"Aklın süsü dil, dilin süsü söz"
Kutad-gu Bilig (Balasagunlu Yusuf Has Hacip)

Boşuna zahmet edip sözlükte aramayın, Google'ı taramayın; bulamazsınız "Dilmece" diye bir sözcük; onu ben uydurdum bu yazı için. "Uydurma" deyip de gülüp geçmeyin: Hemen tüm dillerde sözcüklerin 3 temel kaynağı vardır: Onomatope, yani anlatılmak istenen şeyin sesinin öykünülmesi: Köpeğin miyavlaması -pardon- havlaması, suyun şırıldaması, şu şişko adamın uyurken horlaması gibi... İkinci kaynak; başka dillerden kaydırma. Teknolojik buluşlara bakın! Almanya gibi dil gümrüğü uygulamayan uluslar dışında hemen bütün toplumlar, yeni buluşları, isimleri ile birlikte ithal etmişlerdir. Ama dili asıl besleyen, uydurmadır. Bunu en çok da halk usta yapar. Ben de halkın bir eri olduğuna göre, ihtiyaç halinde bazı sözcükleri uyduruverme hakkını görüyorum kendimde: "Dilmece" bunlardan biri; bimmece, bulmaca, gülmece vb. gibi.

***

Salah (Birsel) Usta gibi ben de, en azından 2 bin gündür sözcüklerle yatıp onlarla kalkıyorum. Kedinin yün yumağı ile oynadığı gibi oynayasım geliyor Türkçemin eşsiz kumsalında.

***

Rivayet olunur ki: Babil Kulesi yapıldığında Tanrı Marduk kızmış, öfkeyle önce kuleyi yıkmış, sonra insanların dillerini karıştırmış: O güne dek herkes aynı dili konuşup, herkes birbirini anlarken, o andan sonra herkes ayrı telden çalar, kimse kimsenin dediğini anlamaz olmuş. Yazı (söz) aramızda, bir tek sözcük, bu hengameden sıyrılmış. "Ninda" bu sözcük; "ekmek" demek. Bilmiyorsanız hadi gelin, siz de şaşanlar arasına katılın.
**
Tarihin çeşitli dönemlerinde, coğrafyanın değişik noktalarında denemeler yapılmış, söyle ki:
Başta Harun Reşit olmak üzere birçok merak sahibi, yeni doğmuş çocukları hiç ses duyuymayan bir ortamda büyütmeye çalışmışlar. Deneyerek görmüşler ki -hiç insan sesi duymamış olan çocuklar- kendilerine ekmek verildiğinde, gayet sarih bir şekilde "Ninda" diyor! Acaba, çok eski ortak dilimizden bu sözcük, genler vasıtasıyla bize kadar ulaştı mı?

***

Uygarlık için ne büyük şanstır ki, bu tek sözcük, koskoca Hitit dilini çözen açgıt (anahtar) oldu. ABD'de de akredite Çek Prof. Hrozny, bizim Kaneş'te (Kayseri'nin 20 km yakınındaki Kültepe) bulduğu kil tabletlere dayanarak, Hitit dilini deşifre etmeye çalıştı. Çözdüğü ilk tümce şuydu: "Nu ninda nezattani wadar ma ekutteni." Ben bu olağanüstü macerayı hem Balıkçı'dan hem Melih Cevdet Ağabey"den dinledim. Onlar anlatırken Hrozny gibi terliyordu.
Evet cümlenin yazılışı böyleydi ama, anlamı neydi? Dilci profesöre "Ninda" sözcüğü ışık tuttu.
Adamımız, biraz da hayal gücünü kullanarak, "ekmek" isminin yanında "yemek" fiilinin bulunacağını akıl etti. Ya tümcenin ikinci yarısı? "Tamam şimdi buldum" dedi. Watar su demek olmalı. İngilizcedeki water, Almancadaki wasser... Gerisini kendisi tamamlayarak ilk Hititçe tümceyi çözmüş oldu: Sen şimdi ekmek yiyeceksin, sonra su içeceksin.

***

Dil delisiyim ben. 1975 yılında Türk Dil Kurumu'nun (o zamanki TDK'nın) "Radyo-TV Dil Ödülü'nü kazanan 3 programımdan birinin adı: "Olmasaydı dilimiz, nic'olurdu halimiz?"
Bu yazıyı tuşlamaya başlarken amacım, okuyup duyduğum dil cinayetlerinden söz etmekti. En çok da, TRT dahil nice radyo ve TV kanallarında, Türkçe'ye gönül vermiş insanları kahreden hatalar yapılıyor. Handiyse kullananların yanlış telaffuz ettiği sözcükleri sıralasam, başka söze yer kalmaz. İlk aklıma geliverenler: Abide, azami, dahi zürafa, "K" ile biten özel isimlerin yumuşatılarak okunması:
Selçuk'un, Tarık'ın, Konak'ın... Çok kişi keşkül, peşinden gitmek, bilakis, kısıt, kıyak, şoke olmak, ali, âli sozcuklerini, anlamını bilmeden ve/veya yanlış anlamda kullanıyor. Bazıları eşya, tüccar, evrak sözcüklerinin çoğul olduğunun farkında değil. Koskoca bir eleştirmen Can Yücel'in "Rengahenk" olan adını "Rengarenk" sanarak böyle yazdı.
Dilimizde (tabii başka dillerde de) "Palindrom" denilen güzel dil oyunu var: Sonundan da aynı şekilde okunan söz dizisi. En çok bilineni "Anastas mum satsana". Bir de "Ey Edip Adana'da pide ye." Bir de Latince örnek: "Sator arepo tenet opera" (Tanrı kendi yarattıklarını korur.) Hadi siz yenilerini bulun.

***

Bizde dil oyunu çok. Mesela çoluk-çocuk baştan birer harfi atladıkça geride anlamlı sözcük kalan kelime bulma oyunu oynayın. Birkaç örnek isterseniz Hatay, atay, tay, ay. Naçar, açar, çar, ar. Duçar, uçar, çar, ar. Adana, dana, ana, na... Muhakkak size de sorulmuştur: ard arda üç kez yinelenince, anlamlı bir tümce oluşturan sözcük nedir? Klasik örnek: Müdür: müdür, müdür? Hadi ben bulmaya çalışayım: Söke, söke söke aldı maçı. Ara ara ara beni...
Bir de "Kaynar Buz" adıyla kitap olarak yayına hazır tuttuğum Amerikan bilmeceleri; şaka veya mantıklı sorular:
1) Bir adadan ne çıkar? ( iki yarım ada çıkar)
2) Fatih Sultan Mehmet 20 yaşını doldurunca ne yaptı? (21 yaşına bastı)
3) Kanuni Sultan Süleyman tahta çıkınca ne yaptı (oturdu)
4) Ezdiği kendi çocuğu imiş ama o çocuğun babası değilmiş! (anası imiş)
5) Limonun yarisi kaçtır? (Lim beş) Daha yüzlerce...
Biraz da mantık sorusu:
a) Köprüden 3 kişi geçti. Birisi yürüdüğü gördü geçti, birisi yürümedi gördü geçti, diğeri yürümedi, görmedi geçti; nasıl oluyor bu?
b) Bir avcı bulunduğu noktadan 100 metre güneye, bir o kadar doğuya, bir o kadar kuzeye çıkıp, ilk çıktığı noktaya varıyor. Söyleyin bakalım bu avcının vurduğu ayı ne renktir?
c) Yargıçlar tam idam hükmü verecekken, sanığın avukatı, "İşte, gerçek katil kapıdan giriyor!" diye bağırıyor. Gelen kimse olmadığı halde avukat "beraet" (dikkat: Berat veya beraat değil) hükmü çıkartıyor?
ç) Çocuk okuyucu kütüphane memuresine "Dün okuduğum kitabın 57/58. sayfaları arasına 20 TL koymuştum, onu almak istiyorum" deyince memura çocuğu "yalan söylüyorsun" diye azarlayarak kovaladı. Niçin?
CEVAPLAR: a) Kucağında çocuk bulunan hamile kadın. b) Beyaz, kutup ayısı. Çünkü bu durum ancak Kuzey Kutbu'nda gerçekleşebilir. c) Çünkü yargıçların hepsi kapıya bakmıştı. Demek ki, kesin vicdanı kanaat hasıl olmamıştı. ç) Çocuk yalan söylüyordu; çünkü bir yaprağın 57. sayfası bir yüzü 58. sayfası öbür yüzüdür. Tek kağıdın arasına para konulamaz!
Sizinse açtığınız her kitaptan, ihtiyacınız kadar para çıksın!
Dilerim öyle olur...