“Ben o İzmir'i severim

Gün vurdukça sularına

Terli terli gülen İzmir'i.

Silemez hiçbir el

Işığını o gözlerin

Solduramaz ümidini.

Ey emeğin kardeş İzmir'i

Yenilmez onurlu kenti.

Güneşli günlerinle kal!.”

(Necati CUMALI)

Sosyal bilimciler için her zaman hava hoş:

Herhangi bir konuda bir sav (iddia) ortaya atar. Haklı çıkarsa, gururundan yanına varılmaz, ama haksız çıkarsa kendisinden hesap sorulmaz. Bazı siyasetçiler gibi...

Müsbet (ısbatlı) bilimlerde öyle mi ya?

Bir fizikçi, bir kimyacı deney yaparken patlama olursa, en çok zararı kendisi görür; bilim, insanlara hesap sorar...

Toplumumuzda böylesi durumlarla sıkça karşılaşıyoruz. Bunların çoğuna “şehir efsanesi” deyip geçiyoruz. İşin acı tarafı, bu yalanlara inanan az olmuyor. Halk söyleyişiyle, “doğru ayakkabısını bağlayana kadar, yanlış, dünya turunu tamamlar.” İleri sürülen tezin gerçekle ilgisi olmadığını söylerseniz; “gerçek olmadığı” kısmı bir kenara itilir...

Ben bir Türkiye rehberi olarak öğrenci veya kültür turlarında, Konya'da Mevlana Müzesi'ni gezdirirken, böylesi durumlarla sıkça karşılaşırım. Hani, Mevlana ölüp mezara girince babası ayağa kalkmış diye bir palavra vardır. Aslında, Mevlana, babası Sultan Ulema'nın sandukasını yüksek yaptırmıştır. Öyküyü anlatırım, böyle bir maddi ayağa kalkmanın İslam düşüncesine de, Mevlana'nın tabiatına da aykırı olduğunu bir güzel anlatırım.

Daha müzeden çıkar çıkmaz, gruptakilerden birisi telefona sarılıp; “Mevlana ölünce babası ayağa kalkmış, sandukasını gözümle gördüm” diye haber uçurur.

***

İzmir için yıllardır bilenin bilmeyenin diline pelesenk olmuş bir iftira (kara çalma) sözü var: “Gavur İzmir”.

Neden acaba? İzmir halkı, diğer şehirlerdekinden daha mı az müslüman? Bilmeze (cahil) söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zor.

Efendim, başkenti Birgi olan Aydınoğullarının büyük hakanı Mehmet Bey, İzmir'i kuşattı; zorlu bir savaştan sonra, İzmir'in tavanı olan Kadifekale'yi (189.6 m) fethetti. Aşağıdaki Liman Kalesi (Hisar) ve çevresini ele geçiremedi. Oraya “Gavur İzmir” denir oldu. Böylece bu söz “Galat-ı meşhur” (yerleşmiş yanlış) Mehmet Bey İzmir'i 18 yaşına basan oğlu Umur Bey'e verdi. (Gazi oldu. Umurbey ve Umur Paşa ki, Gaziemir semtinin adı buradan gelir.)

Genç yaşta büyük bir kahraman olan Umur Bey, Gavur İzmir'i de “Türk” yapmak istedi. Kale çevresindeki hendekleri doldurttu. Surlara ilk ulaşma onurunu kimseye bırakmamak için, merdiveni tırmanmaya başladı. Merdivenin orta yerindeyken, tepeye ne kadar kaldığını anlamak için, miğferini kaldırdı. Tam o anda, yukarıdan atılan bir ok, Gazi Umur Paşa'nın iki kaşı arasına isabetle, onu şehit etti. Mübarek naaşı Kadifekale'ye götürülerek, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra Birgi'de, babasının mezarı yanında toprağa verildi.

***

Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt'a karşı utku (zafer) kazanan Timur, Aydınoğlu Beyliği'ne geldi. İzmir'in Hisar civarında gayrı müslimlerin oturduğunu öğrenince onlara ultimatom gönderdi; ya haraç vermelerini ya da İslam'a girmelerini önerdi. Teklif rededilince Timur, ağırlıklarını Tire'de bırakarak, 2 Aralık 1402 günü İzmir'e geldi. Böylece İzmir'in kuşatması fiilen başlamış oldu. Timur, saldırıyı deniz tarafından gerçekleştirmek için, denize ağaçlar çaktırarak deniz ile kale arasında set oluşturdu. Bu sırada benzeri görülmemiş şiddetli bir yağmur başladı. Neredeyse Timur'un askerleri siperde boğulacak gibi oluyordu. Timur, buna karşılık, ikinci Tufan sırasında büyük taarruza geçti. Böylece İzmir, 9 Aralık 1402 Perşembe günü Türklerin eline geçmiş ve aşağıdaki “Gavur İzmir” de “Türk İzmir” olmuştu.

İki gözüm İzmir, 1424 yılında II. Murat tarafından kesin olarak Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı. Bilmeyen ya da domuzuna bilmezden gelenler hala “Gavur İzmir” teranesini tuttura dursunlar.

Keşke kendileri İzmir kadar Türk olabilseler...