Hangi dilde olursa olsun evrensel dili vardır acının. “Acılar Dönemi” hiç eksilmiyor. Şükran Kurdakul söylemiyle.
Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, insan yüreğinde acı; rengiyle, diliyle, bakışıyla, duyumsamasıyla aynıdır.
Hüzün duruşlu şairimiz Yusuf Alper, “Dünyanın Gürültüsü”nde (Noktürn Y.2016) “Acının Askerleri” olarak görür turnaları; “Göç yollarından acılarla gidip dönerler mi / Turnalar turnalar acının askerleri” der.
Aynı şiirin bir dizesinde de şu vurguyu yapar: “Hayat sürdükçe acı sürecektir biline”.
Usta gazeteci, yazar, şair Attila Aşut “Acının Külrengi” ( Serander Y. 2017)
kitabında menekşeli avcıları anlatır, acıların ucundan tutar : “Sürgün bir ceylan bakışın / Tedirgin ormanında hüznün / Avcılar acımasız / Avcılar kıyıcısı ömrümüzün.” diye seslenir, şiirin rengini anımsatır: “Yine de bir rengi olmalı her ozanın / saydamlaştırmak için acıları, / Onlar ki kalabalık ormanında / Yapayalnız renk avcıları.”
Gür sesi, geniş soluğu, nehir gibi akan şiirleri ile acının dolaylarında gezinir Hasan Hüseyin, ama “acıyı bal eylemesini” de bilir: “gün gün ile barışmalı / kardeş kardeş duruşmalı / koklaşmalı söyleşmeli / korka korka yaşamak ne (…) ekmeği bol eyledik / acıyı bal eyledik / sıratı yol eyledik / geldik bugüne”
***
Şairler salt aşkla, umutla, barışla, sevinçle, mutlulukla beslenmezler. Şairin duygu ve düşün dünyasında hüzünler, düş kırıklıkları, kavgalar, baskılar, sürgünler, hapisler, savaşımlar, savaşlar, yoğun acılar da vardır.
Toplumsal duyarlılığın, toplumcu gerçekçi bakışın, duruşun; insana, doğaya, tüm canlılara karşı yüklendiği sorumluluğun yansımalarıdır bunlar.
Ne diyordu Ahmed Arif? “Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa insan olmaz yüreğim.”
Hüznü, acıyı, kederi, çığlığı, başkaldırıyı, direnişi, savaşımı, tepkiyi en soylu ve onurlu biçimde şairler dile getirirler. Kayda geçirirler.
***
Televizyon haberleri, gazeteler, radyolar, sanal sayfa paylaşımları… Ülkemizden, dünyamızdan gün 24 saat sızılı, sıkıntılı haberleri anında ulaştırıyorlar bize!
“Türkiyemiz, üzgün yurdumuz, güzel yurdumuz” da depremler, çığlar, seller, göçükler, maden ağlatıları, iş kazaları, kadın kıyımları, yangınlarla sarsılıp duruyor.
Birine yanarken, ağlarken, bir başka olayın, yıkımın, kıyımın, baskın acılarıyla sarsılıyoruz!
Soruşturmalar, gece yarısı baskınları, gözaltılar, tutuklamalar, kayyım atamaları…
Sonrası gündem kaydırmaları… Ama acılar öyle kolay geçmiyor, unutulmuyor.
Belki de Arif Damar’ın dediği gibi “acılar erteleniyor…”
Ahmet Uysal da “Acının Gümüşü”yle göğün lâcivertinden bakıp halimize acıyor mu dersiniz?
***
Derinleştikçe, katlandıkça, yükü artıkça acı da yorulur(muş)! Yaşanan insan kıyımlı olayları duydukça, izledikçe, gördükçe acıdan da yorulduğumuzu duyumsuyoruz! Akla hemen Serhan Asker’in kaleme aldığı “Acı Yoruldu” kitabı geliyor. Ne dersiniz sizin de acılarınız yoruldu mu, acıları ertelediniz mi?!
***
6 Şubat 2023 depreminin yaraları henüz sarılmadı! Soma, Amasra, İliç’teki maden kazaları, iş kazaları, Narin Güran olayı; çocuklara, kadınlara yönelik şiddet, baskı, kıyımlar; Konya Selçuklu’da apartman çökmesi, Bolu Kartalkaya’da yitirdiğimiz 78 canın acıları…
Sıcağı sıcağına acılar!
Sorumsuzluklar, suç kaçkınları, yazgıya bağıtlandırma, boyun eğme söylemleri… Karartmalar, kaytarmalar, yalanlar, rant yarışı… Önlemsizlik, arsızlık, denetimsizlik…
Acının rengi de dili de ortak ve evrensel…
Ama…
Artık yeter!
Yeni acılar, kıyımlar, kırımlar, öidürümler, yangınlar yaşanmasın ne ülkemizde ne dünyada!
Can yücedir…