Kurultaya saatler kala, CHP Parti Meclisi’nde görev almak isteyen siyasetçilerin açıklamaları, eleştirileri birbirini izliyor. Kimi partinin ‘sokak’ın sesine kulak vermemesinden yakınırken, kimi de ‘teşkilat’ın sesinin yeterince duyulmadığından şikayetçi.
CHP’nin siyasal çizgisini tutarlılık açısından eleştirenler arasında bir kesim, sol sosyal demokrat duruşun daha net bir biçimde ortaya konulmasını, parti politikalarında belirleyici olmasını isterken, bir başka kesim ulusalcı söylemlerle mevcut yönetimin karşısına çıkıyor.
CHP’nin İstanbul İl Başkanlığı'na sol duruşu, cesur söylemleri ile tanıdığımız bir genç aydının, Dr. Canan Kaftancıoğlu’nun seçilmesinin CHP’de yeni bir dönemin habercisi olduğuna inananlardan biri olarak Kurultay sonucunu merak ve heyecanla beklerken, İzmir milletvekili Prof. Selin Sayek Böke ve İstanbul milletvekili İlhan Cihaner’in ortak açıklamaları beklentilerimizi daha da güçlendirdi.
Partinin siyaset dilinin değişmesini, toplumsal muhalefetin örgütlenmesine öncülük yapmasını savunan Böke ve Cihaner, “Türkiye’yi kapsayacak sol değerleri özgüvenle ortaya koyan bir siyasetle neo-liberal düzeni değiştirmeyi ve ‘Siyasal İslam’ın dayattığı tek tipçi, baskıcı ortamı yıkmayı” hedefliyorlar. Kuşkusuz partide bu ilkelere inanan daha pek çok insan var, tabanda ve tavanda… Yeter ki, yetkili kurullarda görev alabilsinler, parti politikalarında belirleyici olabilsinler.
Genel Başkanlığa yeniden seçileceğinden kuşku duymadığım Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bu kez parti organlarında görev almayı siyasi kariyerleri açısından önemseyen ‘profesyonel siyasetçi’lerin ağırlıkta olacağı bir PM yerine, toplumsal dengeleri gözetirken, sol sosyal demokrat değerleri savunan ve mesleklerinde başarılı insanların çoğunlukta olduğu, siyaset sahnemize umut ve heyecan taşıyacak bir PM ile çalışmak isteyeceğine inanıyorum. Kurultay iradesi de bu yönde tecelli eder mi, hep birlikte göreceğiz.
“İktidar perspektifiyle umut olabilecek bir siyasi programla bütünleşmiş, bütünlükçü bir harekete ihtiyaç var” saptamasıyla yola çıkanların sanat ve kültür alanlarına ilişkin de söyleyecekleri olmalı. ‘Bütüncül siyaset’in temelleri arasında sanat ve kültürün önemli bir yeri olduğuna inanılıyorsa.
‘Hayır’ kampanyasından ‘Adalet Yürüyüşü’ne uzanan bir dizi eylemle toplumda heyecan yaratabilen bir CHP’nin, toplumsal dayanışmayı ve demokrasi için güçbirliğini hayata geçirme sürecinde aydınlara, sanatçılara ihtiyacı var.
Ama, partinin bu ihtiyacın bilincinde olduğuna dair işaretler göremiyoruz. Emek Sahnesi’nin “Sadece Diktatör”, Perdeci Oyuncuları’nın “Adalet Sizsiniz”, Ankara Birlik Tiyatrosu’nun “Üç Kuruşluk Diktatör” oyunları soruşturmalar, yasaklamalarla boğuşurken, partinin yetkili ağızları suskunluklarını korudular. Sanatın gücüne inanmış birkaç milletvekili dışında… Partinin ‘Bilim, Yönetim, Kültür Platformu” (BYKP) adlı bir organı var, ama o da suskun…
Kurultayda BYKP üyelerinin seçiminde, bilim insanlarının yanı sıra, sanat alanından uzmanlara da yer verilmesi, yalnızca aydın kamuoyuna bir mesaj değil, sosyal demokrat kültür politikasının doğal bir gereği olacaktır. ‘Bilim Yönetim, Kültür Platformu’ adının ‘Bilim, Sanat, Kültür Platformu’na dönüştürülmesi de, bu Kurultayda -mümkün olmadığı takdirde, önümüzdeki Tüzük Kurultayı’nda- gerçekleştirilebilirse, CHP’nin sanat ve kültüre verdiği önem vurgulanarak, yeni bir dönemin kapısı aralanmış olur.