“Bir şey var aramızda

Senin bakışından belli

Benim yanan yüzümden.

Dalıveriyoruz arada bir.

İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,

Gülüşerek başlıyoruz söze.

Bir şey var aramızda

Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.

Fakat ne kadar saklasak nafile

Bir şey var aramızda,

Senin gözlerinde ışıldıyor,

Benim dilimin ucunda.”

Döneminde çok sayıda insanın dilinde pelesenk olan, aşıkların tutkulu serüvenlerinde iz bırakan ‘BİRİSİ’ adlı yukarda alıntıladığımız bu şiir, İzmirli Şair Nahit Ulvi AKGÜN’e aittir.

İzmir, naif şiir çizgisiyle kendisine edebiyatımızda ve şehrimizde değerli bir yer açan Nahit Ulvi Akgün’ü unutmadı. Aslında Nahit Ulvi Akgün’ün 1996 yılında hayata veda etmesinden iki sene sonra, İzmirli Şair Atila Er “1940 Kuşağının Son Romantik Şairi Nahit Ulvi Akgün” adlı kitabını Buğra Yayınları’ndan yayımlayarak, ‘hatırlama’ görevini ilk gösterenlerden oldu. Kitapta Nahit Ulvi Akgün’ün yaşam öyküsüyle birlikte, onunla ilgili yazılar, şiirlerinden örnekler yer aldı. Sonuçta Milas doğumlu olsa da (1919) İzmirli bir şair olarak kabul edilen, bu şehirde uzun ve aktif yıllar geçiren, ilk şiiri 1936 senesinde İzmir’de Akın Gazetesi’nde yayımlanmış Şair Nahit Ulvi Akgün’e karşı, yine İzmirli bir şair olan Atila Er, İzmir hafızasına ‘erken vefasını’ bir kitapla not olarak düşmüş oldu. (Teşekkürler Atila Er)

Sevgili Şairimiz Muğla'nın Milas ilçesinde dünyaya gelmişti. Yanyalı Haraççızadeler ailesinin bir üyesiydi. Ailesi 1900'lü yılların başında Osmanlı Devleti'nin çözülmesinin yoğun olduğu dönemde Yanya'dan Bodrum'a göç etmiş, ardından da Milas’a yerleşmişti. Akgün ilköğretimini Milas’ta Sakarya İlkokulu’nda tamamlamıştı. Babası Mithat Bey, ilköğretim sonrası oğlunu o sırada Milas'ta yaşayan Musevi çocuklarının gayriresmî eğitim aldıkları Yahudi Okulu'na göndermişti. Amacı iyi bir eğitim almasıydı. Gerçekten de öyle oldu, bir yıl bu okula devam edince hayatındaki en önemli adımı atarak Fransızca’yı öğrenecekti.

Mithat Bey, şairimizin eğitimine daha iyi koşullarda devam etmesi için 1932 yılında evini Milas'tan İzmir'e taşımış, oğlunu Alsancak’ta yıldızı o dönemde de parlak olan Atatürk Lisesi'nin orta kısmına kaydettirmişti. Nahit Ulvi Akgün, liseyi tamamladığında ailesinin de etkisiyle tıp ya da eczacılık eğitimi almayı hedeflemişti. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne başvurmuş ve kabul edilmişti. Ancak şairin gencecik yaşında ‘beyin zarı iltihabı’na yakalanması bu okula devam etmesini engelledi. Şairimiz ancak 2 yıllık bir tedavinin sonunda bu hastalıktan kurtuldu. Bu zorluğu atlattıktan sonra da, Nahit Ulvi Akgün İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni bir öğrenim sürecine başladı. Şair 1948 yılında üniversiteyi bitirdi. Ardından Ödemiş ve İzmir liselerinde uzun öğretmenlik yılları başladı.      

Nahit Ulvi Akgün’ün edebiyata ilgisi zaten çok erken oluşmuştu. Bazı kaynaklarda okulunda ‘küçük şair’ olarak anıldığı bile yazılıdır. Edebiyata ilgisi okulunda herkesin olumlu ilgisini çekerken, ailesi bu konuda kaygılıdır. Erken yaşta giriştiği şiir yazma serüveninin önüne geçmeye çalışsalar da, şairimiz şiir serüvenini saklayarak sürdürür. Zaten Nahit Ulvi Akgün üniversiteye başlamadan önce, şiirleri ‘Bağ Dergisi’nde yayımlanmaya çoktan başlamıştır. Adı edebiyat çevrelerinde az da olsa anılmaktadır. İstanbul öğrenim yıllarının ilerleyen yıllarında ise Sait Faik, Salah Birsel, Fahir Önger, Yaşar Nabi Nayır, Ziya Osman Saba gibi edebiyatçılarla dost olmuştur. O yıllarda edebiyatçıların akşamüstü saatlerinde toplandığı, Küllük Kahvesi, Suna Kıraathanesi, Haylayf Pastanesi, Nahit Ulvi Akgün’ün uğrak yerlerindendir. Bu yıllarda adı romantik bir aşk şairi olarak yavaş yavaş ünlenmeye başlamıştır. Birçok dergide görülmektedir. İzmirli şairimiz kendisine Türk şiirinde özgün bir yer açma yolunda sabırla ilerlemiştir. Örneğin Değerli Ömer Faruk Huyugüzel Hocamızın “Nahit Ulvi Akgün’ün Türk Şiirindeki Yeri” başlıklı makalesinde vurguladığı gibi, aslında Garip Hareketi’ne bağlıdır. Değerli Hocamız bu makalesinde, şairimizi şöyle değerlendirir:

“İşte Nahit Ulvi’nin şiiri de başlangıçta, yani ilk şiirlerinde Orhan Veli’nin şiirine, başka bir deyişle Garip Hareketi’ne bağlıdır. Doğum tarihi açısından 1910’lu yıllarda doğan Garipçilere değil de 1920’li yıllarda doğan İkinci Yeni şairleri kuşağına yakın olmakla birlikte Nahit Ulvi, mizacı, şiir anlayışı ve şiiri bakımından İkinci Yeni’nin değil, Garip Şiirinin yanında yer alır.”   

İzmirli Şair naif, yalın, lirik bir romantizm çizgisi oluşturur.

Aşk kavramı, kadın güzelliği, yaşamdan alınan tadların toplamı, gündelik hayatın küçük mutlulukları, şairin şiirinin omurgasını oluşturur. ‘Birisi’ adlı şiiri bu yansımanın özeti gibidir.

Ama bu çizgisini oluştururken, aynı şair kendi penceresinden topluma da bakar. Topluma karşı lirik bir duyarlılık yaşar. Gündelik hayatın içinde şair bu bakış açısıyla, Ömer Faruk Hocamızın nitelemesiyle “Kendi benini merkeze alarak, topluma açılır.” Şair bu merkezden yola çıkarak aynı zamanda, “İzmir ve semtlerini de şiirinin bir konusu haline getirir.”

C8861Ef3 Dd1E 41C9 B37C 47F9000E0167

Nahit Ulvi Akgün’ün hayatını ve şiirlerini bir kitapta inceleyen İzmirli Şair Atilla Er de, benzer konuda dikkat çekici, çok güzel bir değerlendirme yapar:

 “Nahit Ulvi mutluluklarını da bireysellikten çıkartıp, toplumsallaştırabilmiş bir ozandır.

Elma yiyip elma gibi, yıldızlara bakıp yıldız gibi, kuzularla birlikte olup kuzu gibi, pazarlardan geçip insan gibi çoğalmanın mutluluklarını yaşamaktadır.

Yani çoğul mutluluğu yaşamıştır, yaşamının her evresinde…”

Nahit Ulvi Akgün’ün şiiri, asla bağıran bir şiir değildir.

Dili akar, konuşma diline yakın bir sadelik taşır, şiiri yalınlığa sırtını dayamıştır.

Bazen duyguların peşine takılıp giden, duygularla yalnızlaşan bir şairdir Nahit Ulvi Akgün.

Aynı zamanda ‘Çağlar Betiği’ adlı şiirindeki gibi, içinde yaşadığı topluma duyarlıdır hep:

“Bir yaprak açtım çağlar betiğinden
Baktım sömürü yazılı, buyruk yazılı
Bir yaprak açtım çağlar betiğinden
Baktım yıldırma yazılı, kulluk yazılı

Bir yaprak daha açtım çağlar betiğinden
Baktım aydınlanmalar akkâğıtlara yazılı
Bir yaprak daha açtım çağlar betiğinden
Baktım bütün direnişler anıtlara yazılı.”

Behçet Necatigil bütünlüklü bir pencereden bakar Nahit Ulvi Akgün’e, der ki:

Cf2276Ed E2Ec 44F2 90F4 A871D3D248F5

“İlk şiirlerinde tatlı bir romantizm içinde aşk temasını işlemekten hoşlanıyordu.

Son şiirlerinde ilerleyen yaşına paralel hayatın anlamını ve geçiciliğini, yaşamanın türlü duraklarını araştırmaya koyuldu.”

Melih Cevdet Anday’ın değerlendirmesi ise çok güzeldir:

“Şiirden hiçbir şey beklenemeyeceğini ta başından bilen katıksız bir şairdir.”

Şair Atila Er’in değerlendirmesindeki gibi “Nahit Ulvi Akgün yaşamını şiire adamış çok özel bir şairdir. Edebiyatın diğer türlerine meyletmemiştir. Sağlığında yayımladığı dokuz şiir kitabı da bunun bir kanıtıdır.”

Ben şahsen İzmir’in yetiştirdiği sembol şairlerden biri olarak gördüğüm Nahit Ulvi Akgün’ü,

Aynı Sevgili Atila Er’in vurguladığı gibi ‘başında fötr şapkasıyla, her daim traşlı yüzüyle, kravatı boynundan eksik olmayan, lacivert takım elbisesiyle, Kıbrıs Şehitleri caddesinde ya da Kordon’da volta atarken’ hatırlıyorum.

Yeni Asır yıllarımda bir yandan muhabirlik yapıp, bir yandan sessiz sedasız şiir serüvenimi sürdürürken, Nahit Ulvi Akgün’e hep şiirimizin İzmirli sevimli, romantik, güzel yürekli şövalyesi olarak bakardım. Arada Kıymetli Şadan Gökovalı aracığıyla, uzaktan katılabildiğim sohbetlerde sevgiyle, sempatiyle izlerdim şairimizi. Yine Sevgili Atila Er’in değerlendirmesindeki gibi, duyguyla bezenmiş şiirlerin şairi Nahit Ulvi Akgün, ‘her zaman dizelerini yaşam sevgisiyle süslemiş, doğa sevgisiyle de perçinlemiştir. Şiirlerindeki bütün kurguları sevgi üzerine yapmıştır.’

7Df2749F Ddd4 4F7F 9F53 C91429Dbd0F5

İzmir Nahit Ulvi Akgün’ün hayatını belirleyen bir şehirdir. Tam bir şehir şairidir aynı zamanda Nahit Ulvi Akgün. Şiirlerinin temel konularından biri İzmir’dir bu anlamda. Bu şehir onu hep şiire kışkırtmıştır. Şehrin güzelliğini, çelişkisini onun şiirinde okuruz. İzmir’in semtler arasındaki uçurumunu evlerde temizlikte çalışan kadınların buruk gölgesinde, onun şiirinde öyle güzel hissederiz ki:

“…Gecekondularda akşam duvarda gölgeleri

Büyür büyür de düşleriyle geç vakte dek

Ya bir boyacıya kaçarlar ya bir ipsize

En güzelini yaşarlar sevilerin

Samantepe’den Gültepe’den Boğaziçi’nden

Gelirler Alsancak gülleri

Gözlerinin altı çürük gölgeli”

Evet sağlam bir İzmir Şairidir Nahit Ulvi. Geçtiğimiz yıllarda yayımlanan toplu şiirleri, bu yılın başında Kent Kitaplığı’ndan bir şiirinden ilham alınarak “Gazi Heykelinde Güvercinler” adıyla yayımlanmıştır. Çok da iyi olmuştur. Çünkü Gazi Heykeli’ni bizlere şiirlerinde bu kadar çok anımsatan başka bir şair olmamıştır İzmir’de. Gelin bu has, izlenimci İzmir şairini, ölümünden 28 yıl sonra çok sevdiği İzmir’den, bir şiiriyle içten sevgi ve saygıyla selamlayalım. Ruhu şad olsun.  

ESKİ İZMİR

Eski İzmir sokakları dar

Öyle bir iniş öyle bir yokuş

Sular akar kapı önlerinden

İçlerine güneşler vurmuş.

Eski İzmir evleri güleç

Avlusunda küçük bahçeleri

Fısır fısır o söyleşiler

Camdan cama yaz geceleri.

Eski İzmir evleri serin

Pencereleri denize karşı

Gemiler kalktı kalkacak

Ortalıkta akşam telaşı.

Bir türkü duyulur zaman zaman

İzmir’in içinde vurdular beni

Sevdalar içinde kodular beni

Gülüşmeler gelir cumbalardan.