Halit Ziya'nın Kırk Yıl adlı hatıratının bugünler için önemi şudur: Günümüzün siyasi, ideolojik çekişmelerine malzeme olan birçok mesele, neredeyse yüz elli yıldır tartışılıyor. Çünkü bugünün sorunlarının kökenleri o zamanlara uzanıyor. Kırk Yıl, II. Abdülhamit dönemi ve sonrasında yaşananları, büyük bir sanatçının gözlemleri ve tanıklıkları eşliğinde aktarıyor.

Hatıra okumanın zevkine varmak bir ayrıcalıktır. Hele ki sağlam bir yazarın elinden çıkma ise... Ayrıcalıktır çünkü, başka birinin hatıralarına duyulan tecessüs, aslında derin bir empati gücünün varlığının işaretidir.

Hayata başka birinin yaşanmışlıklarından bakarak anlama çabası empatiyle iç içe yol alır. Zaten hayata ve olaylara başkalarının gözünden de yeterince bakabilecek güce, cesarete ve dürüstlüğe sahip olsaydık bambaşka bir hayat yaşıyor olurduk, değil mi!..

Hatırat okumanın önemi ve kıymetinden söz etmeye beni sevk eden şey, Halit Ziya Uşaklıgil'in ünlü hatıratı Kırk Yıl. Bu klasik, sayısız telifsiz eser gibi birçok yayınevi tarafından, bir kısmı günümüz Türkçesine uyarlanarak yayınlanmakta.

FARKLI BİR EDİSYON

Can Yayınları, Halit Ziya'nın Kırk Yıl'ını, önemli bir yazar ve akademisyen olan, aynı zamanda eseri yayına hazırlayan kişi olan Necati Tonga'nın sunuş yazısıyla birlikte bir kez daha bastı. Bu baskının bir başka farkı da Halit Ziya'nın fotoğraflarının ve döneme dair pek çok resmin yer alması. Zengin dipnotları ve sonundaki sözlüğü de ayrı bir güzellik.

Kırk Yıl'ın orijinal diliyle yayınlanmış olması benim için başlı başına bir tercih sebebi. Çünkü böyle bir klasiğin dilinin günümüz Türkçesine uyarlanması meselesinde daima özgün metinden yanayım. Çünkü birileri bazı klasiklerin dilini sadeleştireyim derken zamane best seller'ına döndürüyor, eserler tüm ruhunu yitiriyor.

Küçük bir de not ve temenni: Şu an için ilk cildi yayımlanan eserin siz eğer okumaya başlamışsanız bile onu bitirmeden ikinci cildinin de yayımlanacağını umuyorum.

DÜZYAZININ USTASI

Gelelim Halit Ziya'ya ve Kırk Yıl adlı en az kendi kadar meşhur hatıralarına...

Halit Ziya, Servet-i Fünun Edebiyatı'nın ya da bu hareketin temsilcilerinin kullandığı biçimiyle Edebiyat-ı Cedîde hareketinin en büyük yazarıdır ve hakiki bir düz yazı ustasıdır.

Ulusal edebiyatımıza hâlâ birer klasik olarak okunup sevilen ve aralarında Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu ile Kırık Hayatlar gibi harika romanlar armağan eden Halit Ziya, hikaye, oyun, mensur şiir, deneme ve bir başka hatıra kitabı Saray ve Ötesi'ni armağan etmiş bir devdir.

Hâlâ bir klasiktir. Çünkü, yaşadığı ve yazdığı devir -II. Abdülhamit dönemi, II. Meşrutiyet ve sonrası öyle bir dönemdir ki türlü yansımalarıyla günümüzün sosyal çalkantılarında, siyasi kavgalarında etkisini hissettirmektedir.

BUGÜNLERİ ANLAMAK İÇİN

Yıllar içinde farklı yayınevleri tarafından basılan zaman zaman (az tirajlı basıldığından olsa gerek) baskısı bulunmayan ve her nedense hep gölgelerde kalan bir hazinedir Kırk Yıl.

Halid Ziya bu hatıratında, yaşantısının ilk döneminin gözlemlerini, tanıklıklarını ve edindiği fikirlerini aktarır bize.

Okumadıysanız okuyunuz, vaktiyle okuduysanız bugünlerde yıldırım hızıyla yaşadıımız ve bize yaşatılan olayların kökenlerini anlamak adına bir kez daha okuyunuz.

Halit Ziya'nın hatıralarının okura verdiği hazza ve hayat yolunda zamanla kurduğumuz ilişkiye vurgu yapmak adına, Necati Tonga'nın sunuş yazısına kondurduğu Enis Behiç Koryürek'in inanılmaz güzellikteki dizelerini ödünç almak isterim.

Unutmadan da ekleyeyim, bu şiiri ünlü besteci Erol Sayan, bestelemiş, 70'lerin divalarından Nesrin Sipahi de yorumuyla içimize derin bir sızı bırakmıştır:

Geçsin günler, haftalar,

Aylar, mevsimler, yıllar...

Zaman sanki bir rüzgâr

Ve bir su gibi aksın...

Sen gözlerimde bir renk

Kulaklarımda bir ses

Ve içimde bir nefes

Olarak kalacaksın...

Kırk Yıl / Halit Ziya Uşaklıgil / Can Yayınları


 

Internet2 Furug Ferruhzad

Saçlarıyla gerçeği dalgalandıran şair

Şair Furuğ Ferruhzad, 13 Şubat 1967 tarihinde henüz 32 yaşındayken, Tahran'da kendi sürdüğü otomobille yaptığı kaza sonucu hayata veda etmişti. Tıpkı yedi yıl önce benzer bir trafik kazasında can veren Fransız yazar ve düşünür Albert Camus gibi. Bir şair ve bir düşünürün ilginç yazgısı bir trafik kazasında sonlansa da arkalarında edebiyatımıza güçlü yapıtlar bıraktılar.

Ama tuhaftır, iki sanatçının ölümü hep şaibelerle anıldı. Albert Camus'un trafik kazasının bir intihar olduğu ileri sürüldü. Furuğ Ferruhzad'ın ise şiirleri, düşünceleri ve aykırı duruşu nedeniyle infaz edildiği. Hakikat ise, o ölüm anlarının loş kuytuluğunda bir yerlerde gizli kaldı.

'MODERN İRAN'IN OZANI

Devrim öncesi İranı'nın sembol şairiydi Furuğ Ferruhzad. Ünlü yönetmen Abbas Kiyarüstemi, onu "Her ulusun kültürel simgeleri vardır. İngilizlerin Sahekspeare'i gibi çağdaş İranlının sembolü de Furuğ Ferruhzad'dır. İran şiirinin modern kimliğini oluşturan sanatçıdır. Saçlarıyla ülkemizdeki gerçeği söyleyen son kişiydi" diyerek övmüştü.

Her türden baskılara isyanın, sessizce kabullenilmiş toplumsal vahşet ve şiddete başkaldırışın şairidir Ferruhzad. Bir yanıyla incecik hüzünlerin, bitmek tükenmek bilmeyen yalnızlıkların, kırık dökük duyguların şairidir. Ancak bir yandan da İran'ın alabildiğine bunaltıcı ve tutucu ikliminde kadınların özgürlük taleplerinin gür çığlığı olmuştur.

Kısa bir süre önce Mehmet Çelik'in Farsça asıllarından çevirdiği Yaralarım Aşktandır adıyla yayımlanan toplu şiirleri, şairin Esir, Duvar, İsyan, Yeniden Doğuş ve İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına adlarıyla yayımlanmış kitaplarını içermektedir.

Onun İran ve dünya şiiri için öneminden söz ettikten sonra noktayı, onun Düğüm adlı şiirinden bir dörtlükle koyalım. Bunu yaparken de ulus olarak içinden geçtiğimiz zorlu sürecin zorlu anlarında başımızı dinleyebileceğimiz kuytu bir köşe, viranede de olsa bir ıssız kulübe, bir gözden gönülden ırak köy, kendi halinde bir kasaba ya da şehrimizin olmasını düşleyelim...

bir el sessizlik kurşunu döküyordu

serpiyordu suskunluğun tohumunu gönlüme

bu zorlu çekişmeden yorgun

gittim unutmanın şehrine.

Soluk soluğa peşine düştüğümüz 'özgürlük' arayışımız adına bir çentik de bir Camus sözüyle atalım:

"Kışın en soğuk zamanında, ben nihayet içimde yenemediğim bir yaz olduğunu öğrendim."

Herkesin kendi içindeki 'yaz'ı bulmasını diliyorum.

Yaralarım Aşktandır / Furuğ Ferruhzad / Alfa Yayıncılık

Internet3 Halid Halife

Acılar üzerinde yükselen bir dostluk öyküsü

Suriye farklı nedenlerle tarih boyunca benzer yazgıları paylaştığımız bir ülke. Benzer sorunları farklı nedenlerle, farklı bahtsızlıkları aynı nedenlerle birlikte yaşıyoruz. Paralel tarihselliklere rağmen başka birçok yönüyle olduğu gibi edebiyatıyla da Suriye'yi tanıdığımı/zı söyleyemeyiz.

Bu bakımdan Halid Halife gibi çağdaş Arap edebiyatçılarının eserlerinin Türkçeye çevrildiğini görmek, bu eksikliğin telafisi adına sevindirici.

Mezarlarında Dua Eden OLmadı, Halid Halife'nin Türkçeye çevrilen ilk romanı değil. Deli Dolu, daha önce yazarın Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok ve Ölmek Zor İş adlı romanlarını yayımlamıştı.

Mezarlarında Dua Eden Olmadı, uzun yıllar süren sarsıcı bir dostluğun hikayesini anlatıyor.

Romanın kahramanları ise biri Müslüman diğeri Hıristiyan iki Arap genç. Ancak gölgesini bir halkın, bir şehrin üzerinden asla çekmeyen 'ölüm'ü de romanın bir diğer kahramanı olarak kabul edebiliriz.

Çünkü ölüm daha romanın başında, kendisini, neredeyse bir köyün tüm sakinlerini 'olanca yoksulluklarıyla' birlikte Fırat Nehrinin azgın sularına sürüklemesiyle varlığını hissettiriyor okura.

Hanna ve Zekeriya’nın 1907 kışında o tufanla birlikte kökünden sarsılan hayatını anlatan ve farklı hayatlarla katmanlanan roman, bir ömrü beraber yürüyen, biri Hıristiyan diğeri Müslüman iki erkeğin dostluğu üzerinden yürüyor. Akıcı anlatımıyla kolayca okunan romanın arka fonunda ise, güçlü tasvirlerle ifadesini bulan bahtsız bir Orta Doğu coğrafyası var.

Mezarlarında Dua Eden Olmadı / Halid Halife / Deli Dolu

Internet3 Gecemavisi

Gizemli bir yazarın filme çekilemeyen portresi

Kitapları otuzdan fazla dile çevrilen İsviçreli yazar, eserleri ve kurgu alanındaki başarıları nedeniyle 2013'te Uluslararası Booker Ödülü'ne aday gösterilmiş ve 2014'te prestijli Friedrich Hölderlin Ödülü'nü kazanmıştı.

Yazarın eserleri sinemada da büyük ilgi görmüş, Agnes adlı romanı, aynı adla, 'Der Lauf der Dinge' adlı öyküsü ise 'Was Wir Wolten / Ne İstemiştik' adıyla beyaz perdeye uyarlanmıştı. Radyo tiyatrosu ve oyunlar da kaleme alan, sade ama incelikli yazım tarzıyla tanınan ve sevilen Peter Stamm, Gece Mavisi Bir Saatte adlı romanında kendisini görünmez kılmayı başaran 'kayıp' bir adamın portresini çiziyor.

Ünlü bir yazarın hikâyesi nasıl anlatılır? Üstüne üstlük bir alabildiğine gizemli bir mizaca sahipse!.. Yazarın hayatından izler de taşıyan romanın konusu şöyle...

Belgesel yapımcısı Andrea, tanıdıkça sevdiği yazar Richard Wechsler’in hayat öyküsünü filme çekmeye karar verir. Fakat işin içine girdiğinde, böyle bir filmi yapmanın tahmininden çok daha çetrefilli bir durum olduğunu görür. Arandıkça bulunmayan, cümlelerinin sonunu getirmeyen, geçmişi hakkında hiçbir bilgi vermeyen bir yazar ne kadar filme yansıtılabilir ki!..

Gece Mavisi Bir Saatte / Peter Stamm / Deli Dolu

Internet5 Terry Eagleton Elestirel

Sosyal hastalıkları teşhis etmenin bir yolu olarak edebiyat eleştirisi

Bazen iyi kitaplar üst üste yayımlanıyor ve insan hangisini öne çıkaracağını şaşırıyor. Ünlü İngiliz edebiyat eleştirmeni ve düşünürü Terry Eagleton'ın Eleştirel Devrimciler'i de bu önemli kitaplardan biri.

Alt başlığından da anlaşılacağı üzere, Eleştirel Devrimciler, "Okuma Biçimimizi değiştiren Beş Eleştirmen"i mercek altına alıyor ve son bir asırda eleştirel okumaların geçirdiği değişimin panoraması çiziyor.

Kim bu beş eleştirmen? Başta T. S. Elliot ve Raymond Williams olmak üzere I. A. Richards, William Empson ve F. F. Leavis.

Elliot'ın adını listenin başına almışken yine şu sıralar Seçilmiş Denemeler'inin Devrim Ekim Kocadere'nin Türkçesiyle Everest Yayınları'ndan yayımlandığının notunu da düşmüş olalım.

Terry Eagleton'ın bu kitabında yapmak istediği ve elbette yaptığı şey şöyle özetlenebilir:

Bugün iyiden iyiye unutulmaya yüz tutmuş hayati bir edebiyat eleştiri geleneğini mercek altına almak.

Modern zamanların en orijinal ve parlak eleştirmenlerini yakından tanımak, onların toplumsal hastalıkları teşhis etmenin bir yolu olarak gördükleri edebiyat eleştirisine dair fikirlerini öğrenmek ve edebi ufkumuzu genişletmek anlamına da geliyor.

Eleştirel Devrimciler / Terry Eagleton / Ayrıntı Yayınları

İnternet6 Freud

Altı temel derste Freud ve Psikanaliz

Araştırmalarının çoğunu psikanaliz tarihine ve Sigmund Freud’un yaşamı ve eserlerine adamış, ayrıca uzun yıllar Jacques Lacan’ın çalışmaları üzerinde çalışan ve 2015 yılında hayata veda eden John Forrester, bu kitabında bir tarihçi gözüyle Freud’un biyografisini, bilimsel aşamaları, bizzat bu alanın radikal konularını -seks, rüyalar, arzu, bilinçdışı, çocukluk, dil- ve Freud’un yeni bir klinik uygulama geliştirmesini inceliyor.

Forrester ayrıca hem psikanaliz hareketinin büyümesini hem de zamanla ve coğrafya boyunca ilerlerken ne tür bir canavar olabileceği sorusuna cevap arıyor.

Kitap bizi aynı zamanda bizi Viyana’dan Londra’ya, Paris’ten New York’a ve Hollywood’a, laboratuvardan kanepeye, kampüse, filmlere ve edebiyata götürerek çok farklı, çok katmanlı ve zengin okuma keyfi bahşediyor.

Freud ve Psikanaliz / John Forrester / Ayrıntı Yayınları