Hafta başında Çorum'da insanın yüreğine dokunan bir olay yaşandı.
87 yaşındaki Maksut dede ve eşi Mine ninenin evi yangında kül oldu. Yanan evlerinin önünde çökmüş gözyaşı döken yaşlı çifte mikrofon uzandı. Ama Maksut dede yanan evi için değil, yangında ölen kedisi için ağlıyordu.
Can dostu kedisi, aynı zamanda bir anneydi. Yangında yavrusunu dışarı çıkaramayınca, kaçmak yerine yavrusuna siper oldu. Yangın söndürülüp de itfaiye eve girince kedinin yanmış bedeni ile karşılaştı. Kediyi kaldırdıklarında ise yavrusunun tek tüyüne bile zarar gelmediğini gördüler. Bir annenin yavrusuna olan sevgisi, orada bulunan herkesi duygulandırdı.
Annelik sadece insana has bir duygu değil. Her canlı, anne oldu mu yavrusunu canından çok seviyor. Annesinin canı pahasına koruduğu yavru kediyi merak ediyorsanız, komşular hemen koruma altına almış. O minik canın ikinci bir şansı oldu annesi sayesinde. Upuzun, sağlıklı ve bol bol sevildiği bir ömrü olsun...
Sosyal medyada gündem olan videoda, Maksut dedenin yaşadıklarını hıçkırarak anlatışını ise uzun süre aklımdan çıkaramayacağım. Dedem, “Anası yavrusunun üstüne kapaklanmış, küçük yavrusu vardı. Ciğer dayanacak bir şey değil. Kedim öldü. Yavrum, yavrum...” diye ağlıyordu.
Hayvan sevgisi böyle bir şey işte. Sınırı, limiti yok. Maksut dede gibi niceleri var aramızda. Böyle sevgi dolu insanlarla aynı coğrafyada yaşıyor olmak bana umut veriyor.
* * *
Tabii bir de işi bizzat “hayvan kurtarmak” olup da, hayvanlara yeterince sevgisi olmayanlar var. İnsanın aklı almıyor.
Daha önce yazmıştım, bir okurumun anlattıklarını duyunca yeniden konuya kısaca değinmek istedim.
Belediyelerin veteriner işleri, sorumluluk alanındaki sahipsiz hayvanların yaşam şartlarını iyileştirmek, sağlıklı olmalarını sağlamakla yükümlü. Birlikte yaşadığımız hayvanlarımız ne kadar sağlıklı olurlarsa toplum sağlığı da o oranda korunmuş olur.
Sözüm tüm belediyelerin veterinerlik işlerine değil elbet, işini düzgün yapanın başımızın üstünde yeri var. Ama maalesef İzmir gibi bir yerde bile önceliği asla hayvanlar olmayan, hayvanları umursamayan, bir an önce başından savılacak bir “pislik” gibi gören, mesai doldurmaktan öteye geçmeyenlere sözümüz var.
Okurumuz, aynı zamanda gönüllü olarak sahipsiz hayvanlar için varını yoğunu ortaya koyan bir vatandaş.
Ciğerleri hasta, üstüne üstelik hamile bir kediyi İzmir'in küçük sayılmayacak bir ilçesinin veteriner işlerine bırakıyor. Ciddi bir ameliyat geçiriyor kedi. Normal şartlarda 1 aydan önce tamamen iyileşmesi mümkün değil, üstelik hamileliği de devam ediyor. Ama ne oluyorsa oluyor, bu durumdaki kedi o ağır ameliyattan kısa süre sonra salınıyor. Üstelik onu oraya getirip, haber bekleyen hayvansevere bir telefon bile açılmıyor. Belediye kayıtlarından bulunan hayvanseverin yaşadığı eski mahallenin bulunduğu bölgeye bırakıyorlar. Kedi ortada yok tabii.
Benzer bir olay da geçtiğimiz ay bir arkadaşımın başından geçti. Araba çarpan kediyi belediye veteriner işlerine götüren arkadaşım, aradan birkaç gün geçince aranıp “kedinin tedavisi bitti, alabilirsiniz” denildi. Arkadaşım kediyi kontrol etmeden kafesiyle alıp mahallesine götürdüğünde bir de baktı ki yarasından hala irin akıyor.
Belediyenin, ameliyat ettiği bir hayvanı henüz daha sağlığına kavuşmadan sokağa salması ne kadar etiktir? Gerekçe olarak, söz konusu veteriner işlerindeki yoğunluk bahane edilemez! Hizmet vermek veteriner işlerinin görevidir. Yarım hizmet diye bir şey olur mu? Yarım tedavi olur mu?
“Yarım yamalak işler memleketi”nde aslında çok şaşmamak lazım ama olan hep sahipsiz canlara oluyor.