Eşimle uzun süredir ülke değiştirmek üzerine konuşuyoruz. Konuşurken bile acı veriyor. Doğup büyüdüğün toprakları, sevdiklerini, aileni, tüm hayatını geride bırakıp gitme kararı konuşurken bile insanın boğazında yumruk.
Birçok sebebi var bunu konuşmamızın. Her sabah acaba bugün kötü ne olacak diye uyanıyoruz. Mesela son bir aydır ardı arkası kesilmeyen zamlar. Hiçbirimiz konforlu bir hayat süremiyoruz artık. Stoklayarak yaşamak günlük rutinimiz oldu. Nasıl olsa bir sonraki aya daha pahalı olur alalım diye alıp, bütçemizin üzerinde harcama yapıyoruz, borca giriyoruz. Ve sadece yapabildiğimiz tek şey genel geçer hayatımızı sürdürebilmek. Kitap almak lüks. Tiyatro lüks. Tatile gidebilmek mümkün değil. Doğru düzgün bir kıyafet alabilmek en az 3 taksit. Aldığımız maaşlar ancak olan borcumuzu ödeyip, karnımızı doyurmaya yetiyor. Tek bir hayalimiz kalmadı. Aralarda belki eski günlere döneriz diye konuşuyoruz of çekerek.
Aile kuramıyor insanlar ya da gencecik insanlar dünya borcun altına giriyor. Çünkü kurabilmek için paramız yok. Her sabah yeni bir vergiyle gözümüzü açıyoruz. Tamam artık toparlandık dediğimiz anda sırtımıza bir kambur daha ekleniyor.
Çocuk sahibi olmaya ödümüz kopuyor çünkü ona nasıl bir gelecek vereceğiz ve ne şartlarda nasıl bakabiliriz bilmiyoruz.
Her gün bir kadının öldürüldüğünü, bir çocuğun istismara uğradığını ya da bir hayvana işkence edildiğini görmekten yıldık. Ömrümüzün yarısı başkaları adına utanmak ya da vicdan azabı çekmekle geçti, geçiyor. Elimizden bir şey gelmemesi de akıl sağlığımızı tehdit ediyor.
Mesela Bianet verilerine göre; erkekler Haziran’da 25 kadını öldürdü, en az 62 kadına şiddet uyguladı, 17 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti, en az yedi kadını taciz etti. Bu tabloyla nasıl utanmadan, üzülmeden, korkmadan yaşarız ki?
Ülke kocaman bir sefalet, cehalet ve vahşet içinde kontrolsüzce yokuş aşağı gidiyor. Bir kesim var refah içinde, halktan, gerçeklerden uzak. Bir kesim var günü kurtararak yaşıyor.
O eski günlerin özlemiyle ülkemizde ülkemize hasret yaşıyoruz.
Kocaman bir açık hava hapishanesi gibi, kendi döngümüzde kayboluyoruz. Büyüklerimizden sabırlı olmayı, bu kötü günlerin geçeceğini duymak aralarda rahatlıyor ama sonra bir acı olay daha hayatı sorgulatıyor bize.
Biz bu ülkede huzur içinde, sağlıkla, haklarımız gasp edilmeden yaşamak istiyoruz. Eğer bunu sağlayabileceğime inancımı kaybedersem de gitmek benim için tek seçenek olacak. Başka bir ülkede belki vasıfsız işlerde çalışarak asgari düzeyde insanca yaşama hakkına sahip olabilmek için gideceğiz. Evladımıza güvenli bir hayat sunmak için gitmek zorunda kalacağız. En çok bu yaralıyor insanı. Ülkeni öylece bırakıp gitmek, içinde bin kaygı, bin bir soruyla… Saydığım şartlara kendi topraklarımda sahip olamadığım için hiç tanımadığım insanlara el açmak…
Belki her şeyin çok güzel olduğu bir sabaha uyanırız yarın. O güzel günler belki sandığımızdan daha yakındır bize…
Umut ve sevgiyle…