Günümüzde dijital cihazlar, adeta bizimle yaşayan doğal bir ritüelimiz olarak hemen kadrajımıza giriyor. Sabahları gözlerimizi açar açmaz, bildirimlere, mesajlara, sosyal medya güncellemelerine hızla bakmak artık olmazsa olmaz bir rutinimiz olmayı çoktan başarmış durumda…
Öncelikle teknolojinin hayatımızı kolaylaştırmak için var olduğu gerçeğini kabul ederek başlayalım. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve sosyal medya platformları bize birçok konuda konfor alanı açarak hayatımızı interaktif süreçlerle yönetmemize teşvik ediyor.
Dijital dünyaya olan bu bağımlılığın sadece bireysel bir mesele olmasının ötesinde toplumsal bir boyutu da var. İnsanlar, sadece eğlence amaçlı değil, iş yapmak, sosyalleşmek, bilgi edinmek için de bu platformları kullanıyorlar. Ancak bu kullanım, insan ilişkilerini de derinden etkiliyor. İnsanlar, yüz yüze iletişimden ziyade dijital etkileşimlere yöneliyor. Yani dijital dünyada var olmak, bir anlamda toplumsal bir zorunluluk halini alıyor. Bunun sonucu olarak, kişiler dijital platformlardan daha fazla etkileşim almak, daha fazla paylaşımla görünür olmak için sürekli olarak çevrim içi olmayı sürdürüyor. Sosyal medya hesabı olmayan bir kişi, mahremiyetine önem veren, kendi dünyasında özgün ve bağımsız biri olarak görülebileceği gibi, dijital çağın dışında kalmış, toplumsal akıştan kopuk bir birey olarak da tanımlanabiliyor.
Dijital dünyanın getirdiği kolaylıklar, iş dünyası ve kişisel yaşam açısından büyük avantajlar sağlamanın yanında, sürekli akan içerikler, sonsuz bildirimler ve anlık tatmin sağlayan algoritmalarla zihinlerimizi adeta hipnotize ediyor; farkına varmadan ekranlara kilitleniyor, zamanı nasıl harcadığımızı unutuyor ve gerçek dünya ile bağımızı giderek koparıyoruz. İnsanlar, dijital dünyada daha fazla var olmak isterken, gerçek dünyadaki ilişkileri ve duygusal bağları göz ardı edebiliyorlar.
Birçok insan, dijital dünyadan bir süreliğine uzaklaşmak için "dijital detoks" yapmayı da deniyor. Bu, genellikle bir hafta ya da birkaç gün boyunca dijital cihazlardan uzak kalmak anlamına geliyor. Ancak bu süreç, düşündüğünüz kadar kolay olmuyor. Çünkü dijital dünyanın içinde olmak, sadece bir eğlence değil, aynı zamanda sosyal ilişkiler, iş bağlantıları ve kişisel gelişim için de vazgeçilmez yararcı bir mecra olarak ta vitrinde gövde gösterisi yapıyor.
Bu nedenle, her şeyde olduğu gibi dijital dünyada da dengeli ve ölçülü olmayı başararak teknolojiyi bir araç olarak kullanmalı, onun bizi kontrol etmesine izin vermemeliyiz. Dengeyi sağlayabilmek için öncelikle farkındalık geliştirmek gerekiyor. Gün içinde kaç saatimizi ekran başında harcadığımızı planlamak, hangi içeriklerin bizi gerçekten bilgilendirip geliştirdiğini, hangilerinin ise sadece vakit kaybı olduğunu ayırt etmeyi öğrenmeliyiz. Gereksiz bildirimleri kapatmak, belirli saatlerde ekran kullanımını sınırlamak ve zaman yönetimi yaparak teknolojiye bilinçli şekilde yaklaşmak bu noktada büyük fark yaratabilir. Pragmatik bir bakış açısı ile bu düzenekte neleri filtrelememiz gerekliliğini ele alarak yeniden bir başlangıç yapabiliriz.
Kimin kimi yöneteceğine karar vermekte bir tercih meselesi…