Televizyonun gündüz kuşağında yayınlanan programlarına ülkece çok öfkeliyiz.
Evlendirme programı olsun, yeni gelin evi gezen yapımlar olsun, cinayet, kayıp vakalarının izini süren (bu ara en popüleri bunlar) programlar olsun toplumun her kesiminden çok sert tepkiler alıyorlar.
RTÜK'e şikayet üzerine şikayet.
Arada öfkeli halkımızın gazını almak için bu yayınlarla ilgili "kaldırıldı, kaldırılıyor, az kaldı kaldırılacak, tam kaldırıyorduk bir işimiz çıktı, ama sıkıntı yok kaldırılmış bilin" gibi haberler çıksa da durum hiç de öyle olmadı.
Reyting ve getirdiği mali kazanç, pek kıymetli milletimizin öfkesinden daha baskın çıktı.
Peki ama bütün bu formatların bu derece tepki almasının altında yatan asıl sebepler nelerdi?
Sonuçta hepsi birer şov programı... Beğenmiyorsan basarsın kumandanın tuşuna geçersin.
Pek kıymetli halkımız bu programlara çok kızdı çünkü her bir yapım aslında bu topraklara ayna tutuyordu.
Bizi bize gösteriyordu. Asıl sıkıntı buydu.
Olmayan bir ülkenin var olmayan bir toplumunun kurgulanmış yaşamları değil, bu ülkede yaşananların bizzat kendisiydi.
Kısaca özet geçelim, toplum bu programlar sayesinde bakın neleri öğrendi...

***

Evlilik programları sayesinde:
- Damdan dama seken saksağan gibi bir adamdan bir adama, bir kadından bir kadına 'atlamanın' çok doğal olduğunu...
- 24 saat içinde iki insana birden aşk şarkıları söylemenin sıradan bir olay kabul edildiğini...
- İişkilerde birinci şartın kadınlar için iyi göbek atmak, erkekler için tavana zıplaya zıplaya şammame oynamak olduğunu...
- Kaynanaların da balayına götürülmesinin büyüklere saygı icabı olduğunu...
- Parasızlıktan (!) yeni doğmuş bebelerini, ilkokul çağındaki çocuklarını yuvaya terk edip, iş aramak yerine televizyonda tam süs oturup yeni koca arayan kadınların arsızlığını, yüzsüzlüğünü, vicdansızlığını öğrendi.

***

oncel
Yeni gelin evlerini tanıtan programlar sayesinde:
- Kadınların yuva kurmak için değil evcilik oynayan çocuk gibi süsledikleri pembiş evlerini birbirlerine göstemek için evlendiklerini...
- Zaten topu topu üç metrekare salonlarına bir koltuk takımı, bir yemek masası, dev bir televizyon, ancak bir şatonun odasında sakil durmayacak ağırlıkta gösterişli perdeler, 500 aksesuar, dört halı, 30 yastık sığıdırabilmenin mümkün olduğunu...
- Bir kadının eğitim, bilgi, sanat, kültürle donanmak, bir meslek sahibi olmak yerine çeyizine 850 el bezi, bin 500 kenarı oyalı havlu, 88 rahibe işi yatak örtüsü, 35 ipek yorgan, bin 200 banyo havlusu koyması gerektiğini...
- Güle oynaya vardıkları ve analarının evinden bir sokak ötedeki evlerine giderken sanki zorla everilip uzak bir köye gelin gidermiş gibi kınada olsun gelin almada olsun bayılana kadar ağlamaları gerektiğini, ağlamayanların cıkcıklanarak ayıplandığını...
- Düğününde yeteri kadar oynanmayanların haline acındığını ve o düğünün düğünden sayılmadığını...
- Düğünlerdeki takı merasiminin iki aile için de bir yarış, gurur ve bir kazanç meselesi olduğunu öğrendi.
***
Ama en acısı Türkiye cinayet-kayıp bulma programları sayesinde çiftinde çubuğunda, köyünde kasabasında sakin ama zor bir hayat sürdüğünü sandığı, saf Anadolu insanının içinden çıkabilen canavarlara şahit oldu. İşte en çok da buna bozuldu. Mesela:
- Kayınpederiyle ilişki yaşayan gelini kıskanan kaynananın, gelini oğullarından birine öldürttüğünü...
- Beraber olduğu evli kadının oğlu olaya şahit oldu diye küçük çocuğu katleden adamı ve hala sevgilisini korumaya çalışan anneyi...
- Hem kızıyla hem kendisiyle beraber olan adama kızımı öldür biz rahat rahat takılalım diyen yaşlı teyzeyi...
- Sevgilisiyle beraberken kaynanasına yakalanan gelinin kaynanasını köyündeki uçurumdan aşağı atıverdiğini...
- Kardeşini kesip doğrayıp yatağının başucundaki sandığa saklayan ve programa gelip kardeşimi bulun diye ağlayan ablayı
- Ensestin, pedofilinin ne kadar yaygın olduğunu öğrendi.
***
Diyeceksiniz ki bu vahşet, bu sapıklık şehirlerde yok mu?
Yahu şehirler zaten olmuş cehennem kapısı...
Ama bizim elimizde bir Anadolu vardı ya hani.. O saf temiz Anadolu insanı...
Emekli olunca kendimize kaçacak köy, kasaba arayacaktık hani.
Bu insanlara sığınacaktık, kapı komşusu olacaktık.
Kafamızdaki o ezber bozuldu, gerçekler ortaya saçıldı, bizim de artık kaçacak yerimiz kalmadı.
O temiz, iyi kalpli, çalışkan, namus düşkünü, mert insanlar ise artık sadece ilkokul kitaplarındaki hayat bilgisi derslerinde kaldı.