“İnsan yaşadıkça gerçektir. Gerçek ise yaşamın kendisidir. En şaşmaz ölçü akıl ve sağduyudur. İnsan bir akıl varlığıdır. Gerçeğe ancak akıl yoluyla ulaşılabilir” diyor, Ömer Hayyam.

Sevgili okurlarım, Ömer Hayyam'ın bu sözleri Cumhuriyet dönemi eğitimi için bir temel ilkedir. Cumhuriyet eğitimi akıldır, bilimdir. Aklın önderliğinde sorgulama bilincidir. Köy Enstitüleri insanı var edebilmek ve bu bilinçle yaratılan kurumları, Cumhuriyet'e kazandırabilmek için düşünülen bir aydınlanma projesidir. Köy Enstitüleri, Anadolu'da ışık saçan bir Rönesans hareketidir, bir aydınlanma devrimidir. Finlandiya'yı anlatan ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitabı okuyan Atatürk bu kitaptan etkilenmiş ve aydınlanmanın yoksul köylülerden başlamasına karar vermiştir.
 
***
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yurt gezilerine giderken her defasında Maarif Bakanlığı Müşaviri Hasan Ali Yücel'i hep yanında götürürdü. Yurt gezileri sırasında Köy Enstitüleri fikrini onun kafasına aşılardı. Köy Enstitüleri’nin fikir babası Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Köy Enstitüleri'nin felsefesinde ve temel esprisinde karma eğitimin yapılmış olması da kadın ve erkek eşitliğinin ve birlikteliğinin ne kadar önemli ve değerli olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Dersliklerde, kitaplıklarda, işliklerde, tarlada, oyunda, sporda, okumada, yemekhanede ve her yerde, yaşamın tüm ayrıntılarında cinsiyet gözetilmeksizin yan yana eğitim alan kadın ve erkek, öncelikle insan olmayı öğrenmiş, benzersiz bir doğallık içinde hayatı duyumsamış ve özümsemiştir.
Yaşam neyse okulda oydu, Köy Enstitüleri'nde. Köy Enstitüleri yetkin ve eşsiz bir modeldi. Aklı özgürleştirici bir ortamda, bireylerin serpilip geliş nimine özen gösterilen, güven içinde uçsuz ve bucaksız bir imeceydi. Eşitlik ve özgürlük içinde tadılan bir mutluluktu Köy Enstitüleri... Mustafa Kemal'e şiirleriyle ufuk açanlardan Türk ozanı Tevfik Fikret'in, “Kızlarını okutmayan milletler oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş olurlar” dizeleri nasıl bir çağdaşlık ilkesi olarak uygulanmış ise, Köy Enstitüleri de yüzyıllardır süren karanlığın parçalanması yolunda bir aydınlanma projesi olarak var olmuştur.

Mustafa Kemal'in “Türkiye gerçeklerine uygun bir eğitim politikası nasıl olmalıdır” sorusuna verdiği yanıt: “Bu memleketin ilk sahibi köylüdür. İşte bu köylüdür ki; bugüne kadar maarif nurundan mahrum bırakılmıştır. Mutlaka köylüye okuma, yazma ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi, dini ve ahlaki bilgileri vermek ve dört işlem öğretmek eğitim programımızın ilk hedefidir” diyor. Bunun için de Köy Enstitüleri'nin hayata geçirilmesini önceden işaret etmiş ve köy aydınlanmasının bu yolla hayata geçirilebileceğine inanmıştır.
 
***
Köy Enstitüleri'nin kuruluşu özelde köylünün genelde ülkenin de yararına büyük katkı vermiştir. Toplumun yüzde 80'i olan köylüyü kalkındırmayı amaçlıyordu. Köy Enstitüleri, düşünen, düşündüğünü özgürce uygulayan, doğruyu, yararlıyı, bilimseli arayan, üretmeye ve yaratmaya dayalı aydınlığa doğru iz süren, uygarlığa açılan bir umut penceresiydi. Köy Enstitüleri, fakir ulusa para kazandırmayı, onurlu yaşamayı, üretmeden tüketmenin ahlaksız bir yaşam olacağının bilincini aşılayan bir onur projesiydi. Köy Enstitüleri karanlığa, gericiliğe bırakılmış, tutsaklık zincirlerine bağlanmış, Türk insanını aydınlatan ve onu ayağa kaldıran, insan odaklı, heyecan dolu bir eğitim projesiydi. Köy Enstitüleri; toplumu dipten dalgalandıran ve korkudan arındıran, insana yönelik bir övünç projesiydi. Bir efsaneydi Köy Enstitüleri. İşte Köy Enstitleri'nin özü de ruhu da buydu. Böyle bir aydınlanma projesini silip atan geri zihniyet taşıyan kafaları şiddetle lanetliyorum. Köy Enstitülerini hayata geçiren Hasan Ali Yücel'i, İsmail Hakkı Tonguç'u ve bu konuda emeği geçen ve aramızdan ayrılan tüm eğitim neferlerini rahmetle anıyorum. Onların önünde saygıyla eğiliyorum.