Ülkemiz iktidarının gündemi enflasyon. Halkın gündemi ise canını yakan pahalılık ve geçim derdi. Halk bekliyor ki, enflasyon düşünce sorunlar çözülsün.

İktidar bekliyor ki, enflasyon biraz kontrol altına alınsın da, Sayın Cumhurbaşkanı yeniden bir dönem daha seçilsin. Bunun için enflasyonla mücadele eden bir Süpermen, aktör olarak atandı. Herkes onun ağzından çıkacak söze ve karara bakıyor. Sevgili halkım bilesiniz ki, enflasyon düşse bile, bu ülkenin son 16 yılda yaşadığı sürecin yaratığı devasa sorunların hiç birisi çözülmemiş olacak. Zira biz iktisatçılar için para ekonominin üzerindeki örtüdür. Örtü dalgalanınca, uçlardan biraz geresiniz dalgalanma azalır. Ama örtünün altındaki devasa sorunlar hükmünü icra eder. Bunlara değinmek için nereden başlayacağımı bilemiyorum. İsterseniz genelden özele doğru gidelim. Ülkemin küreseldeki konumu yerlerde sürünüyor. Yapılan yanlış açıklama ve tercihler bir yandan bizi ABD yaptırımlarına; diğer yandan Suriye çıkmazı nedeniyle Rusya’nın kucağına itti. Her ikisine de bağımlı hale geldik. Nerde kaldı Atamızın onurlu, barışçı, dengeli ve stratejik dış politika tercihleri. AB ile ilişkilerde üyelik süreci devre dışı kalırken, bizi Ortadoğulu olmaya yönlendiren göç için tuzağa düşürüldük. Ayrıca İsrail, Suriye, Mısır ve Yunanistan ile  hep dalgalı ilişkiler. Şimdi de AB olmadı; BRİCS üyeliği olsun girişimi. Uygar ve demokratik dünya ile uzlaşamadık; bari otoriter yönetimli, ülkelerle beraber olalım, girişimi mi? Bu arada Dış İşleri Bakanlığı ve temsilcilik tercihleri, oldukça sıradanlaşan ve ehil olmayan kişilere bırakıldı.

Gelelim ekonomiye. Özal’dan beri sanayileşme yerine, ticaret stratejisine geçiş, bu dönemde, ticaret ve inşaat stratejisine dönüştü. Sanayi ve tarım ihmal edildi ve çöküntüye girdi. Ülke ekonomisini uzun dönem sırtlayan tekstil sanayisi, Mısır, Pakistan ve Bengaldeş’e taşınıyor. Göç eden yalnızca sanayi mi? Bilgi birikimli ve nitelikli işgücü. Ülkenin geleceği ve yükselen sektörleri omuzlayacak olan yazılımcılar Hollanda ve Almanya’ya, sağlıkçılar ise tüm Avrupa ülkelerine göç ediyor. Uzman elamanlar ve gençlik de geleceğini artık Avrupa’da arıyor. Ayrıca yaşadığımız bu günkü kriz, çoğu küçük işletmenin batması, kapanması ve yurt dışı göçünü yeniden gündeme taşıyacak. Sıkıntılar sadece bunlarla sınırlı değil. Ülkede gelir dağılımı tarihinin en kötü bozulması yanında, sermayenin yandaşlar ve yeşil sermayeye dönük olarak el değiştirmesine yol açtı. Bir toplum için bu tür köklü el değişimler var olan ekonomik yapı ve motivasyonu yok eder. Artık ülkemizde tasarruf ve yatırımdan söz edilmiyor. Oysa, yandaşlara yönelik vergi iadeleri daha çok gündemde. İyi kötü oluşmuş piyasa sistemi devre dışı kaldı ve tek adam yönetiminin merkezi ve keyfi karaları ekonomiyi yönlendiriyor. Ormanlar ve kıyılar ranta peşkeş çekiliyor. Ekonomi politikaları para politikasına indirgendi. Var olan kurumsal sistemler tahrip oldu.
Çoğulcu demokrasi ve piyasa sistemi, özgürlükçü demokrasinin kardeş ve paralel kurumlarıdır. Ve hukukun üstünlüğü ilkesine göre şekillenirler. Yüz yıllık

Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin Kabe’si olan Meclis İşlevsiz; bakanlar yetkisiz kılındı. Parlamenter sistem otoriter tek adam yönetimine dönüştü. Hukuk devleti, tek adam yönetiminin doğrudan veya dolaylı yönlendirmesine girdi. Ahlak sistemi ve değerler sistemi çöktü. Ne hukuki kararlarda ne de piyasa ve fiyat ilişkilerinde, alışılmış ölçü ve hak etme değeri devre dışı kaldı. Hukuk tanımazlık Anayasa mahkemesini tanımama tercihine kadar uzandı. Hukuk yerine şeriat istekleri yükseldi. Tarikatlar iktidarın asli ortakları ve destekçileri oldular. Bütün bu biriken sorunlar algı yönetimi ile bir süre karartılsa da, güneş balçıkla sıvanmaz ve bu denli karmaşık ve çok boyutlu sorunu bilerek yaratanlardan;  çözüm beklemek, cahillik olur.