200 lira
Kiraz işte orda dur biraz.
İyi kiraz el yakmayı sürdürüyor
Geçen haftaki yazımda da değinmiştim. Karpuz ucuzlar gibi oldu. 15-20 lira kilosu. Ama herkes alabiliyor mu, önemli olan da bu. Et buz dolabından çıksa da ateş gibi yakıyor değdiğimizde. Balıklar yok artık. Eylül ayına kadar olta balıkçılığı ile idare edilecek. Bu durum fiyatlara yansıyor. Kış mevsimin göre pahalı balıklar.
Ekonomide yangın bir baştan öteki başa sürüyor.
Siyaset arenasındaki yangınlar sürüyor. Bunları söndürmeye güç yetecek mi? Bekleyip göreceğiz...