Belki ilk bakışta sizlere ilgisiz gelebilir. Ama ben İzmir’in neden edebiyat ve sanatın diğer tüm kolları için, çok değerli bir şehir olduğunu; tarihsel göndermelerle, farklı örnekler vererek, sizlere aktarmaya çalışacağım.

Benden bu başlıkta bir yazı istenince, İzmir’in yüzyıllara dayanan serüvenine sırtımı yaslayarak düşünmeye çalıştım. Bu yaklaşımım ise hepimizin İzmir farkındalığını artırmaya yönelik çabaların bir parçası olarak değerlendirilebilir. Büyük efsanelere sahip, hikayeleri olan; bir yandan büyük felaketler geçirmiş, acı ve sevinçler eşliğinde; şiirsel fırtınalı hayatlara ve büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir şehrin şemsiyesi altındayız.

Ekremakurgal

Ekrem Akurgal, Türkiye için büyük bir  değerdi. İnsanlara ilham veren çok önemli bir bilim insanı olmasının yanında, aydın sorumluluğu taşıyan bir kişiydi. Bu nedenle Türkiye’nin değerli aydınlarıyla da yakın dostluğu vardı. Ekrem Akurgal bu fotoğrafta kıymetli yazar Aziz Nesin ile birlikte yan yana görülüyor.

Arkeolojinin Son Mohikanları, ruhları şad olsun Ekrem Akurgal ve Sedat Alp hocalarımızın, yıllar önce ortaya koyduğu bilimsel veriler ile kökleri 8500/9000 bin yıl öncesine dayananan, dünyada örneği çok az olan muhteşem bir şehirde yaşıyoruz.

***

Bizler yeterince farkında mıyız, emin değilim; ama biz İzmirliler, her şeyden önce hala asırlardır dünyada en çok okunan, dünya edebiyatının temel taşlarından biri olarak görülen, İlyada-Odesa destanının yazarı, belki de anlatıcısı kabul edilen, kör ozan Homeros’un akrabaları konumundayız. Dünya edebiyatının iki büyük destanı İlyada ve Odysseia, Batı kültürünün temel kaynakları arasında yer alıyor. Hatta Batı edebiyatı geleneğinin ödünç alacağı kahramanları da yarattığı vurgulanıyor.

İlyada bir savaşın, bir kentin destanı olmasına kar­şılık, Odysseia ise bir kişinin öyküsü. Bu nedenle de modern romanın ilk atası olarak yorumlanıyor. Odysseia, aslında uygarlığımızın ilk ölümsüz romanı sayılabilir. Simirnalı ozan Homeros’un Odysseia’sı, Akhaların en zeki Kralı Odysseus’un Troya Savaşı sonrası kendi ülkesine, İthake kentine dönerken on yıl boyunca yaşadığı büyük serüveni, üstesinden geldiği zorlukların öyküsünü aktarır.

Simirnalı Ozan Homeros’un İlyada/Odysseia’sı için, Azra Erhat’ın A. Kadir’le birlikte Eski Yunanca’dan yaptığı önemli çeviriyi de, burada saygıyla hatırlamakta fayda var.

***
Homeros1

Homeros’un adı İzmir ile birlikte, dünyada birkaç kent için de anılıyor. (En çok anılanı İzmir ile birlikte Sakız Adası) Değerli Azra Erhat’ın kaleme aldıkları; dünya çapında çok değerli Homeros araştırmacılarının yaptığı araştırmalar, Melesli ya da Melesin oğlu olarak anılan Homeros’un, İzmir doğumlu olduğu, ömrünün önemli bir bölümünü burada geçirdiği, çok güçlü bir olasılık olarak, tarih sahnesinin sayfaları arasında bulunuyor. Elbette bu konu, başlı başına bir inceleme, bir kitap konusu. Ama kocaman Homeros’un ilham aldığı bir şehirde yaşadığımız gerçeğini, hiç unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Ünlü araştırmacı- yazar, tarihçi SLAARS, 1800’lü yılların sonralarına doğru kaleme aldığı “Destanlar Çağından İzmir” adlı çok önemli kitabında (Rahmetli değerli BİLGE UMAR’ın çevirisiyle) Homeros’un kendisinin, bizzat onundur denen ‘epigram’lardan (yani kısa övgü koşuklarından) birinde, Kymelilerin konuklara değer vermezliğinden yakınarak, İzmir’in kendi vatanı olduğunu söylediğini vurgular. SLAARS’ın örnek verdiği epigram, şöyledir:

Homeros2

***

“Baba Zeus nasıl bir yazgı bağlamış bana?

Ben saygın bir ananın dizinde çocuk idim       

Sevecenlikle beni bir hoş besledi kentim;

Denize komşu olan güzel kıyılarını

Kutsal Meles’in gidip döküldüğü Körfez’in

Dalgalar göndererek okşadığı İzmir’im.

Benim kentim, Aiolis yöresindeki İzmir

Kalkanlı Zeus öyle buyurmuş olduğundan

Gururlu küheylanlar üzerine binip de

Her zaman silahlarla donanımlı dolaşan

Ve tanrılar içinde en çok Ares’i sayan

Phrikonos halkınca, burçlarla çepeçevre

Donatılmış idiydi geçmişinde bir zaman.”

***

Homeros3

Yine Slaars, Herodotos’un Homeros’un Yaşamı adlı kitabından söz eder.

Bu kitapta aktarılan bir söylenceye göre de Homeros’un anası Kritheis’dir.

Aynı söylenceye göre anası Homeros’u Meles Çayı’nın kıyısında doğurduğu için, ozana Meles’in Oğlu denilmiştir. Slaars, bir başka anonim kitapta, Homeros’un İzmirli olduğunun yazıldığını aktarır. Benzeri örnekler çoktur. Ploutarkshos da Homeros’un yaşamını yazarken, Aristoteles’in sözlerine dayanır.  Bu örneklerin detayları belki bir başka yazının konusu.

Şimdi öncelikle, Edebiyatın Güzel İzmir’inden, Homeros’u selamlayalım.

Gerçekle yanılmasa arasında, bir masal kahramanı gibi duran Homeros dışında, İzmir çok sayıda sanatçı, şair, romancı, yazar için ilham kaynağı olmuş bir şehirdir.

Bu sanki asırlardır süren gizemli bir gelenek gibidir.

Çünkü İzmir güzeldir, özeldir; yaşayan ve yaşatan bir şehirdir.

Hatta biraz gülümseyerek aktarabilirim ki; İzmirliler’in eğlenmeyi, yaşamayı seven ve şehrin özgür ruhu ile buluşan asi yanı, asırlardan bu yana genetik olarak çok değişmemiştir.

Bu durum bazen şairlere bir güzellik ve estetik unsur olarak ilham verirken; bazen de kentin gerileme dönemlerinde, edebiyat için eleştirel bir yaklaşım oluşturmuştur.

Yani her anlamda, genel olarak zenginliğin ve güzelliğin gölgesinin tadını çıkaran İzmirliler’in, tüm mutlu kentlerin başına gelenlerin, benzeri sonuçları yaşadıkları görülmüştür. Bu nedenle Loukianos’un konuşmalarında, “İonialı Gevşekliği” diye bir deyiş geçmiştir. Hatta Theognis, Bilgelik Şiirleri’nin Ağıt bölümünde, günümüze ulaşan şu dizeleri yazmıştır:

“Vur patlasın çal oynasın diye diye yıkıldı

Hem Magnesia, hem Kolophon, hem Smyrna halkı.”

(Edebiyatın Güzel İzmir başlığı altındaki yazılarım devam edecek)