“Dünya, suyla dolu leğende yüzen bir ada gibidir,
deprem, leğendeki suyun çalkalanmasıyla oluşur.”
(Miletli Thales / M.Ö. 6. YY.)
Halikarnas Balıkçısı'nın söyleyişiyle, “lamı cimi yok”, insanlık tarihi üçe ayrılır:
-Büyü çağı,
-Din çağı,
-Fen çağı.
Türkiye, bu üç çağı bir arada yaşayan bir ülke.
Miletli hemşehrimiz, her şeyin mitoloji tanrılarından geldiğine inanıldığı 2 bin 600 yıl önce, “Enosipaios” (Yeri sarsan) Poseidon'u saf dışı bırakıp, depremin doğal bir olay olduğunu söyleyebiliyor, günümüzün cahilleri bu olayı, içkiye, cinsel ilişkiye bağlayabiliyor. Alın işte 30 Ekim İzmir Depremini... Bazıları, doğal bir olay olan yer sarsıntısını, bir şehrin insanının suçuna bağlıyor, koskoca ahaliye çamur atıyor.
İnsan kardeşlerim; şunu bilin:
“Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle, ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin, dalgalar halinde geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsmasına deprem denir.”*
Dünyanın ikinci büyük deprem kuşağı, Alplerden başlayıp Himalaya dağlarına uzanır. Türkiye, bu deprem kuşağının ortasında bulunmaktadır. Bu yüzden Türkiye ve onun bir parçası olan İzmir, pek çok depreme sahne olmuştur.
Tarih öncesi dönemleri bir yana bırakıp, Roma çağından bu yana gelirsek, büyük bir depremin M.S. 17 yılında vuku bulduğunu görürüz. Richter ölçeğine göre 7 büyüklüğünde olan bu deprem, İzmir'in yanı sıra Aydın, Efes, Manisa, Alaşehir ve Sardeis'te, demek ki Gediz ve Büyük Menderes havzalarında büyük bir yıkıma neden olmuştur.
İzmir'in yeniden kurulmasına vesile olacak büyük bir deprem, M.S. 178 yılında gerçekleşmiştir. Bu deprem, 6,5 büyüklüğünde olduğu halde, 7 büyüklüğündeki bir önceki depremden çok daha fazla hasara yol açmıştır. Yaşayanların anlatışına göre, Pagos (Kadifekale) kuzey yamaçlarında kurulmuş İzmir'de çok daha büyük bir yıkıma sebep olmuştur. O sıralar Pergamon (Bergama) Asklepionu'nda tedavi görmekte olan Balıkesirli Aelius Aristeides, yakın dostu Roma İmparatoru Marcus Aurelius'a donaklı bir mektup yazdı. Söylevci, “Çok güçlü İmparator” diye başladığı mektupta şunları yazıyordu:
“Asya'nın neşesi ve imparatorluğunuzun süsü İzmir, yangınlar tarafından yutuldu ve bir depremle yıkıldı. Helen yurdunun en mutlu kendi olan bu şehir, bugüne kadar duyulmamış çok büyük bir talihsizlikle ezilip yok oldu... Kentin sakinleri sizi görmenin şerefine, tanrılara şükranlarını sunmak için tapınaklara kurbanlar götürüyordu ve siz, imparatorluğunuzun en sakin köşesini görmekten büyük mutluluk içindeydiniz... Dünyanın görülecek en güzel, hatta güzelliği örnek teşkil eden kenti, görülebilecek en kötü manzaraya dönüşmüş, artık sadece ölüler yığını ve rüzgar orada, sanki bir çölün üzerinde esiyormuş gibi egemen.”
Aurelius, Roma Senatosu'nda ağlayarak okuduğu bu mektup sayesinde İzmir'i yeniden kurdurmak için karar ve ödenek çıkarttı. Böylece gerçekleşen İzmir'in yeniden kuruluşunun izlerini, Agora'da görüyoruz.
İzmir ve çevresi, M.S. 688 yılında, yaklaşık 20 bin kişinin ölümüne neden olan 6,5 büyüklüğünde deprem daha yaşadı.
Ayrıca 1688 yılının Temmuz ayının onuncu günü olan deprem, şehri enkaza çevirdi.
İzmir, 1909'da Foça depremiyle sarsıldı. 31 Mart 1928 günü vuku bulan yer sarsıntısından bir ay öncesi Mahmut dağından uğultular işitilmeye başlandı. Deprem, İzmir saat kulesinin tepesini yıkacak kadar şiddetli oldu. Bu yıkımla birlikte yerli kişi ve kuruluşlarla, Avrupa Kızıl Haç örgütlerinden yardımlar gelmeye başladı. Gazetelerin “yurdu yasa boğan felaket” diye haber verdiği deprem, halk arasında şiirler yazılmasına yol açacak kadar etkili oldu.
1939 yılı Eylül ayında meydana gelen Dikili depremi, özellikle merkez üssü olan Çandarlı'da büyük yıkıma neden oldu.
1949 yılı 23 Temmuz günü Karaburun'da vuku bulan deprem, İzmir'in bazı tarihi hanlarında hasar yaptı. İzmir Valisi Osman Sabri Adal, doğru dürüst yolu olmayan ilçe ve köyleri dolaşarak, halkın üzüntüsünü paylaştı. Hemen ertesi gün deprem yöresine gelen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü halkı teselli etti.
Thales, “Felaketler beraber gezer” demişti ya; Karaburun, 1 Mayıs 1953 tarihinde ardarda gelen iki depremle sarsıldı.
İzmir, 1 Şubat 1974 depremini de yaşadı. Demokrat İzmir Gazetesi haberi “Çok şükür ucuz atlattık” başlığıyla verdi. Depremzedelere ilk yardım olarak nohut ve kuru fasulye dağıtıldı. Bu depremde, İzmir'in simge yapısı Saat Kulesi'nin üst bölümü yıkıldı. Deprem sonrası İzmir'de “Yapı Polis Teşkilatı” kurulmasına karar verildi.
9 Aralık 1977 tarihindeki yer sarsıntısında İzmir'de can kaybı olmadı.
Önemli iki deprem de 1979 yılı Mayıs ve Haziran aylarında Foça'da gerçekleşti. İzmir gazeteleri haberi, “Deprem çok korkuttu” başlığı ile verdi.
İzmir deprem tarihinde bir önemli sarsıntı 6 Kasım 1992 tarihinde Seferihisar'ı vurdu; halk bir kaç geceyi sokaklarda geçirdi.
Seferihisar ve Urla ilçeleri 10 Nisan 2003 ve 17 Ekim 2005 tarihlerinde beşik gibi sallandı; bu depremlerin büyüklüğü 2.9 ile 5.9 arasında değişiyordu.
Tarihçeye göz atacak olursak, geçtiğimiz yüzyılda Türkiye'deki en yıkımlı depremin 26 Aralık 1939'da Erzincan'da gerçekleşen ve yaklaşık 40 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan Erzincan depremi olduğu görülür.
30 Ekim 2020 tarihinde, merkez üssü Seferihisar'ın yakını olan deprem, en korkunç yıkıma Bayraklı ilçesinde sebep oldu. Türk halkı bu depremin tüm safahatını TV'lerden izledi. Böylece, bu doğal olayın yıkıcılığının yanı sıra, çarpık yapılaşmanın sonuçlarını öğrenmiş olduk.
Son depremin büyüklüğü konusunda tartışmalara girmeden, 6 ve 7 büyüklüğündeki depremlerin etkilerini göstermekle yetineyim:
VI: Korkuya neden olur. Ağır mobilyalar hareket edebilir. Genel olarak hafif hasarla sonuçlanır.
VII: Kötü malzeme kullanılmış binalarda önemli ölçüde hasara neden olur. Bazı bacalar yıkılır...
(Sizce Bayraklı'da hangisi oldu?)
* Merih Tınal, İzmir depremleri, 2011