Çocukluğumuzdan beri İzmir’de sayısız deprem yaşadık.
Bu depremlerin şiddetinin yıkımlara neden olmaması “İzmir’de depremler en fazla orta şiddette oluyor” nitelemesine yol açtı. Ancak gördük ki; Bayraklı-Bornova aksını felakete dönüştüren büyük bir deprem bu algımızı tümüyle değiştirdi.
Oysa gazeteciliğimin ilk yıllarından itibaren birçok uzmanla İzmir ve deprem gerçeğini konuşup haberler yapmıştım. Prof. Dr. Zafer Akçığ yıllar önce İzmirliler’i uyarmıştı. Akçığ o tarihlerde Bornova’ya bağlı olan ve fay hattının bulunduğu tarım arazileri üzerinde yapılan binaların risklerini de öngörmüştü. Ve yıllar sonra bu bölgede taş üstünde taş kalmayan deprem yaşadık. Binaların deprem yönetmeliğinden önce yapılmış olması da felaketi büyüttü. Yaşanan can kayıpları ile birlikte hala yaraları sarılamayan bir deprem felaketini neredeyse unuttuk, Yurttaşların yıkılmayan evlerini milyarlık kredi alıp yenilemesi ise neredeyse mucize.
Akçığ: Bina yapımında önlem alınmalı
Deprem Uzmanı Prof. Dr. Zafer Akçığ, Türkiye'nin 1999 depremine göre çok önde olduğunu belirtirken “Hala eksiklikler var. Binaların yapımında gerekli önlemlerin alınmalı” diyor.
Akçığ şunları söylüyor:
"Depremin gerçekleştiği Batı Anadolu Levhası’nın doğu kanadını oluşturuyor. Bu hatlarda böyle büyük depremler kaçınılmaz oluyor. Türkiye’nin yüzde 90’ı deprem riskine her zaman gebe. Depremleri durduramadığımıza göre en az hasarla atlatmaya çalışmamız gerekiyor. Sağlıklı kentsel dönüşüm ve şehirlerdeki zeminlerin özelliklerine göre planlanması çok önemli. Depremden değil, geç kalmaktan korkmalıyız.”
Anlaşılacağı üzere Türkiye’nin deprem konusunda attığı adımları hızlandırması gerekiyor. Elbette uzmanların söylediklerine de kulak verilmesi önemli. Meslek odalarının bu konularda bıkıp usanmadan açıklamalar yapması da bu konulara yön verenlerin alacağı kararlar açısından önemini belirtme bile gerek yok. 10 ilimizi sarsan depremin kısa sürede yaralarının sarılması ise bu günlerin en önemli adımı. İzmir’de birçok kurumun çok hızlı hareket etmesi ise dikkat çekiyor.