Sosyal Güvenlik Kurumu 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 56’ıncı maddesindeki “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır” hükmüne göre eşinden boşandığı için babasından ya da anasından dul (ölüm) aylığı alan kadınların bu aylıklarını, zaman zaman ya da özel gülerde oturduğu evde boşandığı eşi ile görülmesi üzerine birlikte yaşadığı gerekçesiyle kesmektedir. Bu konuda açılan davalar üzerine “birlikte yaşamanın” ne olduğu ise mahkeme kararları ile belirlenmeye başlandı.
Örneğin bir kadın vefat etmiş ana ya da babasından yetim aylığı almakta iken bu günkü modaya uygun olarak imam nikâhı kıydırarak evlense ve bu evlilikten çocuğu da olsa SGK bu kadına “Bir erkekle birlikte yaşıyorsun hatta ondan çocuğun da olmuş” deme yetkisine sahip olmadığından kadına verilen yetim aylığını da kesemez. Ne var ki boşandığı kocasıyla çocuklarının doğum günü, bayram ve kimi özel günlerde de olsa oturduğu evinde görülürse hemen aldığı dul aylığını keser ve borç çıkarır. Görüldüğü gibi SGK boşandığınız kocanız dışında başka bir erkekle imam nikâhlı olarak yaşayın ya da boşandıktan sonra eski kocanızla değil de başka erkeklerle eylemli birliktelik yaşayın, ben senin aylığını kesmem diyor.
Eski eş düşmanlığı niye?
Evlilik birliği devam etmekte iken aile bir ev sahibi oldu. Boşanmadan sonra Medeni Yasa gereğince bu evin yarısı kadına, yarısı da erkeğe kaldı. Diyelim ki kadın evde oturmaya devam etti. Gelir durumu iyi olmayan eksi kocanın bu evde yaşama hakkı olamaz mı? Ve yine diyelim ki başka çaresi olmayan taraflar boşandıktan sonra yine kendilerine ait olan bu evde çocukları ile birlikte oturmaya devam ettiler. Bu fiili ve zorunlu durumu öğrenen SGK ise siz boşandınız ama yine aynı evi paylaşıyorsunuz diye kadına bağlanan yetim aylığını kesip, boşandığı tarihten bu yana ödediklerini borç çıkardığı gibi ayrıca savcılığa da dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulunuyor. Savcılık ta gerekli gördüğü takdirde mahkemelerde dolandırıcılık suçlamasıyla dava açıyordu. Bu tür olayların çok yaşanması üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesi “Muvazaalı boşanarak SGK'yı dolandırmakla suçlanan sanıklar hakkında hukukumuzun bir parçası bulunan uluslararası sözleşmeler gözetilmelidir(…) Aile yaşamına saygı hakkı, anne-baba arasındaki ilişki sona ermiş artık birlikte yaşamıyor veya boşanmış olsalar bile, çocukla eşler arasında birlikte yaşama ve kişisel ilişki kurma hakkını da içermektedir (…) Hukuken geçerli olan bir kararla boşandıktan sonra, eşlerin bir arada yaşamasını engelleyen birlikte yaşamanın suç olduğuna dair kanuni bir düzenlemenin bulunmamaktadır. Eşlerin bir arada yaşamasının boşanmanın maaş almak amacıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağı (…) bu hususta cezai düzenlemenin bulunmadığı, sanıkların eyleminin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu, bu nedenle dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı dikkate alınarak, atılı suçtan sanıklar hakkında ayrı ayrı beraat kararı verilmesi gerekir.” ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, “Birlikte yaşamak aynı evi paylaşmak demek değildir. SGK denetim elemanlarının aynı evi paylaşıyorlar demesini de mahkemeler doğru kabul edemez. Önemli olan aynı evde aynı yatağı paylaşıp paylaşmamaktır. Özel yaşamın gizliliği çerçevesinde bunun tespiti de mümkün değildir, ama bazı belirtileri olabilir. Mahkemeler bunları araştırsın, sonunda aynı yatağı paylaşıyorsa yetim aylığının kesilmesi onaylansın” şeklinde kararlar verdi.
Bu kararlar üzerine SGK tarafından boşanmış eşlerin aldıkları dul aylıklarının kesilmesi için yaptığı girişimlerde belli bir yavaşlama gözlemlenmekte ise de somut çözüm öncelikle gerekli yasal düzenlemeleri yapmak, ama asıl önemlisi insanları bu hale düşmemeleri için gerekli gelir düzeyine ulaştırmaktır.