19. yüzyıl İzmir arkeolojisi üzerine üç isim say deseniz birisi mutlaka Georg Weber olacaktır. Georg Weber, İzmir tarihine, arkeolojisine ve topografyasına çok önemli katkılar yapmış, 34 yılını bu kentin araştırılmasına vakfetmiş 19. yüzyıl imparatorluk için olduğu kadar İzmir için de “uzun” olmuştur… Gerek toplumsal altüst oluşlar, gerek 1821’den itibaren başlayan ve 19. yüzyılın ikinci yarısında artarak devam eden göçler; dünyadaki bazı gelişmelere bağlı olarak artan ticaret hacmi ve ulaşım/nakliye hızı kentte bazı bayındırlık yatırımlarının yapılmasını gerektiriyordu.
İzmir’in uzun 19. yüzyılında anılan süreç işlerken bir yandan da arkeolojik alanda çok yeni keşifler yapılmaktaydı. Bu dönemde Avusturyalı Baron Anton Prokesch von Osten, Eski Smyrna’yı keşfeden ve ilk yüzey bilgilerini derleyen isim oluyordu. İzmirli Aristote Marie Fontrier merkezde ve çevrede inanılmaz kitabeler keşfediyor ve bunları bilim dünyasına kazandırıyordu. Kentteki Prusya Başkonsolosu Ludwig Spiegelthal tiyatroda kazı başlatmak amacıyla tiyatroyu satın almak istiyor (1857), hazırlık olarak da Almanya’dan arkeolog getirterek tiyatroda yüzey araştırması yaptırıyordu.
Bu isimlere eklenen bir isim de Georg Weber idi.
GEORG WEBER (1840-1910)
1840 yılında Almanya-Fransa arasında tarih boyunca hep sorun olagelmiş Alsas-Loren bölgesinde (Fransızca, Alsace-Lorraine; Almanca, Reichsland Elsaß-Lothringen) dünyaya gelmiştir. Doğduğu coğrafyaya bağlı olarak Almanca ve Fransızca anadilleri olmasına karşılık o kendisini hep Fransız olarak görmüş, ancak her iki dilde de kitap ve makaleler yazmıştır.
1876 yılında İzmir’e yerleştiği tahmin edilen Weber, o günlerde Buca’da yaşayan ve adı çeşitli kayıtlarda sıklıkla geçen misyoner Wolters’in kızı Eugenie ile evlenmiş ve Rum Evanjelik Okulu’nda öğretmenlik yapmış ve okulun arkeoloji müzesinde müdürlük görevini uzun yıllar sürdürmüştür.
ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALARI
İzmir’e gelir gelmez çalışmalarına başlayan Weber çevre gezilere de çıkarak incelemelerde ve gözlemlerde bulunmuştur. Bu çevre gezilerine bağlı olarak ilk araştırmalarına -kendisi tarafından ilk defa üzerine araştırma yapılan mekân olan- Akçakaya Kalesi (Limontepe-Tırazlı yolu üzerindedir) ile başlamıştır. O güne kadar kendinden önceki yöre araştırmacıları tarafından söz edilmeyen bu doğal savunma yapısı böylece ilk olarak araştırma konusu yapılmıştır.
Akçakaya’nın yanı sıra İzmir’e geldiği ilk günlerden itibaren başladığı Eski Smyrna araştırmalarını 1880 yılında Paris’te Eski Smyrna (Navlohon) adıyla Fransızca olarak yayınlamıştır. 1820’li yıllarda başlayan Eski Smyrna araştırmalarını en erken dönemde ve kalıntıların görece izlenebilir olduğu zamanda gerçekleştirmiş ve de bu konudaki ilk ciddi monografiyi yayınlamıştır. Zaten onun bu çalışma ve araştırmaları onu 19. yüzyılda İzmir ve Efes için otorite haline getirmiştir. Onun içindir ki Efes’te Aziz Lukas Mezarı olarak bilinen yapının anılan mezar olmadığını ortaya koymuş ve bu saptama William Ramsey tarafından da kabul gören bir konu olmuştur.
Weber, 1891 yılında da İzmir’de “Efes Rehberi” adlı kitabı Fransızca olarak yayınlamıştır. Çevre gezileri ve Akçakaya araştırmaları sırasında İzmir’in tarihsel ve güncel suyollarını da inceleme ve araştırma fırsatı bulmuştur. Uzun yıllara yayılan ve büyük emek gerektiren suyolları çalışması bu konuyla ilgili tarihsel olarak yapılan ilk ve biricik çalışmadır. 1880’li yıllarda başladığı İzmir’in suyolları araştırmalarını 1899 yılında yayınlamıştır.
Weber, 1876’dan itibaren 34 yıl boyunca İzmir arkeolojisine olağanüstü hizmetler ve yayınlar yaptıktan sonra Buca’daki evinde vefat etmiş ve bugün Buca’da Protestan Kilisesi olarak kullanılan Anglikan Kilisesi (İzmir-Buca All Saints British Protestant Church) Atriumu’na defnedilmiştir. En azından kiliseye ilişkin yayınlanan monografinin içinde yer alan krokide 5 numarayla Georg (1840-1910) ve Eugenie (1840-1926) Weber mezarı gösterilmiştir.
WEBER’İN MEZARI
19. yüzyıl İzmir arkeolojisi üzerine üç isim say deseniz birisi mutlaka Georg Weber olacaktır. Aradan geçen zaman içinde Weber ile ilgili önemli bir bilgiye daha ulaştım. Buca’daki Türk Protestan Kilisesi Pastörü Sayın Ertan Çevik’in daveti üzerine kiliseye gitmiştim. Pastör Çevik her zamanki konukseverliğiyle bizleri karşıladı. Kilise bahçesinde kahvaltı ve ardından serbest İzmir sohbeti bir araya gelmenin amacıydı.
Çok güzel bir ortamdı. Katılan dostların her biri İzmir ile ilgili düşüncelerini ve bilgilerini paylaştı. Sohbetin bir aşamasında Pastör Ertan Çevik elinde bir kitapla geldi. Kitap, Taner Gürman-Simon Fitton Brown tarafından hazırlanan, “İzmir - Buca All Saints British Protestant Church Atriumunda Yer Alan Mezar Taşları ve Lahitler” kitabıydı. Kitap, kilisenin tarihçesi ve kilise avlusunda bulunan İzmir’de yaşamış ve ölmüş İngiliz, Hollandalı ve Alman ailelerin ileri gelenlerinin mezarlarının yer aldığı mezar alanıyla ilgiliydi. Kilisenin tarihçesine yer verilmiş ve avluda yer alan mezarların mimari özellikleri üzerinde durulmuştu kitapta. Kilisenin avlusunda yer alan ve her biri gerçekten mimari bir sanat eseri ve zanaatkârlık eseri olan mezarlarda Maltass’lar, Whitall’ler, La Fontaine’ler, Purser’ler, Werry’ler gibi İzmir’in 19. yüzyılında etkili olmuş ailelerin ileri gelenleri bulunmaktadır.
Kiliseye birkaç defa gitmiş ve mezarları ve burada yatan aileleri araştırmıştım. Burada yatan insanlarla İzmir’in ilişkisini yakından bilen birisi olarak her defasında kâşif merakıyla dolaşırdım, acaba İzmir ile ilgili yeni bir şey keşfedebilir miyim, diye.
Kitabı elime alır almaz yapraklarını çevirmeye başladım. Kitabın içinde bulunan mezar alanının krokisi dikkatimi çekti. Kroki, mezarlara toplu olarak ve tek tek bakma olanağı veriyordu. Kroki ve isimleri büyüteçle karşılaştırırken lejantta 5 numarada olan isme odaklandım: Georg-Eugenie Weber.
Evet, İzmir tarihine, arkeolojisine ve topografyasına çok önemli katkılar yapmış (Hele de Batı Anadolu antik kentlerinin suyolları çalışması tek ve biriciktir!), 34 yılını bu kentin araştırılmasına vakfetmiş bir insanın mezarına birkaç metre uzaklıktaydım! Yerimden fırladığım gibi lejantta 5 numarada yer alan mezarın bulunduğu yere gittim. Bir de ne göreyim; 1’den 4’e kadar mezarlar devam ediyor ve 6 numaraya geçiyordu. Yani 5 numaralı yer yani Weber’lerin mezar yeri boştu!
Kilisenin uzun zaman kapalı kalmasına bağlı olarak birçok mezar tahrip edilmişti. Hatta kilisenin nikâh salonu olarak kullanıldığı sırada otopark ihtiyacı için bazı mezarlar kaldırılmıştı da. Tahrip edilen mezarların taşları da düzenli olarak duvar kenarlarına dizilmişti. Hemen aralarında Weber’in ismine rastlayacağım bir taş bulur muyum, diye taşları tek tek yoklamaya koyuldum. Maalesef Georg Weber’in adına rastlayamadım. Akıbeti konusunda kilise yetkililerin de bilgisi yoktu. Aile üyelerinin bu konudaki öngörüsü mezarın 1990’larda tahrip edildiği yönündedir. Weber ailesinin Buca’daki konutları Bucalı dostların bildirdiğine göre işlev değiştirerek varlığını sürdürmekteymiş.
Weber’in Eski Smyrna, Efes, Batı Anadolu antik kentlerinin suyolları gibi başyapıtlarının yanı sıra kıyıda köşede kalmış önemli bir çalışması da, Gülbahçe Bazilikası olmuştur. Bizde hiçbir kaydı ve yazılı bilgisi olmayan bu yapının bulunuş öyküsünü ve Weber’in bu yapıya ilişkin bulgularını da gelecek hafta ele alalım…