-Ahmet Günbaş 50 yıldır yazın hayatımızda. Şiir, deneme, antoloji, dergi çalışmaları, çocuk ve gençlik romanlarıyla üretken ve direnen bir kalem.

30’a yakın eseri vardır.

-“Buram buram mis gibi edebiyat kokar” tanımına uygun Günbaş, bir Foça tutkunu da.
Şiirle düz yazı trafiği arasında "Foçalı" harika bir öyküye imza attı yazar. İşte o öykü;

WhatsApp Image 2023-08-11 at 10.21.48

A N S I Z I N
F O Ç A…

Yazın hayatı 50 yıldır onun...
"Yazmadığımda sağlığım bozulur gibi oluyor. Okumadığımda da.
Ne yapayım, benim de yaşam tarzım böyle!
Yaşamla kurduğum içtenlikli ilişkiyle ayakta kalmaya çabalıyorum." der verdiği röportajlarda.
Evrensel’den Nuray Salman’adır şu sözleri örneğin;
“Kitaplarımda, toplu şiirlerimde hem yaşadığım çağı hem de yaşam eğrimi bulabilirsiniz kolaylıkla.
Bir yerde öz geçmişim şiirlerimde gizlidir.”
Edebiyatın birçok türünde üreten, şiirlerinin yanında öyküler, denemeler ve çocuk kitapları da yazan  Ahmet Günbaş’a göre,
“Bir şair, bir yazar; yaşamdan aldığı ve yaşama verdiği ölçüde şairdir, yazardır.
Gerçekliği de önemsemelidir.”
Çok yönlülükten de son derece memnundur Günbaş.
Denemeleri onun için; “Sonsuzluğu mayalayan -aşkla bağlandığı- şiire kardeş bir tür.
Dili özgürce köpürtüyor. Yaratıcılığı körüklüyor.
Şiiri de bir cümlede şöyle tarif ediyor ozanımız;
”Şiir, en yeni insandır, aydınlıktan yanadır hep...”

**

WhatsApp Image 2023-08-11 at 10.21.49 (1)

Bu yazıda
Değerli Dostum
Ahmet Günbaş’ın tutkuyla bağlandığı Foça’sından, ona adadığı Foça’da “Foça’da Aşkla” kitabından ve “Ansızın Foça” öyküsünden söz edeceğiz.
Şair-Yazarımız
“bir kediyi sever gibi usul usul severmiş” Foça’yı; 
Öylesine doğal ve dayanılmaz...
Kıpır kıpır edermiş  yüreği.
"Foça’ya geç kalmak" ise en büyük korkusuymuş.
“Bir ‘haydi’ sözü sözcüğü yerleşirmiş içine Foça’ya gelenin...
Dur duraksız biri olurmuş sonrasında;
‘haydi gidelim, haydi yapalım’ denirmiş sık sık.
Görünen o ki burada söylenceli bir rüzgar dolaşırmış köşe bucak.
Bir kez ‘Foça’ diyeni kanatlandırıp esrik zamanlara taşırmış.
Sulara sırtısüstü yatmak gibi bir duyguymuş bu.
Mutluluk dalga dalga yayılırmış artık.”
(Foça’da Aşkla kitap tanıtımından) 

**

Geliyoruz öyküye;
“Ansızın Foça”ya;
“Bana ansızın bir Foça gerek!
Hem de en hallisinden…
Tıpkı Orhan Veli’yi
haykuca şaşırtan
Gemlik gibi.
Kaldı ki Foça’nın da tertemiz, şiirli bir yüzü var.
Öyle olmasaydı, ‘Bir çift gözün göreceği
en güzel yerdir Foça’ diye yazılmazdı girişine büyük bir keyifle.
Kentlerin bir havası olacak.
Çağıracak seni…
Hem de aşk ile çağıracak. Arayıp soracak, kadir
kıymet bilecek, bırakmayacak, düşlerini hayallerini dolduracak; olmadı, Kavafis’in söylemi
doğrultusunda nereye gitsen fellik fellik ardına düşecek, uykularını bölecek, işine gücüne karışıp elini
ayağına dolaştıracak…”
Öykü girişi böyle başlıyor, Foça’nın Karataş’ıyla, gerine gerine yürünen düzayak sahiliyle, adeta avcunun içerisindeki
Beş Kapılar Kalesiyle,
tek tek sayılabilen taşlarıyla…
“Heredot ne yazmışsa, Homeros ne söylemişse, Strabon neyi işaret etmişse gelir
çarpar gözünüze, kulağınıza.
Sözgelimi Siren Kayalıkları’ndaki uğultu aynı uğultudur.
Meramı hiç eksilmez.
Kapılır gidersiniz hüznüne.
Nerede kalmıştık?
Evet, bana ansızın bir Foça gerek! Şöyle güz rengine bürünmüş dalgın bir
Foça!..
Yazdan kalma izlerin eşyalarla birlikte sokaklara sindiği, dokunulan her taşta kendine özgü
seslerle kımıltılar duyduğunuz, kasaba içtenliğinde sakin, sıcacık, evcimen bir yer!..”
Günbaş Foça’yı
“Çok zamanlı bir yolculukla” eş tutmuş ve devam etmiş;
”Yamaçta zamanı öğüten yel değirmenleriyle içtenlikle selamlaşmalı, karabataklar gibi batıp çıkan adaları görünce umulmaz bir çığlık atmalısınız sevinçle. Aracınızın burnu garaja doğru kıvrıldığında tüm kıvrımıyla karşınızdadır Foça ya da anlı şanlı Phokaia!
Bilinen adıyla eski bir sevgilinin yüzünü andıran Eskifoça! “

WhatsApp Image 2023-08-11 at 10.21.49

xxxx

Dostu Özcan Yalım’dan bahsediyor şimdi Günbaş;
‘Aramıza gül girdi’. Bu, onun insan çoraklığına güller yağdıran ünlü bir dizesidir.
Yaz ortası çamlar arasından süzülen imgeli esintiyle tane tane okurdu o şiiri:
“Aramıza gül girdi, bikez –çıkmaz/ Güvercin geçti aramızdan”
Yaz günleri çöküverirdik çamlar altına abi-kardeş.
Bende poşet dolusu dergiler; onda, az önce posta kutusunda birikmiş birkaç mektupla imzalı kitaplar…
Yol yorgunluğunu alan çay faslı bittiğinde, hemen aşağıda, rengârenk kitaplarla çiçekçi dükkânını andıran Foça Kitapçısı’na takılır, uzun uzun söyleşirdik ordan burdan.
Çeyiz sandığını andıran Foça Halk Kütüphanesinde üç haftada bir düzenlediği bir saatlik şiir etkinliğine canla başla sarılırdık.”

**

Büyükdeniz koyu. Kale dibindeki Kybele kutsal alanı nişleri. Athena Tapınağı.
Çarşıyla birbirini kusursuz tamamlayan Küçükdeniz.
Balıkçı teknelerini kollayan Foça kedileri.
Sazlı sözlü, barışçıl bir dilli Türk-Yunan dostluğuyla sarmaş dolaş şarkılar…
Usul usul salınan balıkçı tekneleriyle;
“Aşkla mayalanmış dokunuşlar ülkesidir Foça.”
Ancak dokunduğunuzda karşılık bulur bazı sorularınız.
Neyi var neyi yok döküverir ortaya.
Örneğin, Kemal Anadol’un sözünü ettiği Büyük Ayrılık’ın hüznü, en küçük ayrıntısına kadar yazılıdır defterinde... 

**

Öyküde; Günbaş’ın “Dönemeç’’i beraber çıkardığı -benim de çok sevip saydığım hocam- Kozbeyli Bilgesi Hüseyin Yurttaş’a da yer var;
“Foçalı şair Hüseyin Yurttaş’a sorarsanız, içtenlikle anlatır size hatırlı dostlukların geçmişini.
Dedesi Hüseyin ile komşusu Kömürcü Mihail’den kalan izlerde gezinir durur bıkıp usanmadan gözyaşı
kılığıyla.
Yunan işgalinde yaşanan mezalimler de aynıyla kayıtlıdır o solgun bellekte Kozbeyli ile
Midilli, kırık dökük bir hüzünle bakışır dururlar o gün bugün.
Kentler hep yaşanmışlıklarla çağırır eski yolcusunu.
Foça da öyle…
Anılardan sıçrayan her
çıngıda başka başka sürprizler çıkar ortaya. Birinin söylediği, bir başka kişinin fısıldadığı, ciltleri
kağşamış bir kitaptan yansıyan içlenmeler dur durak bilmez.”
Elbette öykü de Foça da Tarık Dursun K’sız olmaz!;
“Geçti Akşam Suları’’nın yorgun neferi Tarık Dursun K, çoklukla ikindi vakti seğirtir Menendi Kafeye arka sokaklardan.
Kalbini imbatla doldurmuş birinin denizsiz yapamayacağı bilinir.
Son günlerde yanından ayırmadığı bastonu biricik kılavuzudur.
Onsuz olamaz asla anılarla birlikte akarken.
Bazen düşünsel sarsıntıların etkisiyle iki elle tutunduğu olur bastonun başlığına.
Keyfi kaçıktır biraz.
Kederi yüzünden okunur.
Ne var ki şen şakrak muhabbetin ipini bırakmaz.
Bir Arnavut fıkrası yeter artar Menendi’yi çınlatmaya!
Süreyya Berfe de sakinleri arasındadır Menendi’nin. Daha çok gurup vakti sökün eyler. İki tek
atmadan pek konuşmaz. 'Foklar Söyledi Ben Yazdım' dosyasıyla boğuştuğu her halinden bellidir.
Ara
sıra Urla kıyılarını yoklar boşluğu çınlatırcasına. Deniz mağaralarında gezinen Seferisli dizeler geçer
aklından. 
Foça âşığı Ahmet Yeşilyurt, masmavi gözleriyle hangi köşeden çıkar, bilinmez.
Çıktığında bir
serinlik dolar içinize. Coşkuyla anlatır anlatacağını. Uzun seferlerin çağrısıyla çalkalanırsınız
durduğunuz yerde. Koltuğundaki kalın kitaplarla gezen uslanmaz bir zaman yolcusudur o!”
Hey gidi hey, mişli günlere kaldık!
Çok dağıldın.
Foçakarası şarabını almayı da unuttun.
Haydi, iki adım geriye dön, şarabını al,
koltuğuna kıstır; sonra da Foça’da Aşkla adıyla işaretlediğin o mühürlü zamanın kapısını usulca
çekerek yola koyul.
Foça yine çağırır, merak etme!
(Hayal, Ocak/Şubat/Mart-2023, sayı:84)

**

Günbaş’ın öyküsü, şiir gibi yaşanılmışlığın tanıklığı…
“Duygudaşı”  Oğuz Tümbaş’ın da yazdığı gibi Ahmet Günbaş, “Gezdiği gördüğü çok sevdiği yerlerin izlerini o kadar mükemmel betimliyor ki.
Bu öyküsü de öyle! Vefasını da, değerbilirliğini de, kırgınlıklarını, incinmelerini, sevinçlerini, hazlarını büyük bir ustalıkla yansıtmış
Halit Çapın Usta’nın sözüdür ya;
“Kendin gibi yazacaksın.
Senden yazmanı istedikleri gibi değil.Diren!.."
Ahmet Günbaş da aynen "kendisi gibi yazmış, yazıyor"...
O kalemini "çakısıyla hep yontanlardan"...
Yonttuktan sonra da "öpenlerden"...
Evet, Sait Faik’e benzer Günbaş!
"Yazmasaydı deli olacaklardan"…
Kalbinizden ne geçtiyse hepsi olsun.
Teşekkürler
Ahmet Günbaş…