“Bir mermi de benden aslanım,

Bir mermi de benden.

Bir mermi de benden zafer topları

Mukaddes namlular!

Daha gelmesin mi bahar,

Daha gülmesin mi ağlayanlar?

…”

Usta şair Enver Gökçe’nin bir şiirinden, “İlk Adım” adlı şiirinin giriş bölümünden alıntıladım. Ne kadar da günümüze, günümüzdeki yaşadıklarımıza denk düşüyor yazdıkları, değil mi? Acaba bizlere reva görülen yaşam şekli, yüz yıllardır aynı da, biz mi anlayamıyoruz! Havsalamız mı almıyor yoksa? Ben kendimi bildim bileli aynı şekilde yakarıyoruz. Okuduklarımdan biliyorum ki, eskideki yakarış şeklinde de bir fark yok; “daha gelmesin mi bahar? Daha gülmesin mi ağlayanlar?”

Bu satırları her ne kadar da, eski yılın son gününde kaleme almış olsam da, siz sevgili okurlar, yılın en yeni, en taze, en tohum, en filiz, yenice göyermiş en mis kokan ilk gününde ya da ilk günlerinde okuyor olacaksınız. Biliyorum, nefes aldığımız son yıllar, hayatımıza etki eden hiçbir disiplin için mükemmele varamadı. Mükemmeli de geçtim, normal hale gelme konusunda bile büyük sıkıntılar yaşattı bizlere, sizlere… Ve hatta kayıplar verdik. Canlarımızdan olduk, mallarımızdan olduk.

Şükür ki, biz değil ama aynı coğrafyayı paylaştıklarımızdan kimilerimiz insanlıklarından oldular! Kaybettiler tümüyle… Ve o kaybetmiş, tükenmiş, bitmiş hallerine bakmadan ulumaya ve kahretmeye devam ettiler. Zulmü, baskıyı ve ezmeği sürek hale getirdiler. Ellerinde çifte kırmalarla, bozkırda sürek avına çıkmış avcılara döndüler. Kitaba düşkünü, kaleme sarılanı, yazanı, çizeni ve düşünüp, sorgulayanı ve eleştireni av köpekleriyle takip edip avlama gayreti içerisinde olan avcılara dönüştüler. Ve hükmettiklerini sanıyorlar, ne gariptir değil mi? Son zamanların eski yılları hep aynı şekilde sonlanmıyor mu?

Üzerine bir de, hastalık baş verdi. Kırıp, geçirmek için kol gezen hastalık! Bulaşmayadursun! Ciğere indi miydi, kurtuluşun ölüm ile müjdelendiği hastalık!

Ama geçecek. Hem de bir geçecek ki bu gece, bu kış, bu karanlık, bu mahmurluk, bu sarhoşluk, bu sıtma, bu sıkıntı; arkasında büyük ve derin izler bıraksa da… Öyle bir geçecek ki, bir daha gitmemecesine gelecek baharlar… Ve bir daha ağlamayacak kimseler…

Spor mu?

Haklısınız, bu bir spor yazısı olmalı! Ya da en azından yeni yılın, ilk gününün şerefine spor ile bitebilmeli…

Sonlandırdığımız 2021 yılının, bana göre en anlamlı sportif günlerini yazarak, bitireceğim bu yazımı;

Süper Lige yükselme final maçı ki, Altay-Altınordu finalidir, 2021 yılına damga vuran sportif hadiselerin başında gelir. Son 90 dakika oynanmadan, İzmir şehrinin tekrar Süper Lige çıktığını müjdeledi bizlere…

Beşiktaş takımı, hem Süper Lig Şampiyonu, hem de Türkiye Kupası Şampiyonu oldu.

Anadolu Efes Basketbol Takımı, Avrupa’nın en prestijli basketbol turnuvası olan Euroleage’de Şampiyon oldu. Yetmedi, Türkiye Basketbol Ligini de şampiyon olarak tamamladı.

A milli futbol takımımız, her ne kadar sıfır puan toplasa da, Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri'nde boy gösterdi.

“Gazoz olma, efsane ol” mottosunu tüm yurda yaşatan milli okçumuz Mete Gazoz, okçuluk dalında spor tarihimizin ilk altın olimpiyat madalyasını kazandı.

Milli jimnastikçimiz Ferhat Arıcan, paralel bar disiplininde Avrupa Şampiyonluğuna ulaştı.

Milli sporumuz Busenaz Sürmeli, boksta olimpiyat şampiyonu olarak altın madalya astı boynuna.

Ampute Futbol Milli Takımımız Avrupa Şampiyonu oldu.

İşitme Engelliler Kadın Voleybol Takımımız Dünya Şampiyonu oldu.

Toprak Razgatlıoğlu, Dünya Superbike Motosiklet Şampiyonasında şampiyonluğa ulaşan isim oldu.

Ve son olarak, İzmirli sporcumuz Emre Sakçı, 50 metre kurbağalamada dünya rekoru kırdı.

Dipnot; “Geride kalan sene ne kadar zor, ne kadar yıkıcı olursa olsun; artık geride kaldı ve hepimizi aydınlık, ferah, şans, sağlık ve sevgi dolu yeni bir yıl bekliyor. Mutlu seneler…”