Mattias Ahmet Minguzzi...

15 yaşında, ailesinin gözbebeği, herkes tarafından sevilen, toplum kurallarına uyan, saygılı, eğitimli, terbiyeli ve sevgi dolu bir çocuktu. Bir gün, ülkenin en kalabalık ve en güvenli olması gereken yerlerinden biri olan Kadıköy’de uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Yüzlerce insan davanın gönüllü takipçisi oldu.

Katillerin, duruşmada acılı ailenin tüm fertlerinin gözlerinin içine bakacak cesareti vardı. Çünkü zorbalığın ve şiddetin normalleştiği bir düzenin içindeyiz artık.

Geride kocaman bir soru kaldı bizlere:

“Ne kadar güvendeyiz?”

Güvende değiliz. Bu ülkede sanki kanunlar sadece bizim için var. Her şeyi kuralına uygun yapmak zorunda olan bir tek bizmişiz gibi hissediyor musunuz siz de bazen?

Bir gün, sırf tipimizi beğenmeyen biri gelip bize saldırabilir.

Ya da bir haksızlığa karşı durduğumuz için canımızdan olabiliriz.

Çünkü iyi biri olmanın suç, kötülük yapmanın ise normal sayıldığı günlerde yaşıyoruz.

Toplumsal çürüme diye haykırdığımız durumun tam da içindeyiz aslında. Günden güne daha da artıyor. Çürük bir elma gibi, değdiğine bulaşıyor.

Güvende olmamanın ötesinde, suçu işleyen çocukların ailesinin Minguzzi ailesini aralıksız tehdit etmesi, Ahmet’in mezarını parçalaması geldiğimiz noktayı en iyi özetleyen olaylardan biri.

Evlatlarının işlediği suçu normalleştirmeye çalışmaları, acılı aileyi tehdit edebilecek cesareti gösterebilmeleri, ne halde olduğumuzun en açık örneği.

“Suça sürüklenmiş çocuk” mu sizce bu kişiler?

Ben “insanlar” diyorum. Çünkü böyle bir c*inayeti işleyebilecek kişiler "çocuk" değil yetişkindir. Suça sürüklenmemişlerdir; suçu benimsemişlerdir. Suç, onların yaşam tarzıdır. Hukuksal değişiklik çok ince bir çizgi farkındayım. Sosyal medya bununla yankılandı geçtiğimiz hafta. Evet çok hassas bir çizgi bu konu ama canice c*nayet işleyebilen  kişilerin ‘çocuk’ ifadesi ile yargılanmasını da kalbim kabul etmiyor.

Ben acılı o ailenin yanındayım.

Bir çocuğun, anne rahmine düştüğü andan itibaren ne zorluklarla, ne umutlarla büyütüldüğünü bilecek yaştayım.

O aile bir daha hiç gülemeyecek.

Bir daha hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olamayacaklar, hayal kuramayacaklar.

Ve biz, bu toplumsal çürümenin içinde olmaktan kahrolacağız.

Ya da tüm siyasi partiler bir araya gelip, çeteleşmenin ve toplumsal şiddetin önüne nasıl geçebileceğimizi birlikte çözeceğiz.

Evet Ahmet bir daha hiç gelmeyecek ama artık başka Ahmet’leri kaybetmeyelim. 

Güzel günlere, umutlu haberler alacağımız yarınlara…