Çocukken neyse de, büyüdükten sonra biri size “aferin” dediğinde itiraf edin yüzünüzde beklemediğiniz bir gülümseme oluşuyor ve biraz şaşırıyorsunuz. Sanırım bu durum, bizim sosyal ilişkilerimizde bu kelimeyi nadir kullanmamızdan kaynaklanıyor. Bazen başkalarına karşı cömert olabiliyoruz da yakınlarımızdaki insanlara karşı bir takım kelimeleri kullanırken biraz cimri miyiz ne? :)
O zaman ilk aferin Ege TV'nin kapanmasından sonra “radyo” yayının devam etmesi için canla başla çalışan Eylem Aslan ve Tunç Erciyas için gelsin. Benim de az da olsa emeğimin geçtiği Radyo Ege, eminim kısa zamanda eskisinden çok daha iyi bir konuma gelecek.

***

İkincisi, İstanbul'da yaşayan bir bakkal amcaya gidiyor. Kanber Bozan'ın Üsküdar'da işlettiği dükkanı artık bilmeyen yok gibi. Çünkü o çocukların kalbini fetheden yegane bakkal. Yaptıkları sosyal medyadan duyulunca Türkiye'nin her yerinden dükkanına kitap yağmaya başlamış. Çünkü o kitapları çocuklarla paylaşıyor. Çocuklar ondan aldıkları kitapların özetini anlatıyorlar ve bakkaldan ne istiyorlarsa onu alıyorlar. Çocuklar hem kitap okuma alışkanlığı hem özgüven hem de biraz abur cubur kazanıyor. Ayrıca kendileri gibi kitap okuyan diğer çocuklarla sosyalleşiyorlar. Teşekkürler Kanber Bozan...

***

Üçüncü aferin, biraz uzağa Japonya'ya gidiyor. Hiçbir şey için asla geç olmadığının farkında olan Masako Wakamiya, 81 yaşında kod öğrenmeye merak sarınca, geliştirdiği oyunla dünyaca tanınan biri haline geldi. Wakamiya’nın ünlenmesini sağlayan oyununun adı Hinadan. (Japonca’da bebek merdiveni anlamına geliyor.) Oyunda kullanıcılar imparator, ailesi ve gelen konukları doğru pozisyon ve doğru kıyafetlere yerleştirmeye çalışıyor.
Wakamiya şimdi de akıllı telefonlara uyum sağlamakta zorluk çeken yaşlılara, uyum sağlayacakları şekilde çözüm üreten projeler geliştirmek için çalışıyor.

***

Yurda geri dönelim, bu kez Fethiye'deyiz. Geçen hafta oradaydım. Gördüğüm iki farklı manzara vardı. Dördüncü aferin ilkine gidiyor, yani Çalış Koruma Derneği'ne. Çalış Plajı'nı, burada yaşayan gönüllülerce kurulan Çalış Koruma Derneği işletiyor. 4 km uzunluğundaki plaja giriş ücreti yok. Şezlong şemsiye kiralarsan 10 TL. Ayrıca sahil, bahar aylarında üreme alanı olan carettalar için temizleniyor. 19.30'da plaj kapatılıyor ve Pamukkale Üniversitesi öğrencileri tarafından yumurtalar koruma altına alınıyor. Öğrencilerin iki aylık tüm barınma ve giderlerini Çalışlılar karşılıyor. Plajın hemen bitiminde 200 dönüm kuş cenneti, 220 kuş çeşidiyle yine Çalışlılar tarafından özel koruma altına alınmış. Plaja ve kuş cennetine yılda yaklaşık 100 bin ziyaretçi geliyor. Bunlar aynı zamanda Türkiye'de bir ilk. Çalışlılara, bize istenince olabildiğini gösterdikleri için teşekkür ederiz. Aferini kaptılar.
İkinci manzara ise Kelebekler Vadisi'ne aitti. Hippi Festivali için oradaydım. Doğa severler tarafından festivale yönelik çok eleştiri vardı. Özellikle müziğin kelebekleri rahatsız edeceği söyleniyordu. Oraya gittiğim zaman şunu gördüm. Vadide bulunan işletmeler ve oraya yanaşan tekneler, zaten yeterince ses yapıyordu. Festivalle birlikte müzik daha geç saatlere kadar sürdü. Organizasyona geçmeden hemen önce, işletmelerin sattıkları ürünlere koydukları yüksek kar oranlarıyla vadiye gelenleri sömürdüğünü söyleyebilirim. Vadide, organize olamayan bir organizasyonla karşı karşıyaydık. Çadır alanları gelişi güzel ayarlanmıştı, tuvaletler yeteri kadar temiz değildi, çöpler uzun aralıklarla toplanıyordu. (Umarım festival bitiminde temizlemişlerdir.) Etkinliklerin hangi alanlarda ne zaman olacağı net değildi. Festivalden çok panayır havası vardı. İlk gün elektrik kesintileri yaşandı, falan falan... Güzel olan şey ise doğa ve dinlediğim birkaç gruptu. Umarım bu festival bir sonraki yıl başka bir yerde ve daha iyi planlanmış bir halde yapılır. Olimpos'un eski güzelliğini elinden aldılar. Umarım Kelebekler Vadisi de aynı şeyleri yaşamaz.