Alaçatı ekonomik açıdan çok kötü bir sezon geçiriyor.
O eski karizması ve cazibesi kasabanın kapısından giren, canlı eller havaya müzikseverler, kırmızı etçiler ve nargileciler tarafından çoktan yok edildi çünkü.
Para harcayan, gustosu olan, keyfi eziyete çevirmeyen insanlar küstü artık gelmiyor buralara.
Kebapçı, ıslak hamburgerci, nargileci, elde mikrofon Türkçe pop çığlıkları atanlar..
Bunların Alaçatı ve Ege dokusuyla hiçbir uyumu olmadığı için hastalandı bu kasaba...
Yarası büyük...
İşletme sahiplerinin de müşterinin de kalitesi giderek düşüyor.
Sahibi İzmirli olan birkaç huzurlu mekan kaldı. Onlar da tüm güçleriyle direniyorlar.
***
Silahlar patlıyor, korkutucu tipli herifler yumruk yumruğa birbirine giriyor.
Üzerine ekle fahiş kiraları...
Ve kar bu canım kasabanın helvasını...
Ama ben bu durumun geçici olduğuna inanıyorum.
Öyle inanmak istiyorum.
Gidecek bu sakil İstanbul adetleri buradan.
Yine Ege kültürü hakim olacak, sokaklar deniz kokacak. Kasap dükkanı gibi veya nargile değil.
Belediye Başkanı yaptığı hatayı anlayacak, canlı müzik yasağı yeniden gelecek.
Binilen dal kesilmeyecek.
Huzurlu ve neşeli günler geri gelecek.
Amin.
***
Bitmeyen yabancı kelime sorunsalı
Şöyle kolunu uzatabildiğin kadar uzatıp yukarıdan, yandan, aşağıdan kendi fotoğrafını çekmenin adı 'selfie'...
Dilimize İngilizce'den ithal ettiğimiz kelimelerden biri.
Başka dillerden bir kelimeyi benimseyince buna çok sinirlenen, hemen 'dil elden gidiyor' paniğiyle o kelimenin yerine öz Türkçe'sini koyma gayretinde olan Türk Dil Kurumu çok sık kullanılan bu İngilizce kelimenin yerine "öz çekim"i uygun görmüştü ama bu iş tutmadı.
Kimsenin "haydi bir öz çekim" yapalım dediği yok.
Onun adı selfie... Böyle geldi böyle gidecek.
***
Şimdi de "drone"a Tükçe karşılık arıyoruz.
Ama o da gereksiz bir arayış.
Drone yerleşti artık, gitmez.
Çok eskiden otobüse 'oturgaçlı götürgeç' diyelim de demişlerdi hatırlarsanız.
Ben dille ilgili bu kaygıları ve çabaları boşuna panik hali olarak görüyorum.
Bu kadar büyütülecek ne var, onu da anlamıyorum.
***
Herhangi bir dilden gelip bizim dilimize yerlemiş bazı kelimelerin tam Türkçe karşılığı olmuyor.
Ya da bulunan yeni kelimeler uzun harf öbekleri oluyor. Kullanılmaya çalışılınca kulağı rahatsız ediyor, sakil duruyor.
Belki de kendimi bütün sınırlardan soyutlanmış, sadece 'dünyalı' olarak gördüğümden; konuştuğum dile de yeni bir kelime eklendiğinde bunda hiçbir mahsur görmüyorum.
Türkçe'den bahsediyoruz...
- Balkanlar'dan Hazar Denizi'ne kadar konuşulan bir dil bu.
- Yaşı, en eski hesaplara göre 8 bin 500 yıl.
- Dünya dilleri arasında en eski yazılı belgelere sahip olan dil.
- Dünyada en fazla konuşulan 15'inci dil...
Yani kuş dili mi bu; üç beş yabancı kelimeyle hemen bozulacak, unutulacak, itibarı yerle bir olacak?
'Drone'un yerine önerilen kelimelere baktım, yine komik komik sözcükler: Uçargeçer, dönerkaydeder, arıgözü vs.
Asıl böyle yapınca dilin karizması çiziliyor, aklınızda olsun eyyy TDK! Bu kadar da kasmayın canım!