Futbol, geçmişte rekabetin centilmenlik içinde yaşandığı, insanların aynı tutkuda birleştiği bir oyunken, zamanla kimlikler, aidiyet duygusu ve ekonomik çıkarlarla şekillenen bir mücadele alanına dönüştü. Bir zamanlar heyecan verici bir rekabetin parçası olan derbi sohbetleri, bugün giderek daha keskin ayrımlara, dostlukların sınanmasına ve nefretin sıradanlaşmasına doğru giden bir argüman olarak karşımıza çıkıyor.
Elbette burada sadece taraftara değil yöneticilere ve bir kısım yorumculara da büyük sorumluluk düşüyor ve yine maalesef ki bazıları bu nefretin önemli tetikleyici unsurları olarak olayları sürekli körüklemeyi başarıyorlar.
Bu konuda o denli büyük bir potansiyel var ki örneğin üst düzey yöneticiler ve beyaz yakalı profesyoneller, kendi iş hayatlarında stratejik kararlar alıp soğukkanlı bir iş disiplini içinde çalışırken, maç günlerinde kimlik erozyonu yaşıyorlar. Normal de analitik ve rasyonel kararlar alan bu insanlar, söz konusu tuttukları takım olduğunda evrim geçirmiş bir fanatizm sempatizanı olabiliyorlar.
Ayrıca günümüzde futbolun artık sadece bir spor değil, devasa bir endüstriye dönüştüğünü de kabul edersek, bu masum tutkumuz, içine milyonlarca, hatta milyarlarca dolar girince, yerini finansal hesaplara, rant kavgalarına ve ticari stratejilere bırakan bir kutuplaşma aracına dönüşüyor.
Taraftarlık ise takımına duyulan sevgi ve bağlılıkken, bu kavramın yerini öfke ve saldırganlık alıyor. Tribünlerin coşkusu, sosyal medyada yapılan linçlerle kirlenirken, küfür ve hakaret adeta günlük dilin bir parçası haline geliyor. O kadarki bir takıma sponsor olmuş bir markanın ürünleri karşı rakip taraftarlarınca ulusal bir organizasyonla o ürünü almayarak boykot edilir hale gelmiş bir nefretle alt ediliyor.
Eskiden futbol sohbetlerinin ayrılmaz bir parçası olan mizah ve dostane rekabet, futbolcuların performansı üzerinden başlayan tartışmalar, hızla kişisel hakaretlere varan sosyal çatışmalara dönüşüyor. Sosyal medya da, bu ayrışmanın daha da derinleşmesine sebep olan en önemli aktörlerden birisi olarak kendini deşifre ediyor. Eskiden maç sonrası yapılan sohbetler, kahve köşelerinde gülüp geçilen atışmalar, şimdi sanal dünyada nefret söylemleriyle dolup taşan kutuplaşma arenasına dönüştü. Anonim hesaplardan edilen küfürler ve paylaşılan nefret söylemleri ise adeta prim yapar gibi sürekli takipçi kazanarak gövde gösterisi yapıyor.
Bu noktada, en büyük soru şu: Futbol mu insanları değiştiriyor, yoksa insanlar zaten içinde barındırdıkları duyguları futbol üzerinden mi dışa vuruyor?
Sonuç olarak ne yazık ki ülke futbolunda yer alan bir kesim grup, öfkenin vücut bulmuş haline dönüşmüş durumda…