Ülkece “ekonomik depremleri” konuşuyorduk…
Tabii ki, siyasi liderlerin Meclis’teki karşılıklı söz düellosu bu depremin (!) boyutunu ortaya koymaya yetiyordu…
Deprem… Deprem…
“Bir lafı fazla söyleme başına gelir!” diye de yaygın bir söz vardır. Yani, “siyasi deprem” diye diye gerçek bir depremle karşı karşıya gelince de ülke olarak kahrolduk…
Evet, 6 Şubat sabahı Türkiye deprem kabusu ile uyandı. Kahramanmaraş Pazarcık’ta saat 4.17’de 7,7’lik depremle sarsıldı. Hepimiz TV ekranları başına geçip dakika, dakika gelen haberleri dinlerken ardından 7,6’ lık bir depremi onlarca artçısı takip edince işin gerçeğini öğrendik.
Maraş’ın ardından Hatay, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep, Osmaniye ve Adana’dan aynı haberler ve de yıkılan binalar, hastaneler, kamu kuruluşları canlı canlı ekranlara gelince de felaket haberlerinin rakamsal boyutları da bizi kara kara düşündürdü. Nitekim Hükümet, önce oradaki okulları tatil edip ülke genelinde “Milli yas” ilan etti. Bayraklar yarıya indi. Dünya rakamlara ve depremin geniş alana yayılması üzerine dikkatleri Türkiye’ye çevirdi. Ardından onlarca ülkeden Türkiye’ye geçmiş olsun mesajları ile kurtarma ekipleri ve çeşitli yardımlar gelmeye başladı.
Öyle ya, 10 şehirde 15 milyon insan yüzyılın en şiddetli yer sarsıntısına uykuda yakalanmıştı.
6 Şubat sabahından bu yana tam 5 gün geçti. Şehirler, köyler, mahalleler, yollar harabeye döndü, yıkılan binaların enkazı altında yaşamını yitirenlerin, sakatlananların, sayıları her gün katlanarak çoğaldı. Örneğin dün sabah verilen rakamlar şöyleydi: Yaşamını yitirenler 14 bin 014, sağ çıkarılanlar-sakatlananlar 63 bin 937, yıkılan bina sayısı 6 bin 444… Felaket bölgesinde an itibariyle birçok ülkeden gelen kurtarma ekipleri enkazlar altından çıkacak bir canlı ve de yaşamını yitirenleri büyük bir titizlikle aramakta…
* * *
Ülkemizde 85 milyon yurttaşımız tek yürek olmuş vaziyette…
Bu arada jeologlar, deprem uzmanları, mühendisler ekranlara çıkıp depremin nedenlerini ve de ülkemizin bir “deprem ülkesi” olduğunu vurgulayıp, “depremlerin değil, çürük ve usulsüz yapıların insanları öldürdüğünü” anlatıp, halkımıza adeta akademik “online dersleri” veriyor. Bu gerçek bilinmesine rağmen nedense sık sık usulsüz imar afları çıkarıldığını üstüne basa basa anlatıyor. Müteahhitlerin ve de kamu kuruluşlarının bunu bile bile ülkemizi beton yığını haline getirmesini de “Dost acı söyler” diyerek toplumu bilinçlendirmeye çalışıyorlar…
Tabii ki, halkımızın çeşitli toplantılar yapılarak yeniden eğitilmesi de önem kazanıyor…
Bu ekranlardan ülkemizin yetiştirdiği bilim adamları saygın profesörlerin verilen online derslerini de (!) büyükler kadar çocuklarımızın da izlemesi geleceğimiz için çok önemli…
Hatta bu “online deprem dersleri” TV ekranlarında devletin baskısı ile verilmesi de gündeme getirilmelidir.
* * *
Asrın felaketi, dolayısı ile devlet yardımları dışında tüm ülkemizi harekete geçirdi. Birçok ilde, çeşitli kuruluşlar, belediyeler öncülünde seferberlik ilan edilmiş durumda…
İzmir bu konuda çok duyarlı…
İşte Büyükşehir Belediye Başkanı önderliğinde tonlarca ihtiyaç maddesi ile iş makinesi konvoyu Antakya’ya ulaşmış durumda…
İzmir’ de bazı özel okullar ve de özel şirketler da aynı hassasiyeti göstermiş vaziyette. Örneğin LÖSEV İzmir Şubesi’nin yapılan ihtiyaç maddesi yardımlarını kolilemek ve yola çıkarmak için çok sayıda kadın-erkek, genç, öğrenci ve her yaştan İzmirli gönüllü günlerdir çalışıyor. Aynı şekilde bazı gıda fabrika ve firmaları başta et, süt, peynir ve yiyecek kolilerini TIR’larla deprem merkezine gönderme yarışına girmiş vaziyette…
* * *
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakanlar ile muhalefet liderlerinin de ülkemizin deprem üssüne giderek acılı vatandaşlarla görüşmeleri yüreklerimize su serpti.
Hepimizin yüreği deprem merkezindeki 10 ilde atıyor. Hala orada enkaz altlarında “sesimi duyan var mı?” diye seslenerek çıkacak tek canlıyı arayanlar var…
Geçmiş olsun Türkiyem…
Yeter ki bu asrın felaketi bize ders olsun…