İbrahim Zeki Burdurlu, 1922 yılında Burdur'da doğdu, Türk edebiyatının çok yönlü ve üretken isimlerinden biriydi. Şair, yazar, folklor araştırmacısı ve eğitimci kimlikleriyle tanınan Burdurlu, Anadolu'nun kültürel zenginliğini eserlerine yansıtarak halk şiiri geleneğini modern edebiyatla güzelce harmanladı.

Hayatının büyük bir bölümünü öğretmenlik yaparak geçiren sanatçı, aynı zamanda çocuk edebiyatına ve dil araştırmalarına da önemli katkılarda bulundu. İbrahim Zeki Burdurlu’yu uzun yıllarını geçirdiği ve adına şiirler yazdığı Güzel İzmir’de 1984 yılında yitirmiştik. Şair, ‘İzmir’in Mor Atları’ adlı kitabıyla şehrimizde iz bıraktı. ​

İbrahi̇m Zeki̇ Burdurlu

HAYATI VE MESLEKİ KARİYERİ

Asıl soyadı Öcal olan İbrahim Zeki, edebi yaşamında memleketi Burdur'a atıfla "Burdurlu" mahlasını kullanmıştır. İlk ve orta öğrenimini Burdur'da tamamladıktan sonra İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'ndan mezun olmuş, ardından Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde eğitim almıştır. Öğretmenlik kariyerine Ceyhan'ın Mustafabeyli köyünde başlamış, daha sonra Sivas, Burdur ve Kıbrıs'ta çeşitli okullarda görev yapmıştır. 1950-1954 yılları arasında Lefke, Lefkoşa ve Mağusa'da Türk lise ve kolejlerinde edebiyat öğretmenliği yaparak Kıbrıs Türk toplumunun kültürel gelişimine katkıda bulunmuştur. 1962 yılında İzmir Buca Eğitim Enstitüsü'ne atanmış ve 1977 yılında buradan emekli olmuştur. 27 Temmuz 1984 tarihinde İzmir'de vefat etmiştir.

EDEBİ KİŞİLİĞİ, SANAT ANLAYIŞI

İbrahim Zeki Burdurlu'nun edebi anlayışı, 1940 sonrası Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdürme çabasıyla şekillenmiştir. Ahmet Kutsi Tecer'in yönetimindeki Ülkü dergisinde yayımlanan şiirleriyle sanat çizgisi belirginleşmiş, halk şiiri geleneğini modern şiirle birleştirme gayreti içinde olmuştur. Şiirlerinde bireysel duyuşlardan toplumsal meselelere, çocukluk anılarından vatan sevgisine kadar geniş bir tema yelpazesi bulunmaktadır.

Burdur, Kıbrıs ve İzmir gibi yaşadığı yerlerin kültürel ve sosyal dokusunu eserlerine yansıtarak yerel renkleri ön plana çıkarmıştır.​

Kitap-10

ŞİİR KİTAPLARI

İbrahim Zeki Burdurlu'nun şiir kitapları, onun edebi serüveninin önemli duraklarını oluşturur. İlk şiir kitabı "Toprak İnsanları" 1945 yılında yayımlanmış, ardından "Toprağın İçindeki Toprak" (1946), "Burdur’daki Mahallemiz" (1947), "Keloğlan" (1949), "Basık Tavan" (1950), "Bir Köyden Bir İnsan" (1951), "Lefkoşe" (1953), "Minnacık Ada" (1954), "Günaydın Yavru Kıbrıs" (1959), "Atatürk’üm" (1959), "Sev Beni" (1966), "Açmıyor mu Kıbrıs’ımın Gülleri" (1968) ve "İzmir’in Mor Atları" (1976) gibi eserleri kaleme almıştır. Bu kitaplarda, Anadolu insanının yaşamı, doğa sevgisi, milli duygular ve bireysel hisler ön plana çıkar.​

ÇOCUK EDEBİYATI:

MASAL KİTAPLARI

ANTOLOJİLERİ

İ. Zeki̇ Burdurlu

Öğretmenlik deneyimi, Burdurlu'yu çocuk edebiyatına yönlendirmiştir.

Çocuklara yönelik yazdığı eserler arasında "Nar Güzeli" (1963), "Sihirli Gül" (1963), "Güllü Padişah" (1963), "Dileği Gerçekleşmeyen Kız" (1963), "Üç Yumak" (1964), "Mavi Pullu Balık" (1964), "Pamuk Bacı" (1965), "Altınlı Yılan" (1966), "Yarım Horoz" (1966), "Altın Perçem Sırma Saç" (1966), "Sümbül Çocuk" (1966), "Ülkemin Efsaneleri" (1966), "Keloğlan Masalları" (1966), "Leylek Dadı" (1967), "Kendi Bir Karış Sakalı Üç Karış" (1972), "Bürge ile İrge" (1977), "Akça Kız’la Gökçe Yiğit" (1978), "Üç Elma" (1978) ve ölümünden sonra yayımlanan "Memiş Can" (2007) bulunmaktadır. Bu eserlerde, Türk halk kültürüne ait motifler ve eğitici öğeler ön plandadır.​

Burdurlu, edebiyat araştırmalarına da katkı sağlamıştır. Hazırladığı antolojiler arasında "Şiirimizde Öğretmen" (1965), "Öğretmen Şairler Antolojisi" (1966) ve "Atatürk Şiirleri Antolojisi" (1967) yer alır. Ayrıca, "Uygulamalı Yeni Kompozisyon" (1965), "Orta Öğretimde Türkçe Öğretimi" (1971), "Dil Bilgisi Açısından Yapıtlarımız" (1975).

TEMALARI

ŞİİRSEL EVRİMİ

İbrahim Zeki Burdurlu'nun şiiri, bireyden topluma, kişisel hatıralardan memleket gerçekliğine doğru gelişen bir çizgi izler. İlk dönem şiirlerinde çocukluk ve gençlik anılarına yaslanan, lirik ve içe dönük bir sesleniş görülür. Ancak zamanla şiirleri, Anadolu’nun sorunlarına, öğretmenliğin getirdiği gözlemlere, Atatürk sevgisine ve Kıbrıs özlemine yönelir. Burdurlu’nun sanatında, hem bireysel hem toplumsal duygular iç içe geçmiştir:

Bireysel Temalar: Anne sevgisi, geçmişe özlem, aşk, yalnızlık, çocukluk anıları

Toplumsal Temalar: Yurt sevgisi, Kıbrıs Türkü’nün direnişi, halkın sorunları, Atatürk ve Cumhuriyet. Bu yönüyle onun şiiri, yalnızca bireysel bir anlatı değil, aynı zamanda dönemin ruhunu taşıyan birer belge niteliği de taşır.

İbrahim Zeki Burdurlu Gençlik Yıllarında

DİL VE ÜSLUP ÖZELLİKLERİ

İbrahim Zeki Burdurlu'nun dili sadedir. Süslü anlatımdan kaçınır; doğrudan, akıcı ve yer yer halk deyimleriyle zenginleştirilmiş bir anlatımı tercih eder. Bu özellik, onun hem öğretmenlik kimliğiyle hem de halk edebiyatına olan ilgisiyle birebir örtüşür. Şiirlerinde yalınlıkla derinliği aynı potada eritebilmesi, onu çağdaşlarından ayıran en önemli özelliklerdendir.

Üslubu, öğretici ve sezgisel;

Sözcük dağarcığı, Türk halk kültürünün izlerini taşır;

Nazım biçimleri, serbest şiirden halk şiiri kalıplarına kadar geniş bir skalaya yayılır.

HAKKINDAKİ AKADEMİK ÇALIŞMALAR

İbrahim Zeki Burdurlu hakkında yapılan akademik çalışmalar, onun çok yönlü kimliğine dikkat çeker. Başlıca iki kaynak şunlardır:

Hüseyin Yayla (2010): İbrahim Zeki Burdurlu, Hayatı-Sanatı-Eserleri başlıklı yüksek lisans tezi, Burdurlu’nun edebi kişiliğini bütün yönleriyle ele alır.

Abdullah Şengül (2011): Unutulmayan Burdurlular içinde yayımlanan “İbrahim Zeki Burdurlu’nun Eserlerine Genel Bir Bakış” başlıklı makale, eser çeşitliliğini ve edebi katkılarını detaylandırır. Bu çalışmalar İbrahim Zeki Burdurlu’nun yalnızca bir şair değil; aynı zamanda bir kültür taşıyıcısı, eğitim emekçisi ve halk anlatılarının sözlü gelenekten yazılıya taşınmasındaki öncülerden biri olduğunu vurgular. İbrahim Zeki Burdurlu, ardında yalnızca kitaplar değil, aynı zamanda yaşayan bir edebi ve kültürel miras bırakmıştır. Onun kalemi, öğretmenliğinin sabrını, halktan aldığı gücü ve memleketine duyduğu derin sevgiyi yansıtır. Şiirleriyle hem Kıbrıs’ın özlemini hem Burdur’un sokaklarını hem İzmir’i hem de Anadolu insanının gözlerini satırlara taşımıştır. Bugün çocuk kitapları hâlâ eğitimcilerin başvurabileceği güçlü kaynaklar arasında yer alırken, şiirleri bir dönemin kültürel iklimine tanıklık etmeyi sürdürmektedir. Ruhu şad olsun, gelin İbrahim Zeki Burdurlu’yu çok sevdiği Güzel İzmir’den bazı şiir örnekleriyle sevgi ve saygıyla selamlayalım:

EGE

Tepelerden değil bulutlardan
Bulutlardan değil, mavilikten
Değil… Değil, ondan da değil
Düşünemediğim uçsuz gök denizlerinden
Sana iniyorum,
Sana geliyorum.

Bir küçük renksiz insanım ben
İniyorum sana Tanrısal güzelliklerden
Karışıyorum cümbüşüne ses, ışık, renk
Renk, ışık, ses,
Işık, ses, renk
Senin de bunlarla mutlu olduğunu hiç bilmeyerek.

Varıyorum Ege, bak güzelliğime
Bir gözüm sen dolu, bir gözüm gökyüzlerini taşıyor
Bir elim, İzmir salkımla vatan
Bir elim, bağbozumu tadımda Dianizos
Sonsuz yanaklarım benim, Efesler yankılıyor.

Gör Ege’m sensizliğimi
Uçuyorum desem, anlatamam
Eriyorum, bambaşka gök yellerle
Seni özlüyorum ama
Bırakmıyor, yeşille can olan yeşilsiz insanlığım
Yüreğimi çekiyor ötelere hiç bırakmıyor
Ben mavi derken, o yemek istiyor.

Tepelerden değil, gerçeklerden
İmgeleri bozdum değil mi Ege?
Sen, bu akşam tüm güzelliğini soyun da
Balık ol, bir tek doyuran balık ol
Gel bizim gecekonduya
Gel ha!..
Gel de soğan ekmek yiyelim.

EVİMİZ HÜR VATAN GİBİ

Esirliği kitaplardan öğrendim,
İstekleri bağlı insanlar varmış,
Sundum hürriyeti,kendi kendime
Hür olan insanlar çok bahtiyarmış.

Anam türküsünü pervasız söyler,
Tüter bacamızda mavi dumanlar
Bizimdir kardeşçe sevilen gökler,
Bizden bir parçadır geçen zamanlar.

Nasıl öz verirse toprak çiçeğe
Bize de hürriyet verir bu toprak,
Benzedi evimiz altın peteğe
Baba,oğul,ana,bal taşıyarak…

Eşyamız sevimli, en yakın dosttur
Sandıklar, bohçalar hep vatan kokar,
Beş odaya birden tüneyen huzur,
Bize vatan gibi gönülden bakar.

MUTLU SEVİ

Tam eşref saatindeydi Ege
Daha da maviydi her maviden
Renklerin oğlu Paris
Çalıverdi mavi bir kapıyı

Uçuk mavi bir kız
Koştu Paris’e yapayalnız
Kucaklaştılar.

Ege bir yaylandı, güldü


Bir açıldı uzak çağlara
Paris’le deniz kızı
Yaprak kadehlerle yandılar Baküs’ten

Evrenleri tüm seviye


Şölenleri yaşamlarca bambaşka
Dudaklaştılar.

İzmir yanıyordu artık
Şakımıştı tepeler al al


Dönmedi Paris Venüs’e
Onun gözleri olmuştu deniz kızı

Daha da güzelleşince sevi
Bıraktılar sevisiz herşeyi


Yapraklaştılar.

Ballı üzüm şerbetleriydi
Doydular incir şırasından
Dağ dağ, kaynak kaynak içtiler


Duymadılar bir tek insan özlemi

Ege yelkenleşince de
Tadın sevi enginliğinde
Uzaklaştılar.

Dönmediler bir daha
Dillerde, yellerde görünmediler
Şimdi sevi tadı onlar mı
Yoksa seviye özlem mi?

İkisi de hala sevi altında
Tekleşerek saltanatlarında
Berraklaştılar.

İZMİR İÇMİŞİM

Bulamıyorum kendimi

Saçlarım düşmüş ardına yelkenlerinin

Gözlerim değil hiç yerlerinde

Yürüyen renklerle durmuşum

Biliyorum, ben deniz içmişim

Ayaklarım, enginliğin hızında

Yitmek, hep böyle demek

Üzümlerle sıkılmış, incirlerle pişmişim

Yürüyen tatlarla durmuşum

Biliyorum, ben güneş içmişim.

Ege’nin yosun ellerini sıkıyorum

Yüreğim, bir eski çağ gülü, İzmir’in göğsünde

Açmışım evrenimi esrikliklere

Yürüyen mavilere durmuşum

Biliyorum, ben yeşil içmişim.

Kalmışım, bir eski korsan gemisinde

Sormuşum denizkızlarına

Sevmek, bir çağ oluvermiş hiç uslanmayan

Yürüyen baharla durmuşum

Biliyorum, ben İzmir içmişim.