İzmir Büyükşehir Belediyesi ‘Yeni Yıl Festivali’nden sonra hafta sonunda Kültür Park’ta ‘Sevgililer Festivali’ni gerçekleştirdi. ‘Festival’ sözcüğü yerine şenlik ya da panayır kullanılsaydı daha iyi olmaz mıydı diye sormakla yetineceğim…

Benim bugün okurla paylaşmak istediklerim, İzmir’in kültürel mirası üzerinde odaklanan üç etkinlik. Ocak ayının son haftasında Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenen 3. İzmir Uluslararası Belgesel Festivali (İZDOC) ile başlayalım. Festival kapsamında yer alan “Toplumsal Hafıza ve Belgesel Sinema” paneli, Ragıp Taranç’ın “Giovanni’s Smyrna” gösterim ve söyleşisi ile Yücel Tunca’nın “Sinema Bergama” ve “Alacakaranlıkta 30 Yıl: Madımak Katliamı” adlı web belgesellerini tanıtan söyleşisi.

Dünyanın önde gelen belgesel festivallerinde artık ‘interaktif belgesel’ bölümleri var. İzleyiciyi katılımcı olmaya davet eden, izleyicin istediği noktalara yoğunlaşmasına imkan tanıyan web-belgeseller bunlar. Yücel Tunca’nın “Sinema Bergama”sı ülkemizdeki ilk web-belgesel bildiğim kadarıyla. Yücel Tunca ve Gülseren Baki bir sergi projesi olarak yola çıkmışlar… Aile albümleri, gazete kupürleri ve kendi fotoğrafları çalışmanın temelini oluşturmuş. Araştırdıkça konunun derinliklerine girmişler, sonuçta ulaştıkları bilgileri sunmanın en iyi biçimi olarak  ‘web belgesel’de karar kılmışlar.

İnternete ‘sinemabergama.com’ yazdığınızda karşınıza çıkan portalde 1925 yılında Bergama’da açılan ilk sinema ve sahibi ‘Bolşevik’ Cavit ya da Bergama’daki diğer sinemalar hakkında bilgi edinebildiğiniz gibi kentin değişim sürecine de tanıklık edebiliyorsunuz. İnsan düşünmeden edemiyor, yerel yönetimlerimiz böyle bir çalışma içine girse, olağanüstü bir veri bankası ortaya çıkmaz mı? Buca’da bir sivil toplum girişimi Buca sinemalarının haritasını çıkartmıştı. Önceki bir yazımda sözünü ettiğim Yaşar Ürük’ün “Sinema Tarihinde İzmir” kitabı da İzmir genelindeki sinemaların ayrıntılı bir dökümünü veriyor. Yerel yönetimlerin asal görevlerinden biri İZDOC gibi festivallerle kentlilerin kültür-sanat birikimine katkı sağlamak, bir diğeri de kentin kültürel mirasına ilişkin araştırmalar yapmak değil mi? Umuyorum, Büyükşehir’in Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi bu yönde bir çalışma başlatmayı düşünecektir.      

Bergama’ya ilişkin bir diğer çalışma, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Alsancak’taki ‘İzmir Kültür Sanat Fabrikası’nda gerçekleşen “Antik Çağlardan Bugüne Parşömen”  konulu söyleşiydi. Lütfü Dağtaş, Ahmet Ok ve Dilşad Atasoy’un katıldığı söyleşide Dağtaş, ismini Bergama’dan alan parşömen’in tarihçesini anlattı. Antik çağlarda üzerine yazı yazılan ilk malzemeler Mısırlıların papirüs’ü ile Bergama’dan dünyaya yayılan, sığır, keçi ya da ceylan derisinden yapılan parşömenmiş. Bergama Kütüphanesi’nin rekabetinden rahatsız olan İskenderiye Kütüphanesinin Bergama’ya papirüs ihracını yasaklaması üzerine, Bergama parşömen üzerinde yoğunlaşmış… Toplantıda konuşan parşömen imalatçısı Akın Ok, parşömen üretiminin inceliklerini anlattıktan sonra, Dilşad Atasoy küratörlüğünü üstlendiği ve çok sayıda sanatçının parşömen üzerine yaptığı resimlerden oluşan serginin yapım sürecini anlattı.

Kültür Sanat Fabrikası’ndaki bir diğer ilginç etkinlik ise, iki emektar gazeteci Esat Erçetingöz ile Yusuf Çınar’ın ‘Eski Fuarlar’ üstüne söyleşileri idi. İki gazeteci de fuarın son 50 yıllık tarihine bizzat tanık olmuşlar;  fuarlarda magazin muhabirliği yapmışlar. Bu iki gazetecinin anılarına, Erçetingöz’ün fotoğrafları eşlik etti. Hamiyet Yüceses’den Zeki Müren’e, Cem Karaca’dan Barış Manço’ya, Orhan Gencebay’dan Sezen Aksu’ya, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan çiftinden Nejat Uygur’a, Ali Poyrazoğlu’na ülkemizin tüm popüler sanatçılarının yolu, o zamanlar bir ay süren İzmir Fuarı’ndan geçmiş. “Batsın Bu Dünya” ilk kez fuarda seslendirilmiş… Doğal olarak sayısız anıları var fuar gazinolarındaki konserlere ilişkin. Yalnızca müzisyenler mi? Nerdeyse tüm sinema yıldızları Fuar’da konser vermiş. Erçetingöz ve Çınar da -bazen sabahlara kadar- onları adım adım takip etmiş, gazetelerinin magazin sayfalarına girecek bir haber ya da röportaj yakalayabilmek için. “Televizyonu ilk kez fuarda gördük; ilk çizgi filmi fuarda izledik. Sovyet pavyonundaki uzak istasyonu, Medrano sirki, Paraşüt kulesi, Lunapark anılarımızda iz bıraktı” diyordu konuşmacılar. Fuar gazinolarını anlata anlata bitiremiyordu o günleri yaşayanlar.

İki konuşmacının ardından başka tanıklıklar da dinledik o günlere ilişkin. Gazinolar, fuarın en renkli köşeleriymiş. Göl, Ada, Lunapark, Manolya (Lütfü Dağtaş bu gazinonun adını o günlerde yeni çıkardığı ‘Benim Güzel Manolyam’ şarkısından esinlenen Zeki Müren’in koyduğunu anlattı), Çamlık Senar, Benelüks, Kübana…  Bugün hiçbiri yerinde yok. Galiba Gül gazinosu yeniden hayata geçirilecekmiş Büyükşehir tarafından. Konuşmacılara katkıda bulunan konuklar fuarın kültürel ve ekonomik boyutları üzerinde durdular. Ne yazık ki fuarın geleceği henüz belirsiz. Lunapark’ı istemeyenler kadar yerinde kalmasını savunanlar da var (İZDOC kapsamında gösterilen Ömer Gümüşer’in “Ege Güneşi” belgeseli de Kültürpark’taki Lunapark’ın kapanma serüvenine ışık tutan önemli bir çalışmaydı). En önemlisi, İzmir Fuarı kebap kokularından kurtulup, Behçet Uz’un arzuladığı gibi bir kültür-sanat okuluna dönüşebilecek mi bilemiyoruz… Bekliyoruz…

İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzeler Şube Müdürlüğü'nün 2015 yılından bu yana APİKAM’da düzenlediği ‘Kent Söyleşileri’ne değinmeden olmaz. Ocak ayında “Antik Köylerde Yaşam, Lydia Kırsalında Toplum ve Din” başlığı altında yapılan söyleşinin ardından, 26 Şubat’ta Doç. Dr. Tuncay Ercan Sepetçioğlu’nun “Eski Giritlilerin Yeni Kenti İzmir” konulu söyleşisi, 3 Mart’ta ise Dr. Serdar Şahinkaya’nın “İzmir İktisat Kongresi” üstüne söyleşisi var. Kentimizin kültürel mirasına sahip çıkan, bu yönde çalışma yapan tüm kişi ve kuruluşları kutlamak boynumuzun borcu.