-Zülfü Livaneli, her biri marş olmuş bestelerin efendisi. Onun yorumladığı şarkıları dillerden düşmez. İşte “Leylim Ley”, Paris’te bestelediği Uğur Mumcu’yu ağlatan “Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor”, Stockholm’de sürgünde yaptığı “Karlı Kayın Ormanında”, “Güneş Topla Benim İçin”, “Ey Özgürlük”, “Gün Olur”, “Merhaba”, “Çırak Aranıyor”…
- Ya romanları…“En Çok Satılanlar”da ilk sıralardadır. “Serenad”, “Engereğin Gözü”, “Mutluluk”, “Kaplanın Sırtında”, “Son Ada”, “Balıkçı ve Oğlu”, “Kardeşimin Hikayesi”, “Huzursuzluk”, “Konstantiniyye Oteli”,”Leylanın Evi”, “Sevdalım Hayat”, “Orta Zekalılar Cenneti”, “Rüzgarlar Hep Gençtir”, “Arafat’ta Bir Çocuk”…Son kitabı; “Erdal Öz-Sazın Teli Koptu”…
-Çok yönlü sanatçı sinema yönetmenliği de yaptı. Dört filmi var; Peki en büyük hayallerinden biri sinemada nasıl yönetmen oldu Livaneli? Buyrun…
“Evrensel bir ezgidir Zülfü Livaneli. Ya da eşsiz bir film karesi. Belki de sonu gelsin istemediğimiz bir romandır o. Ama en çok da umuttur. Hep genç kalan, gençlikle çoğalan, her dokunduğuna çiçek açtıran umutlu bir rüzgar…”
"Mavi Gözlü Dev" Nazım Hikmet, Çankırı Cezaevi'nden 1940 Aralık 'ında Bursa'ya nakil olmuştur. Buradaki mahkumluğu şiir üretkenliğini artırmış, yaşamında önemli izler bırakmıştır. Destansı şiiri "Memleketimden İnsan Manzaraları", "Rubailer", "Ferhad ile Şirin" gibi oyunlarını Bursa'da yazar. "Tosca", "Cavelleria Rusticana" gibi operaları Türkçe'ye çevirmiştir. 1950 Temmuz'una kadar mahpus Nâzım, Bursa Cezaevi'ndeki yıllarını "Yatar Bursa Kalesi'nde" şiirinde şöyle anlatır: "Sevdalınız komünisttir, on yıldan beri hapistir, yatar Bursa kalesinde. Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar, en âlâ mertebeye ermiş yatar, yatar Bursa kalesinde. Memleket toprağındadır kökü, Bedreddin gibi taşır yükü, yatar Bursa kalesinde.”
-YİĞİDİM ASLANIM BURDA YATIYOR-
Bedri Rahmi Eyüboğlu ve "Dünya Şairimiz" Nâzım Hikmet'in sıkı dostluğu vardır. Ressam Şair "Bedros" (Dostları öyle hitap ederdi) "Zindanı Taştan Oyarlar" şiirini de 73 yıl önce Nâzım Hikmet hapisteyken yazmıştır; "Bursa'nın ufak tefek yolları Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri Tepeden tırnağa şiir gülleri Yiğitim aslanım aman burda yatıyor. Bugün efkârlıyım açmasın güller Yiğidinden kötü haber verirler Demirden döşeği taştan sedirler Yatak diken diken yastık batıyor Yiğitim aslanım aman burda yatıyor Bir şubat gecesi tutuldu dilin Silâha bıçağa varmadı elin Ne ana, ne baba, ne kız, ne gelin Yiğitim aslanım aman burda yatıyor. Ne bir haram yedin, ne cana kıydın Ekmek gibi temiz, su gibi aydın Hiç kimse duymadan hükümler giydin Yiğitim aslanım aman burda yatıyor Döşek melil mahzun yastık batıyor (...)
Şiiri çok beğenen Zülfü Livaneli de (bazı bölümlerini) besteler: Bestenin adı; "Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor"dur... Livaneli, "Bursa'nın ufak tefek yolları" ile başlayan dizelerini; "Şu sılanın ufak tefek yolları" diye değiştirip bestelemiştir. Netice itibariyle; dinlediğimizde gözyaşlarımızı akıttığımız ağıt şarkının öyküsü, Bursa'dan başlar...
Besteyi ilk olarak; Uğur Mumcu'ya dinletir Livaneli. Mumcu, besteyi dinleyince ağlamaya başlar. Livaneli sebebini sorar. "Besten bütün devrim şehitlerinin ağıtı olmuş'' yanıtını alır. Maalesef Uğur Mumcu'nun cenazesi 10 yıl sonra Ankara'da 200 bin kişi ile 'Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor' şarkı sözleriyle uğurlanır. Onat Kutlar'ın, Tarık Akan'ın gibi!
Bugünlerde de CHP’nin düzenlediği mitinglerde çalınmaktadır “Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor.”
- LİVANELİ BESTELERİ VE ROMANLARI-
Livaneli’nin besteleri dillerden düşmez , her biri marştır adeta. İşte “Leylim Ley”, Stockholm’de yaptığı “Karlı Kayın Ormanında”, Ülkü Tamer şiiri “Güneş Topla Benim İçin”, “Ey Özgürlük”, “Gün Olur”, “Merhaba”, Refik Rurbaş’tan “Çırak Aranıyor”…
O, müziyenliğini, besteciliğini şöyle anlatır; “Bestecilik dünyanın en zevkli uğraşlarından birisi. Bir odada yapayalnızken, bir enstrümanın üzerine eğilerek ezgiler oluşturmanın tadı dünyada hiçbir şeyle ölçülemez. Hele bu bestelerin kitlelere ulaştığını, yüzbinlerce kişinin hep bir ağızdan söylediğini görmek bir besteci için sevinçlerin en büyüğüdür. Ben şanslı besteciler arasında sayıyorum kendimi. Bir çok beste hem kitlelerin yüreğinde yer tuttu, hem de dünyanın çeşitli yörelerinde çok büyük solistler tarafından ayrı dillerde okundu. Kendimi hiçbir zaman sadece yorumcu olarak görmedim: Bir ses sanatçısı değilim ben. Kendi bestelerimi, bir de müthiş geleneğimizden seçtiğim bazı deyişleri seslendiriyorum. “
Ya romanları…“En Çok Satılanlar”da ilk sıralardadır Livaneli’nin. Aklımıza geldiği kadar; “Serenad”, “Engereğin Gözü”, “Mutluluk”, “Kaplanın Sırtında”, “Son Ada”, “Balıkçı ve Oğlu”, “Kardeşimin Hikayesi”, “Huzursuzluk”, “Konstantiniyye Oteli”,”Leylanın Evi”, “Sevdalım Hayat”, “Orta Zekalılar Cenneti”, “Rüzgarlar Hep Gençtir”, “Arafatta Bir Çocuk”…Son kitabı “Erdal Öz-Sazın Teli Koptu”…
Tam 30 dilde yayımlanmıştır romanları… Türkiye dışında Çin Halk Cumhuriyeti, İspanya, Kore ve Almanya’da da çok satanlar arasına giren romanlarıyla, Balkan Edebiyat Ödülü’ne, ABD’de Barnes and Noble Büyük Yazar Ödülü’ne, İtalya ve Fransa’da Yılın Kitabı Ödülü’ne, Türkiye’de ise Yunus Nadi Ödülü’ne ve Orhan Kemal Roman Ödülü’ne layık görüldü. Livaneli, dünya kültür ve barışına yaptığı katkılardan ötürü 1996 yılında Paris’te UNESCO tarafından Büyükelçilikle onurlandırıldı ve Genel Direktör danışmanlığına atandı.2002-2006 yılları arasında TBMM’de ve Avrupa Konseyi’nde milletvekilliği görevinde bulundu.
-VE SİNEMA YÖNETMENLİĞİ-
Livaneli, “Çok ince bir duyarlılıkla olağanın ötesini derinlemesine araştıran bir sinema yönetmenidir de…”
Dört film çekmiştir. 1987’de “Yer Demir Gök Bakır”,1988’ “Sis”, 1993’te “Şahmaran” ve 2010’d da “Veda”…
Peki nasıl sinema yönetmenliğine geçmiştir Zülfü Livaneli? Buyrunuz,
Yıl 1981. Türkan Şoray, Yaşar Kemal’in “Yılanı Öldürseler” romanını film yapacaktır. Filmin montajını da Paris’te yaşayan sanatçı Abidin Dino’dan rica etmiştir.
“Sultan”, film müziklerini de Livaneli’nin bestelemesini istemiştir.
Livaneli o dönemde İsveç’te sürgünde yaşamaktadır. Türkan Şoray, Yaşar Kemal, Abidin Dino Stockholm’de buluşur.
Film çalışmaları sürerken bir gün Türkan Şoray ilginç bir soru sorar Livaneli’ye;”Neden bir film yönetmiyorsunuz?”
Livaneli anlatıyor:”Aslında bunu yıllardır düşünüyordum. İlk film müziğimden bu yana durmadan film kitapları okuyor; mercekler, özel efektler, montaj, karmaşık aks problemleriyle boğuşup duruyordum. Film yapımıyla ilgili teorik bilgim, neredeyse bir kitap yazacak kadar artmıştı. Türkan Şoray’ın önerisi,bir karar almama neden oldu. Evet, film yapacaktım.”
Sinema macerasında yol arkadaşı -elbette- kadim dostu Yaşar Kemal olacaktı Livaneli’nin.
Onun romanlarından birini sinemaya aktarmak -zaten- en büyük hayalidir.
Film adı olarak önce “Demirciler Çarşısı Cinayeti” üzerinde durulsa da “Yer Demir Gök Bakır”da karar kılınır…
-KISMET BALIĞI-
Filmin ismini kararlaştırdıklarında ilginç bir hadise yaşar Livaneli ve Yaşar Kemal. İkili bu sırada Çekmece Gölü’nde bir sandalda kürek çekmektedir. ‘Yer Demir Gök Bakır’ der demez, gölden iri bir balık fırlar ve sandala düşer.
“Rüzgarlar Hep Gençtir” kitabında bunu şöyle aktarır Livaneli; “Aldoux Huxley’in ünlü sorusu bir kez daha aklıma takıldı: ‘Olaylar mı insanlara göre gelişiyordu, yoksa insanlar mı olaylara göre biçimleniyordu?’ İşte Yaşar Kemal’in kitaplarındaki mucizelerden biriydi bu da. Hemen ikimizin de temeli olan halk mitolojilerine, efsanelere başvurduk. Doğru yolda olduğumuzu, filmin dünyada başarı kazanacağını düşündük. Öyle de oldu doğrusu. Bunda balığın etkisi ne kadardı bilemem ama filmin yabancı ülkelerdeki her galasında ya da ödül töreninde sahneye çıktığımda gölün kısmet balığı aklıma gelir….”
Dünya basınındaki övgüler, ilk filmini yapan bir yönetmen için cesaret vericidir.
Livanelinin yönettiği “Şahmaren” filminde de Türkan Şoray başrol oyuncusudur. Livaneli o filmde “Gözlerin” şarkısını seslendirmiştir “Sultan”la…