“Bir mehtaplı gecede İzmir’de görüşürüz. 5-10 günden beri etrafımda birçok sesler, birçok sözler işitiyorum, fakat hiçbirine kulak asmıyorum. Gazetelerde birçok askeri mütalaa-ı münakaşata tesadüf ediyorum, fakat hiçbirini okumuyorum. Siz susuyorsunuz, düşman söylüyor. Türk askeri gelen noktadan felan hatlarımıza girmek teşebbüsünde bulundu.
Mühim zaiyatla geriye püskürtüldü. Felan yerden mukabil taarruza geçtik, felan tepeye vuku bulan şiddetli topçu hücumları akim kaldı ilh. haberler veriyor. Ben hiçbirine inanmıyorum. Kendi kendime diyorum ki: ‘İsmet Paşa Sivrihisar’ın kayaları dibinde bir mehtaplı gecede İzmir’de görüşürüz’ demişti. Bugün, yarın fakat mutlaka, mutlaka İzmir’e gireceğiz.
Güzel İzmir, vuslat gününün yaklaştığını hissediyor ve kafes arkasından nişanlısının yolunu bekleyen bir ma’şuka gibi kalbi çarpıyor.” (İkdam gazetesi, 31 Ağustos 1922)
Ünal ERSÖZLÜ
Bu satırları dönemin İkdam Gazetesi’nde kaleme alan kişi, yaşamının bir bölümünü Manisa ve İzmir’de geçiren, Kurtuluş Savaşı’nın destekçisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile dostluk yapmış, büyük yazarımız, romancı, hikayeci Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur. Şimdi edebiyat profesörü, araştırmacı, yazar değerli Nazım H. Polat’ın aktardığı bilgilere dayanarak, Yakup Kadri’nin yaşam öyküsüne kısaca değinelim:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu 27 Mart 1889’da Kahire’de, üstelik bir sarayda doğmuştur. Yakup Kadri, 1833’te Manisa’yı işgal eden Kavalalı İbrâhim Paşa’ya yakınlık gösteren ve daha sonra hizmetinin karşılığı olarak Mısır’da onun konağına yerleşen Karaosmanzâdeler’den Abdülkadir Bey’in ve aynı konak mensuplarından İkbal Hanım’ın oğludur. Ailesinin 1895 yılında Manisa’ya dönmesiyle birlikte yazarımız burada Çaybaşı Feyziye Mektebi’nde öğrenime başlamıştır. Yazarımız sonrasında öğrenim hayatına İzmir İdâdîsi’nde devam etmiş (1903-1905), ama babasının vefatı üzerine bu okulu bitiremeden annesiyle birlikte Mısır’a dönmüştür. Mısır’da İskenderiye’de Fransız Frerler Mektebi’nde ve İsviçre Lisesi’nde okuyarak orta öğrenimini tamamlamıştır. (1908). Yakup Kadri II. Meşrutiyet’ten kısa bir süre önce ailesiyle Türkiye’ye gelip İstanbul’a yerleşmiştir. Yazarımız İstanbul’da 1908’de Mekteb-i Hukuk’a kaydolarak üçüncü sınıfa kadar okumuştur. Bu arada 1916-1919 yıllarında İsviçre’de tüberküloz tedavisi görmüş, İstanbul’a döndüğünde ise yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi dönemin İkdam Gazetesi’nde Millî Mücadele’yi destekleyen yazılar kaleme almaya başlamıştır. Daha sonra Ergenekon adlı kitabında toplayacağı bu yazıları nedeniyle 1921’de Ankara hükümetinin çağrısı üzerine Anadolu’ya geçmiş, savaştan sonra Tedkīk-i Mezâlim Heyeti’nde görevli olarak Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya civarını dolaşmıştır. Yakup Kadri ilerleyen yıllarda Mardin (1923-1931) ve Manisa (1931-1934) milletvekilliği yapmıştır. Milletvekilliği yaptığı sürede Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde ve imtiyaz sahipliğini yaptığı Kadro dergisinde edebî ve siyasî yazılar kaleme almıştır.
ELÇİLİK GÖREVLERİ ÜSTLENDİ
Çok iyi yetişmiş bir karakter olarak Yakup Kadri’yi 1934’ün sonlarından itibaren, Tiran, Prag (1935-1939), Lahey (1939-1940), Bern (1942-1949), Tahran (1949-1951) ve tekrar Bern (1951-1954) elçilik görevleriyle “diplomat”lık serüveninde de görürüz. 1955 yılında emekli olmuş, yeniden Türkiye’ye dönmüştür. 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nden sonra kurucu meclis üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekili (1961) olmuştur. Yakup Kadri 1962 yılında ise CHP’nin Atatürk ilkelerinden uzaklaştığını ileri sürerek partisinden ayrılmış, 1965’te ise siyasî hayata tamamen veda etmiştir. Yakup Kadri’nin son resmî görevi Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu başkanlığıdır.
13 Aralık 1974’te Ankara’da ölen Yakup Kadri, İstanbul-Beşiktaş’ta Yahyâ Efendi Mezarlığı’na defnedilmiştir. Renkli ve aynı oranda fırtınalı bir hayatı olan Yakup Kadri’nin edebî hayatı ise İzmir İdâdîsi yıllarından arkadaşı olan Şehâbeddin Süleyman’ın teşviki neticesinde Fecr-i Âtî’ye girmesiyle başlar. Yayımlanan ilk kalem tecrübesi Nirvana adlı piyesidir (Resimli Kitap, sy. 9, İstanbul 1909). Yazı hayatının başlarında daha ziyade tenkitleriyle tanınan Yakup Kadri’nin çeşitli yazıları Çığır, Dergâh, Genç Kalemler, Güzel Sanatlar Mecmuası, Hayat, İctihad, İnci, Jâle, Meydan, Muhit, Musavver Muhit, Musavver Eşref, Musavver Hâle, Peyâm-ı Edebî, Nevsâl-i Millî, Resimli İstanbul, Rübâb, Servet-i Fünûn, Şebâb, Şiir ve Tefekkür, Tercüman, Tercümân-ı Hakîkat, Türk Yurdu, Varlık, Yeni İstanbul, Yeni Mecmua, Yeni Nesil gibi gazete ve dergilerde çıkmıştır. Yakup Kadri, yazı hayatının başlarında Fecr-i Âtî içinde bulunması nedeniyle ferdiyetçi bir sanat çizgisine sahiptir. Çok geniş bir kültür donanımı olan yazarın üzerinde farklı zengin karakterlerin ve edebi akımların izleri bulunur.
JÖN TÜRKLERİN AVRUPA MACERASI
Yakup Kadri’nin mensur şiir tarzı denemeleri başta olmak üzere eserlerinde tasavvufî hikmetler, Kitâb-ı Mukaddes’ten kıssalar, Yûnus Emre, Fuzûlî, Karacaoğlan gibi yerli şairlerin yanında Ibsen, Maeterlinck, Proust, Nietzsche, Bergson gibi Batılı yazar ve filozofların da etkisi görülür. Özellikle 1922-1956 arasında tam dokuz romanı yayımlanmış olan Yakup Kadri’nin bu eserlerinin ortak özelliği bir dönem romanı (nehir roman) oluşudur. Zaman dilimi itibariyle bunların ilki, Jön Türkler’in Avrupa’daki macerasını bir dram şeklinde anlatan Bir Sürgün’dür (Ankara 1937). Birkaç örnek vermek gerekirse yanlış yönde bir batılılaşmanın toplumda yarattığı handikaplar, Kiralık Konak’ta dile getirilmiştir. Edebiyat Profesörü, araştırmacı, yazar değerli Nazım H. Polat bu romanı şöyle özetler: “Konak, geleneği ve tarihî birikimi olan bir yaşayış tarzının mekânı olarak temsilî bir değere sahiptir. Etrafına karşı itaatkâr, hürmetkâr ve müşfik olan Naim Efendi ile eşi Selma Hanım, Cihangir’deki konaklarında an‘anevî bir hayat yaşarken oğulları Servet Bey ile her türlü kayıttan âzâde torunu Selma Hanım konaktan nefret ederler. Servet Bey Şişli’de bir apartman dairesine taşınır. Böylece romanda hem geniş hem dar mekânların (Cihangir/konak - Şişli/apartman dairesi) birbiri karşısındaki tezadı çerçevesinde iki ayrı medeniyet anlayışı ve iki ayrı neslin dramı anlatılmıştır.”
Aynı şekilde mütâreke yılları İstanbul’unu anlatan Sodom ve Gomore (1928) bir şekilde Kiralık Konak’ın devamı gibidir. Yakup Kadri önemli romanlarından biri olan Yaban’da ise Osmanlı toplumundaki çürümeyi şehir hayatı çerçevesinde Millî Mücadele yıllarına kadar incelemiş, ortaya sarsıcı bir tablo koymuştur. (İstanbul 1932).
AYDIN-KÖYLÜ ANLAŞMAZLIĞI
Yazar Yaban’da aydın-köylü (halk) anlaşmazlığını işlemiştir. Sonuçta Yakup Kadri Osmanoğlu, çok önemli ve değerli, izleri kalıcı dönem romanları kaleme almıştır.
Yakup Kadri’nin aynı zamanda iyi bir hikayeci olduğunun altını çizmek gerekir.
Yakup Kadri, Millî Mücadele yıllarında düşman mezâliminden çok canlı sahneler taşıyan Millî Savaş Hikâyeleri’ni de kaleme almıştır. (İstanbul 1947) İzmir’den Bursa’ya adlı kitabında ise (H. Edip Adıvar, F. Rıfkı Atay, M. Âsım Us ile birlikte), Tedkīk-i Mezâlim Heyeti adına, Millî Mücadele sırasında Batı Anadolu’daki Yunan zulmünü sergilemek için kaleme alınmış hikâyeleri yayımlamıştır. Bu kitapta Yakup Kadri’ye ait beş metin vardır.
“İzmir’de Edebiyat ve Fikir Hareketleri Üzerine Araştırmalar”(Kent Kitaplığı) adlı değerli kitabında Kıymetli Ömer Faruk Huyugüzel hocamız da Yakup Kadri’nin hikayeciliğini inceler ve “Edebiyatımızda bir romancı olarak tanınan ve bu yönü üzerinde daha fazla durulmuş olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun aynı ölçüde ele alınmamış olmakla beraber kuvvetli bir hikayeci tarafı da vardır” diye yazar.
ESERLERİN İKİ ŞEHRİN İZİ VAR
Kıymetli Ömer Faruk Huyugüzel hocamız, Yakup Kadri’nin Manisa ve İzmir yıllarına değinir, bu iki şehrin yazarın hayatında ve eserlerinde iz bıraktığını vurgular.
Hatta Vedat Nedim Tör’ün “Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile” adlı kitabından, bu iki şehrin sanatına etkisini, yazar ile yapılan ve “Ben halis muhlis bir Anadolulu’yum” diye yanıtladığı bir röportajdan da bize aktarır. Huyugüzel’e göre, Yakup Kadri’nin Anadolu’ya ait saydığımız hikayelerinde mekan olarak karşımıza çıkan yerler Manisa ve İzmir ile büyük çoğunluğu Batı Anadolu Bölgesi’ne giren isimsiz köy ve kasabalardır. Örneğin yazarın yayımlanan ilk hikayesi sayılan ‘Baskın’, Manisa’da geçen bir olaya dayanır. Arka fonda Manisa vardır.
Yazarın yine ilk hikayeleri arasında sayılan Şapka’da ise İzmir’e ait iki zıt mekan aktarılır. Hikaye bir İtalyan kızına aşık olup nişanlanan zengin bir Türk gencinin, kızın ailesine Müslüman halkın mutaassıp olmadığını ispatlamak için, İzmir’de şapkayla dolaşması anlatılır. Genç adam hikayede sonunda trajik bir şekilde hayatını kaybeder. İtalyan ailenin oturduğu Frenk Mahallesi ve Kordonboyu’nun pırıltılı, ihtişamlı görüntüsü, hikayede mehtaplı bir yaz gecesinden şöyle yansır: “Dışarısı filhakika gündüz gibiydi. Deniz, sahtındaki altın pullarıyla ta Karşıyaka’ya kadar gözden kaybolmuyordu. Bütün rıhtımda boydan boya gazinoların önündeki halkla, lambalar ve ahenkle sanki pür-sürur bir şehrayin vardı.”
Yine aynı hikayede yazarımız Kemeraltı’nı miskinlik içinde uyuşmuş, yorgun insanların yaşadığı karanlık ve sıkıcı bir yer olarak anlatır: “Kemeraltı’nın kahvehaneleri sandalyelerini, masalarını hep dışarıya çıkarmış, sokağın ortasına kadar yaymıştı. Bütün mevkiler orada deniz tarafından biraz hava dilenen, hararetten yorgun, yazdan uyuşmuş bir halkla doluydu.”
HAYATINI BEŞ KİTAPTA TOPLADI
Yakup Kadri, ayrıca çocukluğundan başlayarak siyasî hayatının sonuna kadarki hâtıralarını da konu bütünlüğü içinde beş kitapta toplamıştır. Bunların ilki çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait Anamın Kitabı’dır (İstanbul 1957). Burada aile çevresini, Mısır, Manisa ve İzmir’de geçen yıllarını hikâye ederken kendi mizacı ve yetişme tarzı hakkında da ipuçları verir. İzmir’deki idâdî yıllarıyla biten eseri, aynı günlere uzanan edebiyat merakı ve yazarlığa başladığı II. Meşrutiyet’in biraz öncesinden itibaren tanıştığı yazarlarla ilgili Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (Ankara 1969) ile takip eder. Bu kitapta Mehmed Rauf, Şehabeddin Süleyman, Refik Halit Karay, Ahmed Hâşim, Yahya Kemal Beyatlı, Süleyman Nazif, Abdülhak Şinasi Hisar, Abdülhak Hâmid Tarhan, Tevfik Fikret ve Halide Edip Adıvar’ı anlatırken, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e kadarki edebî ve fikrî yönelişleri de bize gösterir.
İkdam’daki başyazılarıyla Millî Mücadele’yi destekleyen bir gazeteci olarak Mustafa Kemal’in yakınında bulunan yazar, bu döneme ait hâtıralarında onu odak noktası almıştır.
Yine Yakup Kadri’nin Atatürk kitabı ise (İstanbul 1946) çok uzun müddet yakınında bulunduğu, ilke ve inkılâplarını içtenlikle savunduğu bir devlet adamını, kendi hâtıraları çerçevesinde anlatması bakımından çok önemli ve değerli bir kitaptır. Değerli edebiyat araştırmacısı Prof. Dr. Nezahat Özcan da, Yakup Kadri’yi incelerken yazarın edebiyatçı kimliğinin esas olarak İzmir’de, Ömer Seyfettin, Şahabettin Süleyman ve Baha Tevfik’le; İstanbul’da ise Refik Hâlit, Müfit Râtip ve Fâik Ali’yle tanışması ve Şahabettin Süleyman’ın teklifiyle 1909 yılında kurulan ‘Fecr-i Âtî Encümeni Edebîsi’ içinde yer almasıyla şekillendiğini vurgular.
ATATÜRK’E BAĞLILIĞI EKSİLMEDİ
Yakup Kadri, Mustafa Kemal’in daveti üzerine 1921’de Ankara’ya gelmesi ve yazılarıyla sürekli Millî Mücadele’yi destek vermesi Atatürk üzerinde de olumlu bir iz bırakmıştır. Zaten Cumhuriyet’in ilanından sonra Ankara’da kalan ve Mustafa Kemal’in yakın çevresine giren Yakup Kadri, doğal akışında bu nedenlerle politikaya girmiştir. Aynı zamanda dönemin en önemli dergisi Kadro’nun sahibi olan Yakup Kadri, Kadro ile Çankaya arasındaki ilişkileri düzenleyen bir rol de üstlenmiştir. Örneğin Prof. Dr. Değerli Nezahat Özcan’dan öğrendiğimiz kadarıyla yazarımız, 1931-1934 yılları arasında 31 kez Mustafa Kemal ile baş başa görüşme yapmıştır. Dönem dönem araya giren çekememezlikler ya da negatif kulisler nedeniyle Mustafa Kemal’den uzakta kalsa da, Yakup Kadri’nin Atatürk’e olan bağlılığı hiç eksilmemiştir. Sonuçta Yakup Kadri’nin hikayesi, hem büyük bir yazarın, hem de büyük bir yurtseverin hikayesidir. Yakup Kadri’yi çok sevdiği Güzel İzmir’den sevgi ve saygıyla selamlıyoruz. Ruhu şad olsun…