19. Yüzyıl ile birlikte Batı Avrupa’nın kendi köklerine referans aldığı Greko-Romen kültürüne yönelik araştırmalar yoğunluk kazanmış hatta emperyalist ülkeler arasında bir kültürel egemenlik rekabeti boyutuna ulaşmıştı. Napolyon Mısır’ı, İngilizler Akropol’ü ülkelerine taşıyarak bilgiyi de egemenlikleri altına aldıklarını zımnen ifade etmiş oluyorlardı. Almanlar bu rekabette Bavyera Kralı II. Maximilian’ın Alman Arkeolog Friedrich Gottlieb Welcker’i görevlendirmesi üzerine Pergamon kazılarına başlamak istemişlerdir. Welcker bu konuda bir ön çalışma/rapor da hazırlamış ancak kazılara başlayamamıştır (1858). Bunun için kısa bir süre sonra yöreye gelerek bu kültürel hegemonya yarışında Almanları zirveye taşıyacak mücevheri ele geçirmek için Karl Humann’ın Bergama’ya gelişini bekleyeceklerdi.
(Önümüzdeki haftalarda Karl Humann ve Zeus Sunağı’nın Berlin’e götürülmesi ile ilgili olarak Alexander Conze’nin sunağın geri verilmesine ilişkin ifadelerini merkeze alan ayrıntılı bir çalışmayı yayınlayacağım.)
Karl Humann (1839-1896), Sadrazam Fuad Paşa tarafından yol yapımında ölçüm işleriyle görevlendirilmiş ve bu amaçla ilk defa 1864’te Bergama civarına, 1865’te ilk defa Bergama’ya 1866 yılında da ikinci defa gelmiş; sunak ve diğer kalıntılar ve kazı çalışmalarıyla süreç bu tarihten itibaren başlamış ve Avrupa’daki bazı müzeler için tedarikçilik görevini yürütmüştür.
Karl Humann, resmi kazıların başlamasının ilk günlerinde (1878) sunak kalıntılarını bulur!!! Önce Ernst Curtius (Prusya Kraliyet Müzesi Antikite Direktörü) sonra da Alexander Conze (Prusya Kraliyet Müzesi Heykel Bölümü Direktörü) yönlendirmesiyle kapsamlı bir kazı çalışması başlatılır. Her alandan uzmanlar yöreye gelir, kazıya katılır ve yanı sıra da çevrede inceleme gezilerine çıkılır.
Humann’dan sonra Theodor Wiegand geliyor
Humann’ın sunağı kısa sürede bularak (!) Berlin’e taşıması onun ikameti İzmir olmak üzere Berlin Müze Müdürü olmasıyla sonuçlanmıştır. İzmir’de öldüğü tarih olan 12 Nisan 1896’ya kadar bu görevi yürütmüştür. Ölümü üzerine yarım bıraktığı işleri devam ettirmek üzere -daha önce yanına asistan olarak atanan- görevlendirilen isim Theodor Wiegand olmuştur.
Wiegand (1864-1936) 1897-1911, 1916-1918 (Suriye ve Filistin cephesinde) ve 1927-1930 yılları arasında Osmanlı ve Cumhuriyet coğrafyasında uzun yıllar görev yapmıştır. I. Dünya Savaşı’nda İhtiyat Yüzbaşısı olarak Alman ordusuna katılmış, topçu subayı olarak Suriye'ye gelmiştir. Osmanlı Devleti'nin 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa tarafından "4. Ordu Eski Eserler Müşaviri" olarak maiyetine alınmış ve olağanüstü yetkilerle donatılarak bölgede Alman-Türk Tarihî Eserleri Koruma Komutanlığı'na başkanlık yapmıştır. Wiegand'ın Türkiye’de son kazısı, 1927'de yeniden başlatılan Bergama kazıları oldu. Bu dönemde kale cephaneliklerini keşfetti ve şehrin girişindeki Asklepion Tapınağı’nı ortaya çıkardı.
Aziz Ogan İzmir Arkeoloji Müzesi’ni kuruyor
Aziz Ogan (1888-1956), 1914’te İzmir Asâr-ı Atika Müfettişliği'ne tayin edilir, fakat I. Dünya Savaşı’nın başlaması ve seferberlik ilânı üzerine askere alınır. 1917’de Suriye ve Filistin cephelerinde Cemal Paşa komutasındaki 4. Ordu’da “Eski Eserler Müşaviri" olarak görev yapan Theodor Wiegand’ın yardımcılarından biri olarak görev yapar.
Mustafa Kemal’in isteği üzerine, 1923 yılından itibaren dönemin İzmir Valisi Kazım Paşa (Dirik) ile birlikte, İzmir Asâr-ı Atika Müzesi’nin kuruluşu çalışmalarına başlar ve müze koleksiyonlarını hazırlamaya odaklanır. 1927’de açılan müze, İzmir Rum cemaatine ait olan ve Osmanlı son döneminde inşa edilen Ayavukla Kilisesi’nde kurulur.
Boğaziçi Üniversitesi’ne torunu Hüseyin İnan tarafından bağışlanan evrakı metrukesi ve belgeler için şu ifadeler yer alır: “Koleksiyonun en önemli bölümünü Aziz Ogan’ın İzmir Asâr-ı Atika Müdürlüğü dönemindeki çalışmaları oluşturur. Bu dönemden kalan belgeler, çoğu İzmir civarında gerçekleştirilmiş arkeolojik kazılara dair kazı ve harabe raporları, Anadolu’nun değişik müzeleri hakkında hazırlanmış raporlar ile İzmir, Bergama ve Efes müzelerinin kurulmasına ilişkin notlardan meydana gelir.”
İzmir’de 1918-1919 ve 1922-1931 yılları arasında görev yapan Aziz Ogan’ın yolu Theodor Wiegand ile bu kez de İzmir ve Bergama’da kesişir.
Wiegand ve Aziz Bey savaş sonrası tekrar görevleri başına döner. 1910 yılında İsviçreli Klasik Arkeolog Paul Schazmann (1871-1946) tarafından planı çıkarılan ancak tanımlanmayan ve Ayvazali olarak anılan mevkide gezinirken Asklepion’u nasıl keşfettiklerini Aziz Bey şöyle anlatır; “...Bugün Dr. Wiegand ile Ayvazali’de geziniyorduk. Yorulduk, dinlenmek istedik. Birdenbire çoban köpekleri üstümüze saldırdı. Neyse ki oranın bahçıvanı yetişti. Hava sıcaktı bir zeytin ağacının altına oturduk. Wiegand ile Şam hatıralarını tazeliyorduk. Suriye ve garbi Arabistan umum kumandanlığı Asariatika Müşaviri idi. Beni de Cemal Paşa onun muavini yapmıştı. Wiegand binbaşı ben de mülazım idim. O sırada çalılık arasından bir sürü koyun akın etti. Koyunların akın ettiği mekâna baktığımızda bu kadar koyunun bu mekânda barınması mümkün görünmüyordu. Bahçıvana sordum, ‘eskiden buralarda mağaralar var mı?’ Var olduğunu şimdi biraz dolduğunu koyunların oralardan çıktığını söyledi. Virankapı’dan buraya kadar etrafı direkli Efes’teki yol gibi bir yol ile gelindiğine göre bu mağaraların bir manası olacaktı ve buralarda yoklama kazı yapma kararı verdik.”
Öykü burada bitmiyor, Asklepion’un bulunduğu alan şahıs malı olduğundan arkeolojik kazı yapılabilmesi için kamulaştırılması söz konusudur. Bundan sonrasını olayın görgü tanığı Aziz Ogan’dan dinleyelim; “14 dönüm yerin 1400 liraya alınması sonucuna varıldı. İstimlâk için vakit yoktu, hissedarlar fazla para koparmak için uğraşıyordu. O zaman Kaymakam olan Haşim Bey, bu işle yakından ilgilenerek işi bitirmişti. Bunun üzerine Wiegand, ‘Sizi tarih adına selamlarım’ demişti.”
Paul Schazmann alanın planını çıkarıyor… Ancak…
İsviçreli Klasik Arkeolog Paul Schazmann (1871-1946), Pergamon kazılarına katılan uzmanlardan yapı tarihçisi olarak 1910 yılında Gymnasion’un yanı sıra Asklepion alanında yüzey araştırmaları yapmıştır. Bayatlı’nın aktarımıyla buğday başakları arasında çalışarak burasının bir planını çıkarmış ancak tanımlamasını yapmamıştı.
“1928 güzünde başlayan ilk kazı Prof. Schazmann’ın planını doğru çıkarmıştı. İki yuvarlak tapınak yan yana çıktığı gibi, dört köşe duvarın da merdiven duvarları olduğu anlaşılmıştı. Bundan sonra her yıl güzde ve bazen ilkyazda Ayvazali bahçesinde yapılan kazılarda Sağlıkyurdu’nun, tapınaklar, koridorlar, kutsal çeşme, havuzlar, tiyatro ve salon gibi genel durumu ortaya çıkarılmıştır.”
Gelecek hafta “100. Yılında Lozan, İzmir ve Bir İzmirli” başlıklı yazıda buluşmak dileğiyle…