“Ruha gelince,/ tanıyacaksa kendini,/ bir başka ruhun/ derinlerine bakması gerek:/ Yabancı ve düşman, aynada gördük onu” demişti bir şiirinde Urla doğumlu, Nobel Ödüllü Büyük Şair Yorgos Seferis…

Hep kendi ruhuna, başkalarının ruhlarına da şiirinde derinlikli, sahici, lirik bir yerden bakmanın peşine düşen esas adıyla Georgios Seferiadis, çağdaş Yunan şiirinin bu kıyıda doğmuş, Urla’da çocukluğunu geçirmiş, her zaman doğduğu topraklara, Urla ve İzmir’e özlemini sürdürmüş, bir dünya şairidir. Şöyle bir baktığımızda ise adını taşıyan ve yıllar önce titizlikle restore edilen Urla’daki sempatik bir butik otel dışında, (Ki bu binanın Seferis ve ailesiyle ilgili olduğu biliniyor) bir zamanlar Seferis’in izlerini günümüze taşıyan fiziki bir adıma rastlanmaz. Kim bilir benzeri bir şairin bir başka ülkenin sempatik bir yöresinde benzer bir hikâye yaşansaydı, eminim büstünden, adına düzenlenecek uluslararası festivallere kadar zincirleme çok sayıda etkinliğe tanıklık yapılırdı. Elbette günümüzde de yakın yıllarda kurulan, şu an başkanlığını yazar şair değerli Semih Çelenk’in yaptığı, Cumalı/Seferis Gökyüzü Kültür Sanat Derneği’nin gerçekleştirdiği içerikli etkinlikler Seferis’in adının gerçek anlamda yansıdığı en kıymetli adımlardandır. Biz konunun bu tarafını geçelim.

ATİNA’YA ZORUNLU GÖÇ

Seferis, İzmir’imizin güzel ilçesi dönemin Vourla’sı, günümüzdeki adıyla Urla’da 1900 yılında doğar. Ailesi zengin bir ailedir. Seferis’in ilk genç dizelerini yazmaya başladığı ve Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı 1914 yılında, aile zorunlu olarak Atina’ya göç eder. Seferis ise kalbinde 14 yıl yaşadığı, derin izler barındıran Urla ve İzmir’i geride bırakır. Seferis her zaman doğduğu şehre özlemle yaşar, hukuk eğitimi görür ve büyük bir şair olma yolunda ilerler. Dört yıl kadar Paris’te de yaşar. Seferis’in şiirsel ve manevi yolculuğu, her zaman nostaljiyle doludur. Geçmişe özlemi, kendisini ‘öteki kıyı’ ile özdeşleştirir, şiiri hep ‘hafıza’dan ve ‘öteki kıyı’dan beslenir. İmgeleri bu kavramları barındırır, sarsıcı ama yalındır.

Almanya’nın Yunanistan’ı işgalinden birkaç gün sonra sevdiği kadınla evlenir ve hemen akabinde İskenderiye’ye gider, artık bir diplomat olmuştur. Londra ile başlayıp, İskenderiye’ye uzanan kariyeri, Ankara, Lübnan ve yine Londra ile devam eder. Ama bir yandan bu çok sesli hayatın içinde, şiir serüvenini zenginleştirerek sürdürür.

Ve sonuçta bu yolculuk İzmirli Urla Doğumlu Şairin 1963 yılında Nobel almasıyla taçlanır. Seferis’in lirik şiiri dünyanın gözdesidir artık.

ARALIKSIZ SÜREGELEN GELENEK

Seferis’in Nobel aldığında yaptığı konuşma edebiyat tarihinde yerini almıştır: “Küçük bir ülkeye aitim. Halkının mücadelesinden, denizden ve güneş ışığından başka hiçbir nimete sahip olmayan Akdeniz’deki taşlık bir yarımadaya! Ülkem küçük, ama geleneği muazzam büyüktür ve bu geleneğin ayırt edici özelliği, günümüze kadar aralıksız bir süreklilikle gelmiş olmasıdır. Bu geleneğin başka bir özelliği de insanlığa karşı beslediği sevgi ve adalet tutkusudur. İsveç Akademisi’nin, hareket alanı sınırlı bir halk tarafından üretilmiş de olsalar, bu şiirler vasıtasıyla şiir sanatının tümünü onurlandırmış olması benim için çok önemlidir. İçinde yaşadığımız, endişe ve korkular altında kıvranan çağdaş dünyamızın, şiir sanatına ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Şiirin kökleri insanların nefesine kadar iner, soluğumuz azalsa halimiz nice olur? Şiir karşındakine güven verme eylemidir ve Tanrı biliyor ki çektiklerimizin çoğu güven eksikliğinden kaynaklanıyor.”

Whatsapp Image 2024 10 09 At 13.39.58 (1)

TERSİNE GÖÇ HİKAYESİ

Sonuçta Seferis her ne kadar Urla doğumlu İzmirli bir şair olsa da bir dünya değeridir. Ve Hala Seferis’in yıllar önce değindiği gibi “içinde yaşadığımız, endişe ve korkular altında kıvranan çağdaş dünyamızın, şiir sanatına çok fazla ihtiyacı var”dır. Bu nedenle İzmir ve Urla’nın Seferis’e daha çok sahip çıkmasının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Seferis, Urla ve İzmir özlemini derinden yaşamış bir şairdir. Günümüzde Cumalı/Seferis Gökyüzü Kültür Sanat Derneği adıyla bilinçli bir tercihle bir dernek kurulması, adından anlaşılacağı gibi tesadüf değildir. Çünkü Seferis’in hikayesinin bir benzerini de Urlalı şair Necati Cumalı yaşamıştır. Necati Cumalı, Seferis’in tersine bir göç hikayesinin kahramanıdır. Urlalı Necati Cumalı, genelde bilinenin aksine Urla’da değil, 1921’de Yunanistan’ın Florina kasabasında doğmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrasında da ailesi ile birlikte Urla’ya göç etmiştir. Seferis ile Cumalı’nın Urla’da buluşan kader ortaklıkları, ikisinin de şiir serüveninde ortaya çıkan özlem duygusudur. Çünkü Seferis’in bir dizesindeki gibi, “Hafıza neresine dokunursan acır!”

Seferis 1922 yılında Büyük İzmir Yangını sonrasında da bir metninde hüznünü şöyle dile getirmiştir: “Bildiğimiz rüzgâr, doğanın tanıdık üslubu ve otlardan yayılan tanıdık koku sonra yavaş yavaş derinlerden hafızana doğru çıkan tanıdık hatıralar… Ve şimdiyse sana o kadar yabancı düşer bu şehir. Tanrım buralara ne yapmaya geldim? Rastgelir de gecenin birinde seni büyüten kente yolun düşerse ve kent temelden yıkılıp yeniden kurulmuşsa tekrar orada bulunmak umuduyla başka zamanları geri getirmeye çalışırsın.”

‘KAYBEDİLEN TOPRAK’ TEMASI

Seferis’in şiirlerinde İzmir’e ve çevresine dair çok sayıda imge, hatıra ve coğrafi betimlemeler yer alır. Seferis, İzmir'den bir göçle ayrılması sonucu ortaya çıkan "kaybedilen toprak" teması şiirlerinde hep işlenir. Bu yüzden İzmir, Seferis'in şiirlerinde bir çocukluk cenneti ve göçle şekillenen bir kayıp mekândır. Seferis’in çok sayıda eserinde İzmir’in ruhu, Ege’nin ışığı, kayıp yurdun hüznü vardır. Seferis’in ‘Günlükler’ (Meres) adlı eserinde ise İzmir'den bahsettiği önemli bölümler bulunur, Günlükler şiirsel olmasına rağmen, şiirden çok düz yazı örneğidir. ‘Meres’ Yunanca, ‘Günler’ anlamına gelir ve Seferis’in düşüncelerini, seyahatlerini, gözlemlerini, hayatındaki önemli olayları kaydettiği notlarından oluşur. Bu eser, Seferis’in hayatına, edebi düşüncelerine, sanatçılarla ve dönemin tarihi olaylarıyla ilgili görüşlerine dair önemli ipuçları verir. Günlüklerinde, Seferis’in şiirlerinde dolaylı olarak bahsettiği birçok konuya daha açık şekilde rastlanır. İzmir, Anadolu ve Ege’ye dair anıları, kayıplar ve göç gibi temalar, ‘Meres’te daha kişisel ve detaylı biçimde işlenmiştir. Bu nedenle, ‘Meres’ sadece bir günlük değil, aynı zamanda Seferis’in edebi ve duygusal dünyasına dair önemli bir kaynaktır.

SON ZİYARETİ 1950 YILINDA

Meraklı okurlar, doğal olarak, “Seferis 1914 sonrası İzmir’i ve doğduğu toprakları ziyaret etmiş mi” diye sorabilir. Kaynakların önemli bir bölümü Seferis’in İzmir'e en son 1950 yılında bir ziyaret gerçekleştirdiğini gösteriyor. Elbette bu Seferis’in doğduğu topraklara dönmesi ve çocukluk anılarını canlandırması açısından çok anlamlıdır. Seferis’in bu yolculuğu sırasında Urla'daki çocukluk evini gezdiği bilinir. Seferis için anlamlı ziyaretin nostaljik ve değerli bir duygusal deneyim olduğu, sonraki eserlerine de yansıdığı vurgulanır. Bu 1950 ziyareti, kayıtlara Seferis’in doğup büyüdüğü İzmir'i son kez gördüğü tarih olarak geçmiştir. Seferis, Bir Şairin Günlüğü adlı kitabında İzmir ziyaretinde duyduğu hüznü şu dizelerle anlatmıştır:

“Nasıl ki

Kalkar, doğup büyüdüğün şehre

Gidersin bir gece

Ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden

Kurulmuş o şehir 

Ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları

Onları yeniden bulmanın umudu içinde…”

İZMİR’DE HEYKELİ VE SİMGESİ YOK

Günümüzde İzmir’de hala Seferis’in hatırasına, şiirlerine ve geçmişine ilgi duyan insanlar vardır. Elbette eğer yanılmıyorsam, İzmir’de Seferis adına dikilmiş bir heykel ya da kültürel bir simge de yoktur. Ancak Seferis’in İzmir ve çevresine olan bağı ve şehrin kültür tarihine kattığı anlam, Ege'nin her iki yakası için de değerlidir. Eminim gelecekte Seferis’in şehrimiz açısından anlamı daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü Seferis’in eserleri ve İzmir’e dair duyarlılığı hem Yunan hem de Türk edebiyatında karşılıklı olarak değerli bir dostluk ve kültür köprüsüdür. 

Whatsapp Image 2024 10 09 At 13.40.03

Süreyya Berfe de Urla’da yaşadı

Nedense Urla karşılıklı göçlerin hikayesini hep yaşamıştır. Örneğin ailesi Yunanistan’dan göç etmiş şair Süreyya Berfe de yaşamının son 20 yılını Urla’da geçirmiştir. Bu yıl yitirdiğimiz kıymetli Süreyya ağabey, Türk şiirinin özellikle 1960 sonrasında çok değerli bir ismiydi. Süreyya Berfe hatırladığım kadarıyla 2004 yılında Urla’ya yerleşmişti. Berfe, Selanik mübadili bir ailenin üyesi olarak, ömrü boyunca mübadeleyi yaşamış insanlara hep yakınlık hissetti. Şiirlerinde de bu temayı işledi. Örneğin Nâbiga adlı kitabında, “İyi Yolculuklar Marika” başlıklı şiirinde bir hayat kadınının hikayesini anlatırken, Selanik ve İzmir’in karşılıklı göç yaşamış ortak acısını yansıtmıştı. Şiir şöyle sonlanıyordu:

“Senin miydi

İzmir’de gördüğüm ilk gülümseyiş? Senin miydi

Selanik’te gördüğüm ilk margarita?

Senin miydi

Gördüğüm ilk acı

Gittin.

Yıkıldı.

Demek ki kirliymiş.

Boyandı, insana göre oldu.

Oldu ama, sallandık Marika

Yaralandık, öldük, kucaklaştık.

Şiir bitti.

Kafam çalışmıyor.

İyi yolculuklar Marika.”

Whatsapp Image 2024 10 09 At 13.40.07

RUHSAL BELLEK YOLCULUĞU

Süreyya Berfe, Urla’ya yerleştikten sonra Seferis ile arasında bir ruhsal akrabalık kurmuş, şiirlerinin belleğinde bir yolculuk yaşamıştı. Berfe, 2011 yılında Melih Cevdet Anday ödülüne layık görülen “Seferis ile Üvez” adlı kitabıyla bu ruhsal bellek yolculuğunu perçinlemişti.  Kitabın başlangıcında 37 bölümden oluşan “Seferis’e İskele Işıkları" adlı şiiri, Berfe’nin Seferis'e Ege'nin bu yakasından bir seslenişti. Kitabın ikinci bölümü "Üvez" ise doğayla kucaklaşmış ‘haiku’ lezzetiyle kısa şiirlerini toplamıştı. Süreyya Berfe kitabını Seferis’e adamıştı. Bunu bir vefa borcu olarak görüyordu. Girişte şöyle yazmıştı:

“İskele’ye geldim. Önüm Limantepe, arkam Klazomenai, biraz ötede Urla. Seferis’e rastlıyorum bazen. Anaksagoras hep aklımda. Herakleitos geçmiş buralardan. Belki Odisseus da uğramıştır. Efesoslu Hipponaks çılgını da buraya sürüldüğüne göre… (…) Ben de Selanik mübadili bir aileden geldiğime göre… Daha ne? Kır kazığını yaz. Ama önce bir daha oku Homeros’u, Hipponaks’ı Seferis’i, Anday’ı. Kılı kırk yararak oku. Taşları, duvarları, evleri, sarnıçları, mermerleri, yolları, otları, çiçekleri, ağaçları, hayvanları, adaları da oku. (…) Yazmaya çalıştım. Olmuş mu olmamış mı? Bilemem.”

Burada o şiirlerin tümünü yansıtmak mümkün değil. Rahat uyu kıymetli Süreyya Berfe.

Yazmaya çalışmamış, çok güzel yazmışsın… Bil ki çok iyi olmuş…  Gelin bu bölümü Seferis’in yadsıma adlı dokunaklı şiiri ile bitirelim:

“Bir güvercin gibi ak
o gizli kıyıda
susadık öğle üzeri:
ama tuzluydu sular.

Sarı kumların üstüne
adını yazdık onun,
ama bir rüzgâr esti denizden
ve silindi yazılar.

Nasıl bir ruh, bir yürek,
nasıl bir istek ve tutkuyla
yaşadık: yanılmışız!
Değiştirdik öyle yaşamayı.”

 Whatsapp Image 2024 10 09 At 13.40.13

Not: ‘Edebiyatın güzel İzmir’i’ yazı dizimiz devam edecek.