Kavramların ne kadar geçerli olduğu, ne kadar içselleştirildiği, ne kadar karşılık bulduğunun en somut göstergesi, gündelik yaşamdır.

Onu ne kadar yaşanır, tahammül edilir, sürdürülebilir ve bize yakışır kılıp kılmadığımızdır çağdaşlık. Bireyselden toplumsala, aileden devlete uzanan bir “kalite” kerterizidir. Her zaman söylediğim “bilgi, görgü, duruş” diyalektiğinin insan, toplum, devlet zinciri içinde ne kadar geçerli olduğunu gösteren turnusoldür. Aslında hepimizin bildiği ama hep başkalarından beklerken, genellikle “saha gözlemcisi” gibi davranırken, kahve sohbetlerinden panel masalarına ahkâm keserken, kendimizi sorgulamaktan hep kaçtığımız, hayli alengirli bir alandır. Eğitimden yasalara, ekonomiden spora, hal-i pür mealimizin rötuşsuz fotoğrafıdır.

Genç Cumhuriyetimiz bu sorunu aşmak için “Yurttaşlık Dersleri” koymuştu, bugün yoktur. Gazete ve dergi arşivimize bir göz atarsanız, her birinde “Görgü Kuralları” diye sütunların, sayfaların olduğu görülür. Bugün yoktur. Atatürk’ün kimi bölümlerini Afet İnan’a not aldırdığı, kimi bölümlerini bizzat yazdığı “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı kitabı ne anlatır-neden yazılmıştır sorusundan vaz geçtim, böyle bir kitabın varlığından, acaba kaç kişinin haberi vardır? 

***

Cumhuriyet devrimlerinin tümünün, her şeyden önce çağdaş yurttaş-çağdaş toplum hedefine odaklanması boşuna değildir. Eğitim, kültür, bilim, sanat… Kadın, çocuk ve gençlik, doğa, hukuk, üretim-paylaşım… Kısaca tüm yaşamı kucaklayan vizyon ile bunları var edecek ve bunlar sayesinde sürdürülebilir kılınacak ekonomik ve sosyal yapı için “az zamanda çok işler” yapılmasının, tek bir amacı vardır: çağdaşlık. Kuldan yurttaş, ümmetten ulus yaratmanın nasıl mümkün olacağını düşünen, bulan ve uygulayan bir ileri görüşlülüktür Cumhuriyet. Bireyin onurunu, toplumun saygınlığını koruması ve insanlık bahçesinde hak ettiği yeri alma bilincini duyumsama ve duyumsatma amacıyla donatılmıştır.

“Sana yapılması istemediğini, sen de başkalarına yapma.” Çok doğrudur ama tamamlayıcı tümceyi de unutmamak gerekir: “Kendin için istediğini, başkaları için de iste.” Yurttaşlık bir hak olduğu kadar aynı zamanda bir sorumluluktur. Toplum olmak, insan gibi yaşanacak bir ülke istemek kadar, bunlar için mücadeleyi de gerektiriyor. Çağdaşlık, ne kurnazlık ve bencillik, ne de korku ve cezalandırma üstüne inşa edilebilir. 

Çağdaşlık, sanıyorum önce yüzleşmecesareti, sonra temize çekilme iradesi gerektiriyor. “Gemisini kurtaran kaptandır” sözünden başlayıp, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözüne uzanan bilinçaltı kirliliğimizi görmedikçe, çağdaşlık bizim için daima ağlaklık sorunu olarak kalacak.